VİDEO | Ekim Devrimi 100 yaşında: Kaldığı yerden devam ediyoruz...

Yazılama Yayınevi'nden çıkan "100. Yılında Büyük Ekim Devrimi" adlı kitaba katkıda bulunan yazarlar, Nâzım Hikmet Kültür Merkezinde düzenlenen "Kaldığı yerden devam ediyoruz" başlıklı etkinlikte buluştu.

Haber Merkezi

Ekim Devrimi’nin 100. yıl dönümü çerçevesinde düzenlenen “Kaldığı Yerden Devam Ediyoruz” başlıklı etkinlik Nâzım Hikmet Kültür Merkezinde gerçekleştirildi.

Zeynep Suda, açılışını ve kolaylaştırıcılığını yaptığı etkinliğe “Özel mülkiyetin ortaya çıkışından itibaren ‘bizler’ ve ‘onlar’ var oldu” sözleriyle başladı. Yazılama Yayınevi tarafından devrimin 100. yıl dönümü bağlamında hazırlanan derleme kitabın herhangi bir nostalji duygusuyla hareket etmediğini vurgulayan Suda, kitaba katkıda bulunanların bugünün mücadelesinin bir parçasını göz önünde bulundurduklarını ve reel sosyalizm deneyimini kapsayarak aşmaya yönelik bir biçimde hareket ettiklerini belirtti. Devrimin kendiliğinden değil, öncülükle gerçekleşen bir toplumsal gerçeklik olduğunu ve emperyalizm çağında devrimin güncelliğinin kitabın ilk bölümünü oluşturduğunu belirten Suda, bunun dışında dış ticaret, tarım, halklar politikası ve benzeri başlıklarda Ekim Devrimi’nin yadsınamaz katkıları ile yeni insanın yaratılmasının da kitabın irdelediği başlıklar olduğunu belirttikten sonra sözü Anıl Çınar’a devretti.

Konuşmasında savaşın devrimle buluşmasının çok özel bir momentte ortaya çıktığını vurgulayan Anıl Çınar, 1917’nin Şubat’ında gerçekleşen burjuva devriminden sonraki sekiz aylık sürecin muazzam dersler barındırdığının ve emperyalist savaşın dünya sosyalist hareketi içindeki ayrışmayı ve saflaşmayı ivmelendirdiğinin altını çizdi. “Savaşların devrimlerle ilişkisini bulan Marx ya da Lenin değil” diye devam eden Çınar, köylülüğün savaş döneminde devrimci bir sınıf haline gelmesi, silahlı bir işçi sınıfının düzen için nasıl bir tehdit oluşturduğu, emperyalistler arasındaki güçler dengesi ve çelişkilerden Bolşeviklerin “barış” sloganıyla sosyalizmi kurabilmeleri gibi kritik önemdeki başlıklara dair görüşlerini ifade etti. Konuşmasını Lenin’in devrimi arayan tutkusu ve 1914-1917 yılları arasında yazdıklarının özel olarak savaşa odaklanmasıyla bitiren Anıl Çınar’dan sonra sözü Zelal Özgür Durmuş aldı.

 

"Sovyetler’deki bilim politikaları" başlığında derleme kitaba katkıda bulunan Durmuş sözlerine, bilimin ırkçı, bireyci söylemlere sahip olduğu bir çağda Sovyetler’in çok önemli bir alternatif oluşturduğunu ifade ederek başladı. Kapitalist dünyadaki girişimci ile proletarya diktatörlüğünün kendisinin karşı karşıya geldiği ikili kutbun bilimin sınıfsallığını gösterdiğinden hareket eden Zelal Özgür Durmuş, kolektif ve planlı ilerleyen bir bilim örgütlenmesi, bilgi ve ürünlerin toplumsallaşması, yöntemsel olarak diyalektik materyalizmin bir anahtar olarak bilimde kullanılmaya başlanmasının çok önemli kazanımlar olduğunu vurguladı.

Devrim öncesi Rusya’da bilimin ilerlemesinin sistematik olmadığı ve bireysel çabaların ürünü olduğunu belirten Durmuş, Lenin’in üretici güçlerin nasıl geliştirileceğine ve bunun tüm Sovyet toprağına nasıl yayılacağına dair kafa yormasının ve bununla birlikte elektrifikasyonun vazgeçilmezliğinin kuruluş sürecinin çok önemli özelliklerinden olduğunu vurguladı. Bilimin örgütlenmesinde teori ile pratiği bir araya getirilmesini ve Bilim Akademisi ile Sovyet devletinin ilişkilenmesini özgün örneklerle açıklayan Zelal Durmuş’tan sonra son sözü Aydemir Güler aldı.

Marx’ın “maymunun anatomisini anlamak için insanın anatomisini incelemek doğrudur” sözüyle konuşmasına başlayan Güler konuşmasının çatısını, kitabın bütününe ışık tutan yöntem üzerine kurdu. Sovyetler’in yıkılmasını kutlayanların kapitalizmin zaferini çok uzun kutlayamadıklarını ve bunun 2008 küresel kriziyle kendisini somut olarak ortaya koyduğunu ifade eden Güler, bugünkü dünyanın sorunları sıralandığında bunlara verilecek yanıt için Ekim Devrimi’ne bakmanın zorunluluğunu ifade etti. Sovyetler Birliği de onun yıkılmasının da sınıf mücadelelerin sonucu olduğunu belirten Güler sözlerine şöyle devam etti: “Sovyetler’in kendi yasaları ve ölçütleri vardır. Bunu başka ölçütlerle tartmaya kalkarsanız büyük bir yanlışa ve çöküşe yol açarsınız. Somut olarak merkezî planlama ve proletarya diktatörlüğü vazgeçilmezdir.”

Sovyetler’e dair bugün hâlâ tartışılabilecek çok fazla şey olduğunu ifade eden Güler, Rosa Luxemburg-Lenin, Buharin-Stalin ve Stalin-Troçki arasındaki tartışmaların reel sosyalizmin deneyimiyle birlikte arşive kalktığını belirtti. Özel mülkiyetin lağvedildiği, NEP döneminden çıkılarak kolektivizasyonun ve merkezi planlamanın başlatıldığı ve tek ülkede sosyalizmin pratik olarak uygulandığı bir deneyimin çok büyük kazanımlara sahip olduğunu ifade eden Güler, günümüzde Sovyetler’e referans vermeden gerçekleştirilecek ulusal sorun, sanat-toplum ilişkisi ve konut sorunu hakkındaki tartışmaların eksik kalacağının altını çizdi.

Etkinlik, sözlerini “Biz kaldığımız yerden ediyoruz” diye tamamlayan Güler’in ardından gerçekleştirilen soru-cevap bölümüyle son buldu.