Ahmet Şık'tan Ahmet Altan'a yanıt: Ellerinize kan bulaştı

Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan Ahmet Altan yazısına yine Cumhuriyet'ten Ahmet Şık yanıt verdi.

Haber Merkezi

Cumhuriyet muhabiri Ahmet Şık, Ahmet Altan'ın dün Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan ve büyük tepki çeken yazısına yanıt verdi.

"Hepinizin eline kan bulaştı. Özgürlükten çalınan her bir günün gardiyanı, kurduğunuz medya mahkemelerinin haysiyet cellâtlarıydınız" diyen Şık, "Altan'ın son yazısından yola çıkarsak, insanın kibri kendinden büyük hale gelince hatalarıyla, günahlarıyla yüzleşemediğini söylememiz mümkün" ifadelerini kullandı.

Şık'ın yazısının bir bölümü şöyle:

Kulanışlı aptallık ve günah çıkarma

Fazla uzatmadan başta belirttiğim ve kimilerinin hakaret kastıyla söylendiği yorumunu yapmakta gecikmeyeceği "kullanışlı aptal" tanımına ve muhatabı Ahmet Altan'a geçmekte fayda var. Bu niteleme, Fransız gazeteci Ariane Bonzon'un Türkiyeli liberallerin sefaletini anlattığı bir yazısında geçiyordu. Bonzon, referansını dinden alan bir siyasi parti ve dini bir cemaatin gayrı resmi koalisyon ortaklığıyla memlekete demokrasi getireceği illüzyonuna inanmakla kalmayıp bu yalana kamusal meşruiyet sağlama görevini üstlenmekten hala pişman olmadıkları için "kullanışlı aptal" dediği liberalleri ele almıştı yazısında. Kirli bir dönemin suç ortakları olan Gülen Cemaati ile AKP hükümetinin koalisyonunun sona ereceği ortaya çıkınca Taraf gazetesinde üstlendiği tetikçilik rolünü iktidar medyasında sürdüren Yıldıray Oğur'un hoşuna giden bu tanım kendince günahlarından arınmasına da vesile oldu. Oğur, "Cemaat beni kandırdı, kullanışlı aptalmışım" dediği bir yazı kaleme aldı ve kendince geçmişinin günahlarından arındı. Cemaat medyasındaki tetikçilerin helallik isteyerek sırtından atmaya çalıştığı yükten, "Yeni Türkiye"nin, sırtını güce yaslayan dindarları da bu şekilde günah çıkararak kurtuluyordu. Bu yazının konusu Taraf'ta, "medya-polis iş birliğinin nadide örneklerini sergilediğini" söyleyen bir "medya çalışanı" olan Oğur değil. Hakkındaki eleştirel her yazıyı kullanışlı hale getirerek kendine mağduriyet yaratmayı becermekte mahir Oğur, bu yazıda haddinden fazla yer kaplamasına da gerek yok.

Altan, adının ağırlığından faydalanılan isim

Ahmet Altan, alengirli haberlerin ardındaki kaynağın Cemaat olduğundan kimsenin kuşkusu olmadığı Taraf'ın o dönemki çalışanları içinde kullanışlı aptal tanımına en uygun isimdi. Bir projeyle çıkılan yoldaki operasyon gazetesi olan Taraf'ın hitap ettiği kamusal alanı etkilemek için Ahmet Altan, o dönem için kıymeti olan adının ağırlığından faydalanılan bir isim oldu. Yanılıyor olabilirim elbette ama kanımca Altan'ın kullanışlılığı buradan geliyor. Aptallığı ise "devrimci bir gazetecilik" yaptığını sanmasından, Türkiye'de askeri vesayete son veren isim olarak anılacağını düşünmekten. Hakkını yemek istemem Türkiye'de ordunun olması gereken yere siyasetin dışına çekilmesinde iş arkadaşları, "haber kaynakları", Cemaat'in çetesine mensup polis ve yargı mensupları ve siyasal destekçileri AKP hükümetiyle birlikte büyük payları var. Altan ve ekibi doğruluğunu araştırmadıkları iddiaları, gerçekliğini kontrol ettirmedikleri belgelerde yazanları gazetenin sayfalarına pike ederek yaptıkları haberlerle bir darbe döneminin siyasal davalarında önemli bir kilometre taşı oldular. O iddialar, üretilmiş belgeler ve haberlerle vesayete son vermedi ama sahibini değiştirdi. Siyaseti ve toplumu anti demokratik yöntemlerle şekillendirmeye çalışan silahlı bürokrasinin demokrasi üzerindeki baskısını benzer anti demokratik yöntemlere yok etmeye kalkışınca üniformalı despotların yerini kravatlılar aldı o kadar. İktidar perçinlenince de soygunlar hız kazandı, talan ve yağmayla birlikte zulüm daha da arttı.

