TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan: Boykot çağrısından önce yapılması gerekenler var

'2019’da Erdoğan elbette kaybedebilir ancak bu sandığın ötesinde başka gelişmelere bağlıdır. Çok önemli uluslararası gelişmeler olabilir, iktidar partisinde bugün kontrol altında gözüken gerilimler yeniden tetiklenir, halk örgütlenir, seçim hile ve adaletsizliklerine tavır alır. Sadece seçim gününe odaklanan bir zihniyetle Erdoğan’ın yenilmesi olanaksızdır. Hem mesele sadece ve sadece…

Haber Merkezi

Türkiye Komünist Partisi Genel Sekreteri Kemal Okuyan, 2019'da yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimi, ittifak tartışmaları, boykot çağrısı ve seçim hilesi hazırlıklarına ilişkin önemli açıklamalarda bulundu.

"Seçimleri boykot etmek bir siyasal tavırdır ve bazen tek devrimci seçenek olabilir. Ancak boykotun şu anda tartışılması yanlış. Bunun yerine seçim sistemindeki tuhaflıklar ve son yasal düzenlemelerle ilgili halkı aydınlatmalı ve harekete geçirmeli. Bunu yapmadan bir yıl öncesinden boykot çağrısı yapmanın, kendini bağlamanın bir anlamı bulunmuyor" diyen Okuyan, gündemdeki tartışmalara ilişkin soL Haber'in sorularını yanıtladı.

Genel bir kanaat var, Türkiye’nin kırılma noktasının 2019 olacağı söyleniyor. Bu düşünceye katılıyor musunuz?

Türkiye gibi kırılgan bir ülkede kırılma noktası tayin etmek başlı başına bir sorun ve insanı yanılgıya götürecek bir yaklaşımdır. Geriye dönük kırılma noktası aramak kimi açılardan işe yarayabilir ama bugünü ve geleceği anlamak için kırılma noktasından söz etmek yarardan çok zarar getirir. Türkiye’de toplumun önüne defalarca “kırılma noktaları” çıkarıldı, genellikle bunlar sandıkla ilgiliydi; parlamento seçimleri, anayasa referandumları, Cumhurbaşkanlığı seçimleri… Şimdi üç seçim birden var ve birileri “2019 en büyük kırılma anı olacak” demekte. Bu yaklaşım bilimsel olmadığı gibi eğer insanları harekete geçirmek amacıyla yapılıyorsa, tam tersi edilgenleştirici bir yan taşıyor. Özel olarak kırılma anına hazırlık yaparak, o anı bekleyerek kırılma anını yönetemez, kırılma anına müdahale edemezsiniz. Eğer 2019 kırılma anıysa, geçtiğimiz hafta parlamentodan geçen seçim düzenlemeleri de kırılma anıdır! Bütün bu kodlamalar saçma. Türkiye kırılgan bir ülkedir ve içinden geçtiğimiz dönemde bu kırılganlık artmıştır. Bu kadarı yeterli.

2019’un özel bir önemi yok mu?

Her günün özel bir önemi var. Yetmez ama evet maskaralığının ortaya çıktığı Anayasa değişikliği süreci önemsiz miydi? Ya da Ergenekon yalanlarıyla sürdürülen operasyonlar? AKP iktidarının her günü, her tasarrufu özel bir önem taşır. Burada üç seçimi, özellikle Cumhurbaşkanlığı seçimini küçümsemiyorum ama eğer “Erdoğan yine seçilirse Türkiye biter” deniyorsa, buna katılmıyorum. Türkiye hiçbir durumda bitmeyecek, bitirmeyiz. Ama bitmeden anladıkları tarihsel bir geriye düşüş, bir karşı devrim süreciyse, burada işlem zaten tamam! Yıllardır söylüyoruz, 1923 Türkiye Cumhuriyeti geriye dönük, gerici bir operasyonla bitirildi. Yerine yenisi konamıyor ama bu anlamda kırılma anı geride kaldı.

