Barış Terkoğlu yazdı: Kızılkaya’ya kızmayın!

Muhsin Kızılkaya'nın "Birikim dergisi okuyup AKP'li olduğunu" söylemesinin ardından gazeteci Barış Terkoğlu konuya ilişkin soL gazetesinde bir yazı kaleme aldı.

Haber Merkezi

Kızılkaya’ya kızmayın!

Belki Muhsin Kızılkaya'ya kızıyorsunuz.

Kızmayın!

Zira yıllardır dilimizde tüy biterek anlattığımızı bir çırpıda özetlemiş. Kendisini sosyalizmden AKP'ye ikna edenleri "Birikim Dergisi; Laçiner, İnsel ve Belge" diye özetlemiş.

Liberalizm virüsü üzerine bir deney yapsaydık... 

Üstümüzde önlüğümüzle, liberal kobayımızı masaya yatırıp "yavaş yavaş geçmişe dönüyoruz" deseydik...

Onlarca sorunun sonunda gerçeği ancak bu kadar çıplak yakalayabilirdik. Sağ olsun Kızılkaya bizi bunca işten kurtarmış.

Yalnız Kızılkaya mı?

Son yıllarda eski eski örgütler, büyük büyük politikacılar, koca koca aydınlar solculuktan AKP saflarına devşirilmedi mi? Solun yıllardır savunduğu antiemperyalizm, halkçılık, laiklik, yurtseverlik, kamuculuk, planlamacılık, siz listeyi uzatın birer küfre dönüşmedi mi?

LİBERAL SOLCULARIN GÜCÜ HAPTAN DEĞİL SOPADAN

Bir kişiyi büyüyle öldürebilirsiniz, kahvesine biraz arsenik karıştırmak şartıyla. Solu öldürmese de yaralayanın kahveye atılmış "liberal solculuk hapı" olduğunu sanmayın. Bu hap öyle güçlü değil. İster "yetmez ama evet gibi" pratiklerini, ister "İslamcıların demokratlığı" gibi teorilerini irdeleyin, karşınıza tarihin olgularla en hızlı yanlışlanan ideolojisi çıkar. Onların gücü hapta değil sopada. Liberal solcular; 12 Eylül sopasının, AKP sopasının, Cemaat sopasının ucundaki salgı oldular. Devrimden, Cumhuriyet'ten, Aydınlanmadan kaçanlara bir yol sundular.

AKP'nin de, liberallerin de, liberal solcuların AKP'yle ittifakının da 13 değil 100 yıllık bir geçmişi var.

İmparatorluk çözülürken, Jön Türkler daha sonra birbirinden ayrılacak iki ana damarı içinde taşıyordu. 

Ahmet Rıza’nın başını çektiği akım merkeziyetçi ve bağımsızlık yanlısı bir çizgideydi. Bu çizgi Cumhuriyet'ten sonra ekonomide kalkınmayı ve planlamayı, siyasette cumhuriyetçiliği ve bağımsızlıkçılığı, yönetimde anayasalcılığı, felsefede aydınlanmacı ve modernizmi savunan bütün siyasetlerde uç verdi. 

Bu akım karşısında tarih boyunca aynı cepheyi buldu: sol ve sağ versiyonlarıyla liberallerin muhafazakârlarla ittifakını. Serbest piyasayı, yerinden yönetimi, küresel birliktelikleri ve tabii bireyci modeli savundular. Aydınlanmaya, modern düşünceye, anayasalcılığa ve cumhuriyetçiliğe karşıydılar.

Liberaller gövdesiz bir başı temsil ediyorlardı. Muhafazakârlar ise başsız bir gövde. Liberaller muhafazakârlığın başı, muhafazakârlar liberallerin gövdesi oldu.

Her teşbihte hata olur. Lakin Prens Sabahattin'le Murat Belge'yi, Demokrat Parti'yle AKP'yi aynı tarih sayfasında buluşturan çizgi bu.

ONLAR AKP-CEMAAT'İN MİSYONERLERİYDİ

Birikim okuyan bir solcunun kendini AKP binasında bulması, yanı başımızda cihatçılar AKP desteğiyle bir halkı kesiyorken onların Türkiye'deki İslâmofobiden bahsetmesi, ülke açık hava hapishanesine dönerken onların "eski Türkiye'den kurtulduk" diye bağırması bu tarihsel bağın sonucu.

