Bir atın ölümünün ardından: 'Tamir masrafı' değerini aştığında ölüme terk ediliyorlar...

Ankara İncek'te sahibi tarafından ölüme terk edilen bir atı kurtarma çalışması sonuç vermedi ve at hayatını kaybetti. Atı hayata döndürme çalışmalarına katılan isimlerden olan Hayvan Hakları Federasyonu Ankara Temsilcisi Pelin Sayılgan, hem yaşanan ölüme hem de hayvanlara yönelik işkence ve cinayetlere ilişkin soL'un sorularını yanıtladı.

soL - Bayram Uluad

Geçtiğimiz günlerde Ankara İncek'in Taşpınar Köyü'nde yaşanan olay hayvan hakları kanunu tartışmalarını yeniden gündeme getirdi. Köyde sahipli bir at üç gün boyunca yaralı hâlde yol kenarında bekledikten sonra göz göre göre hayatını kaybetti. Atın ölüm anında orada bulunan ve atı hayata döndürmeye çalışan isimlerden Hayvan Hakları Federasyonu (HAYTAP) Ankara Temsilcisi Pelin Sayılgan ile neler yaşandığını konuyu konuştuk.

Öncelikle İncek'te yaşananlardan başlayalım isterseniz... Neler yaşandı?

Sabah gelen bir telefon üzerine HAYTAP ekibi olarak İncek Taşpınar Köyü'ne gittik. Bir at kanlar içinde yerde çırpınıyordu. Bacağı kırılmış, kırık kemik bacağından dışarı fırlamış, vücudu üç günün sonunda şişmiş, muhtemelen can çekişirken metrelerce sürüklenmiş, yerler kan içindeydi. Hemen resmî kurumlarla irtibat kurduk. 

Hangi kurumlar geldi?
Önce Tarım ve Orman Bakanlığından yetkililer, ardından da Gölbaşı ve Çankaya Belediyesi geldi. Vatandaşların tepkisiyle karşılaşan kurum görevlileri kendilerini savunmaya çalışırken özel bir klinikten gelen hayvansever bir veteriner arkadaşımız olan Bahri Terzi arka planda sessiz sakin hayvana serum bağladı, ağrı kesici ve sakinleştirici yaptı. Ortamda hayvana iyiliği dokunan tek kişi de oydu. Biz HAYTAP'lılar da bir yandan çırpınan hayvanı yatırmaya çalışıp serumunu tutuyor, hekimlere destek olmaya çalışıyor, bir yandan da vatandaşı sakinleştirmeye çalışıyorduk. Hayvan sahibi, vatandaş, polis, belediye ve bakanlık görevlileri, her kafadan bir ses çıkıyordu ve bu kargaşa ve gürültü hayvanı daha da ürkütüyor, acı çekmesine sebep oluyordu.

'YASA DEĞİŞİKLİĞİ GEREKİYOR'

Orada bulunan birden fazla kuruma rağmen ölüm neden önlenemedi? Kurumlar ile vatandaş ve hayvan sahibi arasında yaşanan gerginliğin nedeni neydi?
Aslına bakarsanız herkes kendince haklıydı. 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu sahipli hayvana kötü muamele durumunda Bakanlığı idari para cezası kesmekle ve hayvana el koymakla yükümlü kılıyor. Bakanlığın ve belediyelerin sahipli hayvanları tedavi ettirme gibi bir yükümlülüğü yok. Bunun önünü almaları da mümkün değil, insanların bakamayacağı hayvanı sahiplenmemesi gerekiyor. Yani burada sorun hayvanın kanunen bir can olarak değil, mal olarak görülmesi. 1990 yılında Alman Medeni Kanunu'nun 90'ıncı maddesine "Hayvanlar eşya değildir" şeklinde bir hüküm eklenmişti. Bizde de bu şekilde bir değişikliğe gidilmesi gerekir. 

'TAMİR MASRAFI DEĞERİNİ AŞTIĞINDA ÖLÜME TERK EDİLİYORLAR...'

Atın sahibi hakkında yasal işlem başlatılamıyor mu peki?
Maalesef hayır. Hayvana kötü muamele Kabahatler Kanunu kapsamında olduğu için sadece Tarım Orman Müdürlüğü tarafından idari para cezası kesiliyor. Bu hayvanlar bütün kış soğukta ahırları olmadan bekletilmiş, çocuklar bindirilip gezdirilerek sırtlarından para kazanılmış ama hastalandığında "tamir masrafı" değerini aştığında sahipleri tarafından bir kenara atılıp ölüme terk edilebiliyor. Dolayısıyla hayvana şiddet ve kötü muamelenin Kabahatler Kanunu kapsamından çıkıp Ceza Kanunu kapsamına alınması, bu suçları işleyen kişilerin siciline işlenmesi ve hapis cezası alması gerekir. Savcılıkların re'sen harekete geçebilmesi bir diğer önemli konu. Bir de burada binek hayvanlar söz konusu.

