12 Eylül darbecileri tarafından yaşı büyütülerek 13 Aralık 1980’de 17 yaşında idam edilen Erdal Eren'le görüşen son gazeteci olan Emin Çölaşan bugün Sözcü'deki köşesinde o görüşmeyi yazdı.
Çölaşan şu ifadeleri kullandı:
“Sevgili okurlarım, 12 Eylül 1980 darbesi sonrasında bütün basın bir haberle doluydu:
‘Mamak Askeri Cezaevi'ne tıkılan ve yıllarca birbirlerini öldüren ülkücü ve devrimci teröristler birbirleriyle barıştı, hiçbir olay çıkarmadan kardeşçe yaşıyorlar!’
O sırada Milliyet Gazetesi'ndeyim ve herkes gibi ben de bu işi merak ediyorum. Kasım ayı ortalarında Genelkurmay Başkanlığı'na postaneden bir mektup gönderdim:
‘Mahkûmların barıştığını okuyoruz. Mamak Cezaevi'ne girip fotoğraflı bir röportaj yapmak istiyorum. İzin verilmesini rica ederim.’
Yanıt verileceğini aklımın köşesinden bile geçirmiyordum ama olumlu yanıt geldi… Ve Aralık 1980'de bizim gazeteden iki foto muhabiri arkadaşla (biri Savaş Ay) Mamak'a girdik. Bol bol fotoğraflar çekildi, ben iki kesimle de söyleşiler yaptım. Doğal olarak, rahat konuşmaları mümkün olmuyordu.”
'HAYATIMDA BÖYLESİNE SARI BİR BENİZ GÖRMEMİŞTİM'
Çölaşan, Erdal Eren’le hücresinde görüşmelerini ise şöyle aktadı:
“Cezaevi komutanı albay yanımızdaydı… ‘Nereye isterseniz oraya götürürüm’ diyordu. En alt kattaki özel hücrelere girmek istedik. Küçük bir çocuğun, Erdal Eren'in orada yattığını biliyorduk.
Bir askeri tabancayla öldürmekle suçlanıyordu ve idama mahkum edilmişti. Albaya sordum:
‘Hücrede Erdal'la resim çektirebilir miyiz?’
Kabul etti… Ve hücrenin önüne geldik. Daracık, demir parmaklıklı bir yer. İçerisi karanlık. Bir tek ampul var, o da (intihar etmesin diye) hücrenin dışında yanıyor.
Gelirken albaya sormuştum:
‘İdam kararı kesinleşti mi?’
‘(Evren ve dört kuvvet komutanından oluşan) Milli Güvenlik Konseyi kararı onayladı. Sanırım bir iki güne kadar idam edilir.’
Erdal'la demir parmaklıkların önünde konuşuyoruz. Karşılıklı olarak ayaktayız. Küçük, temiz yüzlü bir çocuk…
Hayatımda böylesine sarı bir beniz görmemiştim. Limon gibi… Fena oldum… Albaydan izin alıp sigara ikram ettim, içiyormuş. Paketi ona bıraktım…
Ve tam bu sırada yanımdaki foto muhabiri arkadaş ona korkunç bir soru sordu:
‘Erdal birkaç güne kadar idam edileceksin, ne düşünüyorsun?’
Orada düşüp bayılabilirdim… Şimdi rahmetli olan foto muhabiri arkadaşımı dirseğimle ve hızlıca dürttüm:
‘Sen karışma bu işlere. Senin görevin resim çekmek.’
İnanın, bu abuk soruya Erdal'ın yanıt verip vermediğini anımsamıyorum. Eğer verdiyse ne dediğini duyacak durumda değildim… Zira böyle insanlık dışı bir olaya ilk kez tanık oluyordum.
Erdal'a askeri öldürüp öldürmediğini sorduğumda ‘Ben öldürmedim’ dedi.
Albay ‘Buyurun gidelim artık’ deyince bu temiz yüzlü çocuğa veda edip ayrıldık.”
Yazısında “Fotoğraflarla dolu olan Mamak Cezaevi röportajım Erdal Eren'in hücre önündeki fotoğrafı dahil altı gün boyunca Milliyet'te birinci sayfadan yayınlandı ve Türkiye'de büyük bir gazetecilik olayı yarattı” diyen Çölaşan şöyle devam etti:
“Erdal birkaç gün sonra idam edildi. Hücrenin önündeki hali kaç gece rüyalarıma girdi.
İdamından sonra tartışmalar başladı… Aslında 17 yaşında olduğu, düzmece raporlarla yaşının 18 yapıldığı ve o rapor nedeniyle idam edildiği iddia edildi.
Bu yazıyı niye yazdım?
İki gün önce Erdal'ın ölüm yıldönümü imiş, mezarı başında mütevazı bir anma töreni düzenlenmiş.
Okuyunca 1980 yılında yaşadığım Mamak Cezaevi olayı aklıma geldi, sizlerle paylaşmak istedim.”