Kitap özetleri okuyan Erdoğan mı yaptı sanıyorsunuz? AKP, iktidarının zirvesine ulaştıysa kuşkusuz onlar sayesinde oldu. AKP’nin kendisini toplumun merkezine taşımasına, siyasal alanı fethetmesine onlar öncülük etti. Erdoğan'ın uçağında bir işadamları bölümü vardı, bir de onların. Siz onların verdiği "demokrasi şekeri"ni yerken, işadamları sizin olanı paylaşmakla meşguldü.

Özgürlükçüydüler ama 2 satır konuşanın tutuklanmasını, meydanlara çıkanların sopalanmasını savunuyorlardı. 1 Mayıs'ta Taksim'e çıkılmasına "darbe provası" diyen Murat Belge değil miydi? 12 Eylül referandumunda “yetmez ama evet” cephesi kurup, pankartlarını AKP gençlik kolları asarken "özgürlükçülük" yapan Ahmet İnsel'in ilk HSYK seçiminden sonra "yargıyı ele geçirdiler" diye yazmasından daha sefil ne olabilir?

AKP ONLARI KUSTU

Verdikleri emeklerin karşılığını da aldılar.

Her görüşten gazetecilerin kovulduğu koltuklara onların oturması tesadüf değil. "Devlet küçülsün" derken TRT'de ya da devletin el koyduğu kanallarda onların program yapması da. Her kumandaya bastığınızda televizyonda onları görmeniz de.

Türkiye'de solculuk olmak para etmeyen, eski solculuk ise pahalı bir meta. Sosyalistken polis sizi takip ederken, eski sosyalist olunca siz polisi takip edebiliyorsunuz. Devrimciyken hedef olduğunuz gazetelerde, eski devrimci olunca yazarlık yapabiliyorsunuz.

Bugün yolları ayrıldıysa bunun bir sebebi var: AKP liberal solcuları kustu. İktidarını mutlaklaştırdıktan sonra bu mantık evliliğini bitirdi. Posası çıkmış liberaller ceketleriyle kapının önünde kaldı.

"YEMEZLER" DİYİN YETER

Bugün asıl sormamız gereken bu posası çıkmışlar, solcuların mahallelerinden suratları kızarmadan nasıl geçiyor? Bütün sözleri yalanlanırken Cumhuriyetçilerin gazetelerinde nasıl akıl satabiliyor? 

Ülkenin emekçisine açılan savaşta barut gibi kullanılırken nasıl oluyor da "emek" diyen partilerde aday oluyorlar?

1993 yılında, yani ülkede kan gövdeyi götürüyorken, aydınlar iktidar desteğiyle yakılırken ve vurulurken Tempo Dergisi, liberal solculara bir şaka yapmıştı.  Başbakan Tansu Çiller’in sekreteri gibi arayan muhabir Murat Belge, Mehmet Altan gibi isimlere danışmanlık teklif etmişti.

Murat Belge teklife “tabii, tabii. Böyle bir şey istenirse ben memnuniyetle yaparım. Görüşebiliriz. Olur görüşelim. Eğer benim becerebileceğim bir şey ise yapmak isterim tabii” diye yanıt veriyordu. 

Mehmet Altan ise “böyle bir teklife itirazım yok. Çünkü ben zaten profesyonel danışmanın, işim bu profesör olarak, yazar olarak" diyordu.

Emin olun 22 yıl sonra o telefon Ak Saray'dan açılırsa diyecekleri söz yine budur. Kendi deyimleriyle onlar hep "profesyonel"dir, "becerebilecekleri olursa" hep yapmak isterler.

Dediğim gibi, Muhsin Kızılkaya'nın "samimi" itirafına kızmayın. Kızılkaya, "Yetmez ama evet", "yetmez ama Ekmel" ve nihayetinde "yetmez ama HDP" diyenlerin Türkiye'ye yaptığı ameliyatta içerde unuttuğu parçadır sadece.

Bugün hala bizleri aynı ameliyat masasına yatırmak isteyen, utanmadan aynı hikayeyi anlatanlara "yemezler" deyin yeter!

28 Mayıs 2015 tarihli soL gazetesinden alınmıştır.