Ama az önce dediğiniz gibi, toplumu seferber etmek için iyi bir yöntem değil mi yakın bir tarihi, yaklaşan seçimleri milat ilan etmek?

Hayır hiç iyi bir yöntem değil. Birincisi toplum sürekli sandığa sıkıştırılıyor. Türkiye’de ileriye doğru hiçbir dönüşümün itici gücü sandık olmadı, tersine sandığı gericilik çok iyi kullandı, çok verimli değerlendirdi. 2019’da üç seçimin “kurtuluş” getireceğini iddia etmek abes. Bu toplum örgütlenmek, her gün mücadele etmek zorunda. İkincisi sadece 2019’a kilitlenirseniz 2019’da sandığı da zaten kaybedersiniz. Üçüncüsü Türkiye’de toplumun hoşnutsuz kesimleri sürekli kırılma noktaları ilan edilmesinden ve her bir kırılma noktasında başarısızlığa uğramaktan yoruldu, bıktı. Siyasi iktidardan hoşnutsuz kesimlerin 2019’a inandığı filan yok.

Kılıçdaroğlu tam tersini söylüyor. “Kazanacağız” diyor ısrarla. Hatta kendi partisinden “boykot” diyenlere “kazanacağımız bir seçimi boykot etmek nereden çıktı” diye çıkışıyor.

2019’da Erdoğan elbette kaybedebilir ancak bu sandığın ötesinde başka gelişmelere bağlıdır. Çok önemli uluslararası gelişmeler olabilir, iktidar partisinde bugün kontrol altında gözüken gerilimler yeniden tetiklenir, halk örgütlenir seçim hile ve adaletsizliklerine tavır alır. Sadece seçim gününe odaklanan bir zihniyetle Erdoğan’ın yenilmesi olanaksızdır. Hem mesele sadece ve sadece Erdoğan değildir; bunu sürekli yineliyoruz. Kılıçdaroğlu’na gelince… Ona birileri “kendinden emin konuş, insanlar inanır” demiş belli ki. Ancak ben Türkiye’de kendi yanında olanlar dahil Kılıçdaroğlu’nun bu tür konuşmalarına gerçekten inanan tek bir kişi görmedim.

Peki boykot çağrılarına ne diyorsunuz?

Seçimleri boykot etmek bir siyasal tavırdır ve bazen tek devrimci seçenek olabilir. Ancak boykotun şu anda tartışılması yanlış. Bunun yerine seçim sistemindeki tuhaflıklar ve son yasal düzenlemelerle ilgili halkı aydınlatmalı ve harekete geçirmeli. Bunu yapmadan bir yıl öncesinden boykot çağrısı yapmanın, kendini bağlamanın bir anlamı bulunmuyor. Tersinden “boykot etmeyeceğiz” açıklaması da her tür hile ve düzenlemeyi sineye çekme anlamına geliyor ve bir düzen partisi olarak CHP için şaşırtıcı değil. CHP’nin doğası bu. Zaten bir boykot CHP ya da düzen partilerinin ufkuyla örgütlenemez. Onları, onların tabanını etkiler ama onlara bağımlı bir boykot olmaz.

CHP’nin destek vermediği bir boykot etkili olur mu?

Az önce de söyledim, şu anda boykotu gündeme getirmek zaten yanlış. Mücadele edilmeli bu seçim sistemiyle. Halkı örgütlemeden şu ya da bu kurulda alınan kararlarla hiçbir sonuç alınmaz. Seçimlere katılım düşse de bir şey olmaz. Erdoğan bundan etkilenmez. Ama Erdoğan örgütlü bir halktan etkilenir. Deneyle sabit! Bunun dışında CHP’nin iç dengeleri, CHP’nin tutumu bizi ilgilendirmiyor. Bizi sadece ve sadece halkı oyalayan, halkı sahte çözümlere iteleyen CHP ve diğer düzen partilerinin etkisinin azalması ilgilendiriyor. Ayrıca şunu söylemek zorundayız ki, seçimlerle ilgili bazı düzenlemelerde CHP’nin de payı var.