...

Ellerinize kan bulaştı

Meraklısı dediğimiz için Altan'ın bunu yapmayacağı ortada. Çünkü eski yol arkadaşlarının kimisinin alçaklığını tespit eden Altan ve gazetecileri sahte belgelere ne kadar özenlilerse kuşkulu noktalara da bir o kadar uzak kalmayı tercih etmeye devam edeceğini ilan ettiler zaten. Çıkarları gereği sahibinin sesi olmayı tercih ederek, her devrin kullanışlısı olmayı kanıtlamanın çabasındakiler de samimiyetsiz özürlerle günahlarından kurtulduklarını düşünüyorlar. Ama bu kadar kolay değil. Ne biat edip yoluna devam edenler ne de iktidarını sağlamlaştırmasında rolünüz bulunduğu sivil diktanın zulmünden payına düşeni yaşayanlar için. Çünkü hepinizin eline kan bulaştı. Özgürlükten çalınan her bir günün gardiyanı, kurduğunuz medya mahkemelerinin haysiyet cellâtlarıydınız. Altan'ın son yazısından yola çıkarsak, insanın kibri kendinden büyük hale gelince hatalarıyla, günahlarıyla yüzleşemediğini söylememiz mümkün. Adını sanını bilmezken zalimin zulmünü, soygunlarını, talanlarını meşrulaştırma göreviyle Türkiye medyasına boca edilenlerden bazılarının "Taraf okulunda yetişmekle" övünmelerinin günahı Altan'a mı ait bilmiyorum. Ama bir yazısında "sırat köprüsünde sırtında taşıyacağını" söylediği vaiz ve çetesinin günahları, işte onlar Altan'ın sırtında.
Öküzün altına buzağı sokulmasın diye hayli uzun olduğu için benim talebimle internet sayfasında yayınlanan bu yazıyı meraklısı için son bir notla bitireyim. Kişisel kanaatim Balyoz seminerlerinde "iç tehdit" olasılıklarından bahisle yapılan, haddi ve kastı aşan konuşmaların görevi kötüye kullanma suçunun konusu olacağı. Gazeteci ya da yurttaş gözüyle ordunun geleneksel tutumundan yola çıkarak bu konuşmaları bir darbe niyeti olarak yorumlamak da mümkün. Mümkün olmaması gereken, niyet okumayı gizlemek için sahte belgeleri kanıt diye ortalığa saçmak ve bunlar üzerine davalar inşa ederek insanları yıllarca hapsetmek. Sahte belgeleri hazırlayanlar da bu dokümanlardan yola çıkarak darbecilerin yargılandığına yönelik kamusal meşruiyet yaratma gayretine giren medya mensuplarının da bildiği gibi "hukuk, niyeti sorgulayamaz!".Buna kalkışan bir yargıya sahip rejim, Devr-i Saadet'in sahibi suç ortakları ve kullanışlı gazetecilerinin sivilleşme, demokratikleşme yalanıyla birlikte hukukla değil faşizmle anılır.