'AKP karşıtlığı sosyalizan bir zemine taşınmalı'

“Kalıplarla düşünmeyi bırakalım. Bu kaotik süreçte illa AKP gibi istikrarı sağlayan bir unsur aramıyor olabilirler. Bir çıkış ya da belli gelişmeleri tetikleyecek bir 'kopma' anı düşünebilirler.”

Gülen Cemaati'ne yönelik operasyon gündemdeki yerini koruyor. Erdoğan ve Cemaat arasındaki kavganın Zaman gazetesine yapılan baskınla başka bir evreye girmesi, bu kurumun Cemaat açısından “temsil değerinin” çok yüksek bir yer ve medya kuruluşu olması, gelişmeleri dünyanın da gündemine soktu. ABD ve AB'den konuyla ilgili çeşitli açıklamalar gelirken, aynı günlerde Türkiye Rusya yakınlaşmasına dair haberler ve uyarılar da dikkat çekti.

Operayona yönelik Türkiye içindeki tepkilerse çeşitlilik gösterdi. Geçmişte Cemaat mağduru olmuş kimi isimler çok hızlı bir şekilde Cemaat saflarındaki yerini alırken, bunun tam tersi pozisyona yerleşenler, AKP'yi savunmak için öne atılanlar da oldu.

Tartışmanın giderek alevleneceği, daha çok su kaldıracağı görülüyor. Geçtiğimiz hafta yaşanan gelişmeler 2015 ylının Türkiye için yeni denge arayışları ve saflaşmalara gebe olduğunun işaretini verdi.

Ortalıktaki toz duman henüz kalkmamışken, son operasyonun anlamını ve Türkiye'yi yakın gelecekte nelerin beklediğini Komünist Parti Merkez Komite Üyesi ve yazarımız Kemal Okuyan'la konuştuk.

Hemen doğrudan, popüler soruyla başlayalım. AKP ile cemaat arasındaki mücadele kimilerinin iddia ettiği gibi kesin bir biçimde sonuçlandı mı? Koalisyonun Erdoğan kanadının zaferinden söz edebilir miyiz?

Geçen yıl, 17 Aralık’tan, hatta Haziran Direnişi’nden önce, bu gerilimin kendi başına değerlendirilmesinin sakıncalarından söz etmiştik. Erdoğan ve ekibi ile Fethullah Gülen cemaati arasında bir rant ve iktidar kavgası olabilir ancak gerilimi bu noktalara taşıyan, bölge ve Türkiye’deki kaotik süreçlere yön vermek isteyen güçlerin girdileri. Siyasetin kuralları var. Güçlü aktörler, daha güçsüz olanların çok güçlenmesini istemez ve tek ata oynamaz.

Bu söylediğiniz iki kural, konumuzla ilgili nasıl işliyor?

Çok somut konuşacak olursak, geçtiğimiz yıl “yolsuzluk operasyonları” dahil olmak üzere, Erdoğan’ın canını acıtan birçok hamlenin arkasında ABD merkezli güçler vardı. Öyle anlaşılıyor ki, cemaat bu hamleleri yapmak zorunda bırakıldı.

Peki neden?

Kontrol etmek istiyor olabilirler, hizaya getirmek istiyor olabilirler, kurtulmak da istiyor olabilirler. Erdoğan sermaye için inanılmaz hizmetler yaptı ama bu haliyle güven vermiyor. Ayarsız, dengesiz. Haziran’da olduğu gibi halkı harekete geçirecek bir öfke kaynağı.

Bu açıdan bakıldığında Erdoğan’ın Haziran Direnişi’nin arkasında dış güçler, lobiler filan olduğunu iddia etmesinde bir haklılık olduğunu mu söylüyorsunuz?

Büyük toplumsal olaylar, büyük güçleri kendine çeker, bu bir kuraldır. Bu kuralı ancak korkaklar ve aptallar görmezden gelir. Haziran Direnişi sırasında, hepsi üşüştü. Renkli devrimciler, AKP öncesi rejimin kimi görevlileri. Durumdan vazife çıkaranlar. Çabaları işe yaramadı. Haziran İsyanı hem gerçek bir halk hareketiydi hem de çeşitli nedenlerle “liberal” ve “milliyetçi” bir çizgiye sürüklenmedi. Ancak toplumsal hareketleri manipüle etme girişimlerinden hiç vazgeçmeyecekler. Bu nedenle örgütlenmek, bu nedenle bayraksızlık-filamasızlık edebiyatına kuşkuyla bakmak gerekiyor.

Siz son yazılarınızda, “renkli devrim” meselesine yeniden değinmeye başladınız.

Bakın, Türkiye’deki Haziran kitlesi örgütsüz ve ideolojik açıdan tam olarak şekillenmemiş bir kitleydi. Özgürlükçülük elbette çok baskındı, aydınlanmacılık belli yönleriyle kendini hissettirdi ve Amerikan karşıtlığı üzerinden bağımsızlıkçılık. Öte yandan, başka koşullarda pekala “liberal” bir doğrultu da üreyebilirdi. AKP karşıtlığının liberal bir zeminde üremeyeceğinin peşin garantisi olmaz. Ciddi ciddi toplum ve siyaset mühendisliği yapılıyor. CHP’deki gelişmeler, IŞİD, Kürt siyasetinin durumu… Bütün bunlara dikkatle bakarsanız, Türkiye’de AKP karşıtlığının illa aydınlanmacı-yurtsever bir karakter kazanması gerekmediğini görürsünüz. Bana göre burada liberalizmin panzehiri kamuculuktur, bu nedenle sosyalizan bir zemine taşımaya çalışıyoruz AKP karşıtlığını.