SADECE ADALAR'DA HER YIL 400 AT HAYAATINI KAYBEDİYOR

HAYTAP bu hayvanlara dönük ne talep ediyor?
Binek hayvanların ticari meta olarak kullanılmasına, sömürülmesine tamamıyla son verilmeli. Yine bu sebeple her yıl Adalar'da sadece resmî rakamlara göre 400 at hayatını kaybediyor. Nasıl ki birçok şehirde faytonları kaldırttık, binek hayvanlarla ilgili gerekli düzenlemelerin yapılması için de mücadele edeceğiz. Bir diğer acı gerçek de ne belediyenin ne de bakanlığın büyükbaş hayvan veya binek hayvan taşımak için bir aracının olmaması. At araç gelmeden önce hayatını kaybettiği için -inanmayacaksınız ama- tuhaf bir rahatlama duyduk. O kırık bacakla ne tür bir vincin, kepçenin içinde, ne koşullarda taşınacağını hayal etmeye çalışırsanız bizi anlayabileceğinizi düşünüyoruz. Kısaca, bu hayvanlar kişilerin insafına bırakılmamalıdır; devlet kurumların bu hayvanları taşıyacak, barındıracak, tedavi edecek gerekli donanıma sahip olması gerekir.

'HAYVAN HAKLARI KANUNU İÇİN ONBEŞ YILDIR MÜCADELE EDİYORUZ'

Bu bahsettiğimiz kanuni boşlukların kapatılması için belli bir süredir uğraştığınızı biliyoruz. Gerek HAYTAP gerekse diğer dernekler bir süredir mücadele veriyor. Kısaca bu süreci özetlemeniz mümkün müdür?
2004 yılında Hayvanları Koruma Kanunu çıktığı andan itibaren bizim bu mücadelemiz de başladı. Tam 15 yıldır bu kanunun "Hayvanları Koruma" değil, "Hayvan Hakları Kanunu" olarak çıkması için mücadele ediyoruz. Onları korunmaya muhtaç varlıklar değil, hakları olan ve haklarına saygı gösterilmesi gereken, hatta hukuk sistemi tarafından bu haklarının korunulması gereken canlar olarak görüyoruz. Yoğun lobi çalışmalarımız ve kamuoyu baskısı sonucu Kanun Tasarısı 24. Dönemde Çevre Komisyonundan geçti, fakat araya seçimlerin girmesiyle Genel Kurul'a inemeden kadük kaldı yani kanunlaşamadı. 

O günden beri de sürekli olarak bu kanun gündemde ve tam yasa çıktı çıkacak derken bir komisyon kuruldu. Bu komisyonun oluşturulmasına ise HAYTAP olarak itiraz ettiniz. Neden itiraz etitiniz komisyonun kurulmasına?
Bu bir araştırma komisyonuydu. Araştırma komisyonlarının kararları tavsiye niteliğindedir. Şimdiye kadar birçok araştırma komisyonu kurulmuş, raporlar yazılmış ve o raporlar tozlu raflarda yerini almıştır. Üstelik konunun tekrar araştırılmasına gerek yoktu çünkü daha önce Çevre Komisyonunda aylarca gerekli araştırma/incelemeler yapılmış, STK'ler, veterinerler, pedagoglar, belediyeler, bakanlıklar, kısacası konunun bütün tarafları dinlenmiş ve bizlerin de büyük oranda mutabık kaldığımız bir metin ortaya çıkmıştı. Dolayısıyla aynı çalışmaların tekrar yapılması kafamızda soru işaretleri yarattı.

'BU HABERLERİ 15 YILDIR OKUYORUZ'

Yasanın çıkması için beklenen şey nedir? Önünüzde bir yol haritası ve takvim var mıdır? Nasıl ilerlemeyi düşünüyorsunuz?
1 Ekim'de Meclis açılacak ve bu yasanın ilk görüşülecek teklifler arasında olduğunu basından okuyoruz. Fakat acı olan şu ki bu haberleri 15 yıldır okuyoruz. Dolayısıyla umudumuzu hiç kaybetmemekle birlikte bunun "temkinli" bir umut olduğunu söyleyebiliriz. Elbette ki lobi çalışmalarımıza, baskı kurmaya ve mücadeleye devam edeceğiz. Bu bizim kendini savunma hakkı olmayan can dostlarımıza borcumuz.

'HAPİSHANELER DOLU OLDUĞU İÇİN'

Hükümet nasıl düşünüyor kanun hakkında? Bu sürecin bu kadar uzamasının sebepleri neler olabilir?
Basından takip ettiğimiz kadarıyla en büyük sıkıntı kanunun Ceza Kanunu kapsamına girmesi. Taşrada hayvana tecavüzün çok yaygın olması da anılan sebepler arasında. Adalet Bakanlığı cezaevlerinde yer kalmadığını ve bu değişikliğin sıkıntı yaratacağını savunuyor. Genelde vakalara insan odaklı yaklaşıldığını biliyoruz, bu noktada hayvan öldürmekle insan öldürmenin arasının sadece bir adım olduğuyla ilgili bilimsel birçok çalışma olduğunu da hatırlatmakta fayda görüyoruz. Prof. Dr. Sevil Atasoy'un bu konuda bir raporu var, dünyadaki ünlü seri katillerin hepsi "kariyerlerine" hayvana işkence ederek başlıyorlar.

Eğer sömürüye karşı çıkıyorsak her alanda karşı çıkmalıyız. İnsanın insanı sömürdüğü bir dünyaya nasıl karşıysak insanın hayvanı sömürdüğü bir dünyaya da karşı çıkmalıyız zira hepsi aynı sistemden besleniyor. Daha adil bir dünya için verilen uzun soluklu bir mücadelenin yanında belki daha ayrıntı gibi görünen bu tür güncel mücadele alanlarına da önem verilmeli, yaşam hakkı en temel ve kutsal haktır.