Devrim ne zaman usta...

1917 Ekim Sosyalist Devrimi savaşla, açlıkla, yoksullukla, kıyımla teslim alınmak istenen insanlığın büyük isyanıdır. Bu büyük sıçrama tarihten çıkarıldığında 20. yüzyıldan geriye koskoca bir karanlık kalır. Bugün de devrimci irade ve sosyalizm hedefini yoksayın, bakın nasıl bir ülke, nasıl bir dünya ile baş başa kalmaktasınız.

Haber Merkezi

Usta şair Nihat Behram'ın, ilk kez Komünist Parti'nin 30 Ekim tarihinde İstanbul'da düzenlediği etkinlikte okuduğu Böylesi Zamanlarda, karanlıkla aydınlığın, zorbalıkla özgürlüğün, cehaletle bilgeliğin, sermaye ile emeğin, faşizmle devrimin ölümüne boğuşmasını anlatmaktaydı. 

BÖYLESİ ZAMANLARDA

Böylesi zamanlarda çırpınan şu ruhumu

bin sözcük dolasım gelir,

esip her birinin közünde ateşe dönesim gelir,

ufkun koynunda korla durulanıp

yeniden doğasım gelir...

 

Ah, soluğuna kavuşsam da şimdi bin sözcüğü gürlesem,

bini de birbirinin ikizi, bini de birbirinde bilenen...

 

Bin sözcük ki tümü acılara kenetli

dişleye dişleye sağmış kendini her biri bin yürekten,

kucağında her birinin bin ağıt, bin yaralı üveyik,

dudağında her birinin bin lânet, bin haykırış, bin ardıç ahı,

ki her biri diğerinden hırçın, diğerinden dehşetli,

yedeğinde her birinin bin sıradağ, bin hançer, bin kasırga,

avazında her birinin bin kere bin kıvılcım gizli...

 

Bin sözcük ki, her birinin rüzgârında bin sağnak,

her birinde yalçın yamaçlardan kopmuş çığların gürültüsü,

her biri bin yıldırım sürüsü, bin dolunay, bin şafak... 

            

Bin sözcük ki, her birinde bin nabız, bin çarpıntı, bin ağız

bin kere bin deprem gücünde;

her biri bin kollu, bin boyunlu, bin omuzlu bükülmez çelik...

 

Her birinin içinde alazını çağıran acının bin bakışı,    

avuçlarında patladı patlayacak bin sevdalı tomurcuk,

dudağında ısırdıkça açılan bin papatya, bin nergis,

her yanı çığlık çığlık, her yanı öfke, her yanı kahır,

her yanı sabrın bin kere bin ton zehrini kusmaya hazır...

 

Bin sözcük ki, hayata düşmanlığı bin yerinden bıçaklamış da

mazlumu bin yerinden bin kere öyle kucaklamış;

bin sözcük ki cesaret nakışlı, ırmak akışlı, uçurum bakışlı,

yuvasından sıyrıldığı an hızına kavuşan kırlangıçtan bile yakışıklı...

 

Bin sözcük ki, her birinde bin kanatlı bin çağlayan;

her biri bağrından yavrusu koparılmış anaların

yağmalanmış emeğin, dipciklenmiş bebeğin öcünü silahı kılmış;

kaya dibindeki kaynaktan berrak, çıradan tutuşkan, taydan kıvrak

her biri vicdanla sırdaş, isyanla yoldaş...    

 

Bin sözcük ki parıltısı ıssız gecelerin yıldızınca sayısız,  

uğultusunu ulaşılmaz doruklarda sarınmış;                                  

her birinin sesinde yağmur yalınlığı, her biri su gibi çıplak,

her birinin özlemi bin köklü filiz

her biri bin kere bin şefkatin kuzulu ceylan yüzü...

 

Böylesi zamanlarda çırpınan şu ruhumu bin sözcük dolasım gelir,

umuda har, sevince haz, sevdaya harç taşıyan bin sözcük ki

her biri bin kere bin infilak, her biri bin kere bin ihtilâl.

 

                                                                    Nihat Behram / Ekim 2015