Buraya mı gidiyor diyorsunuz, yoksa bir olasılığa mı işaret ediyorsunuz?

Bu coğrafyayı geçtim, dünyada şu anda hiçbir konuda kesin konuşmamakta yarar var. Öte yandan, öngörü ve hazırlıklarda ortalamacılık öldürür. Eğer önlem alınmazsa, diktatörün ipini kendi paradigmalarıyla çekerler. Herkesin kafası laisist-ulusalcı bir darbeye çalışıyor. İhtiyatlı konuşuyorum, “olmaz” demiyorum. Bunun dışında yine ehlileştirilmiş bir CHP’ye odaklanmış herkes. Ben bunun ötesine bakmalı diyorum. Kürt siyaseti çok önemli bir konuma yerleşti bu bir… İkincisi büyük toplumsal hareketlere dayalı değişimleri öğrendi emperyalist merkezler. Daha cesurlar.

Peki bundan nasıl sakınılabilir?

Herhalde, AKP’nin ipi çekilebilir diye AKP’cilik yapacak değiliz. Önlem şudur; örgütlenmektir öncelikle! İdeolojik mücadeleyi güçlendirmektir. Rol kaptırmamaktır. Rol kapmak isteyenleri püskürtmektir.

Birleşik Haziran Hareketi bu anlamda bir misyon üstlenebilir mi?

Sanıyorum ve umuyorum ki, herkes bunun bilincinde. Üstlenmeli. BHH, bir zemin kazanma ve zemin temizliği olarak görülmeli. Çok önemli.

Az önce CHP’ye ilişkin söylediklerinizden, ehlileştirilmiş bir CHP modelinin işe yaramayacağını düşündüğünüz sonucunu çıkardım, doğru mudur?

Şöyle, ben elbette CHP’li değilim, eski CHP’ye de hiçbir yakınlığım yok. Ama YCHP bir proje olarak çok tehlikeli. Lakin tutmuyor. Yetmez.

Yeni bir alternatif için mi yetmez?

Alternatif derken, kalıplarla düşünmeyi bırakalım. Bu kaotik süreçte illa AKP gibi istikrarı sağlayan bir unsur aramıyor olabilirler. Bir çıkış ya da belli gelişmeleri tetikleyecek bir “kopma” anı düşünebilirler.

Kim?

Türkiye üzerine hesap yapma ehliyetine, gücüne sahip herkes. Sermaye sınıfımız, büyük emperyalist ülkeler, Rusya, hatta İran… Elbette, bunlar çoklukla farklı senaryolara yatırım yapacaklardır. Ancak örtüşme de olabilir.

Böyle gitmesi olası mıdır? Yani AKP ile devam edilmesi…

Elbette mümkündür. Ancak bu bana daha çok, bir denge halinin ürünü olabilir gibi geliyor. Yani, farklı vektörlerde girdiler yapılır, Erdoğan bunu kullanır. Yine de ben önümüzdeki yıl, başının belada olacağından eminim. Yarın “hani Erdoğan bitmişti” diye sorar bazıları ahmakça, buna yanıt bile vermeye gerek yok. O proje çoktan bitti. Yapacağını yaptı ve bitti.

Cemaat ile AKP arasındaki mücadele bu genel tablonun neresinde duruyor?

Cemaat zayıflatıldı deniyor, bazı açılardan doğru. Ancak cemaatin bir bacağı, Amerikancılığı fazlasıyla sabit. Diğer bacağıyla hareket ediyor, yani ittifaklar filan açısından daha tutarlı. Erdoğan ise ikinci bacağını da kaldırabilecek kadar sıkışmış. Bu nedenle kim daha zayıf sorusuna erken yanıtlar vermemeli. Ve bununla çok da ilgilenmemeli.

Erdoğan’ın Rusya’yı bir çıkış yolu olarak görmesi mümkün mü?

Karmaşık bir soru bu. Türkiye kapitalizminin rota değiştirmesi çok zor. Öte yandan, diktatör iktidardan düşmesi durumunda başına gelecekleri biliyor. Yanaşacağı yerde ise Putin var ve son derece pragmatist ve de tüccar biri olmasına rağmen, bizim diktatöre birden fazla nedenle çok öfkeli. Orta yerde bile bırakabilir.

Çok karışık…

Bakın bunları takip edeceğiz, önlem alacağız, fırsatları değerlendireceğiz. Ama sadeleşme her zaman iyidir ve sadeleşme sınıf perspektifi ile ilintilidir. Erdoğan ile Putin yakınlaştığında emekçi halkımız rahatlamayacak. Bir noktadan sonra ne halleri varsa görsünler… Kahrolası Amerikan emperyalizmi bize sömürüyü, eşitsizliği unutturacak değil ya!

* Bu röportaj 21-27 Aralık tarihli soL dergisinin 20. sayısında yer almıştır.