Bu nasıl oluyor?

Bu YSK’da oluyor. Bildiğiniz gibi YSK’da bazı muhalefet partilerinin de temsilcileri var. CHP de orada. Oy hakkı yok ama orada. YSK bugün seçim ve siyasi parti işlerinde “mutlak karar organı” gibi çalışıyor. Aslında fetva veriyor. Aylardır yalnızca hükümet lehine değil, CHP ve MHP’yi de kollayan, özellikle Meclis’te şu anda temsil edilmeyen partilerin aleyhine yeni kurallar getiriyor YSK. Siyasi partilerin her şeyine karışmaya başladılar. Siz hiçbir itiraz duyuyor musunuz CHP’den? Tık yok, çünkü işlerine geliyor. Dediğim gibi YSK’nın kararlarını değiştiremez CHP ama gündeme getirir. Her şey Meclis’ten geçirilen düzenlemelerden ibaret değil. YSK her gün oyunun kurallarını hukuksuzca değiştiriyor ve bunun hesabını mutlaka verecek orada duranlar. Sandık her şey değil elbette ama sandığı her tür hokkabazlığı yapabilecekleri bir zemin olarak görüyorlarsa yanılıyorlar.

Peki TKP bunun için ne yapacak? Yani şu anda bir boykot çağrısı gündemde değil diyorsunuz, seçim adaletsizliğine ilişkin ne yapacaksınız?

Bugün bir açıklama yaptı TKP ve halkı harekete geçmeye çağırıyor. Aslında siyasi partiler ve seçim yasası baştan aşağıya haksızlıklarla dolu. Ancak bunlardan birkaçını özellikle öne çıkardık ve 2019’da yapılacak üç seçim öncesinde hileye ve usülsüzlüğe davet çıkaran bazı düzenlemelerin iptali için uğraşacağız.

TKP’nin seçim çalışması bunun üzerine mi kurulacak?

Sözünü ettiğimiz çalışma bugün başladı ve çok önemli. Ama TKP’nin tek gündemi değil. Şu anda yürümekte olan NATO ve ABD üslerine karşı bir kampanyamız  var, bunu tırmandıracağız. Seçimleri ise elbette sosyalist seçeneği, halkın seçeneğini güçlendirmek için bir zemin olarak değerlendireceğiz. Halkı hiçbir durumda seçeneksiz bırakmayız.

TKP seçimlere girecek mi, daha doğrusu girebilecek mi? Sürekli dokuz parti deniyor.

Seçimlere katılabilmek için altı ay öncesinde bazı koşulları tamamlamak gerekiyor. TKP bu koşulları tamamlamış durumda. YSK yeni kurallar koyarak bazı partilerin seçimlere girmesini engellemeye çalışıyor ama TKP bunları da aşıyor. Yok ille TKP’yi seçimlere sokmama kararı verirlerse, bu bizim değil onların sorunu olur. Hem devrimci bir seçenek her durumda yaratılır hem de siyasal, toplumsal ve hukuki olarak bu keyfiliğin kahramanlarını epey üzeriz.

Seçimlerde TKP’nin başka güçlerle işbirliği politikası olacak mı?

Türkiye Komünist Partisi düzen içi hiçbir çözümün parçası olmayacak, düzen içi beklentileri destekleyecek bir tutum almayacak, düzen partileri -ki buna sol görünümlü partiler de dahil- ile seçim işbirliği yapmayacak, bu konuda belirsizlik yaratacak hiçbir platformun içine girmeyecek. İlk tur, ikinci tur farklılığı yok. Biz düzen partilerini “dost” görmüyoruz. O partilerde çok sayıda dostumuz olsa bile, o partilerin tabanlarında halkın seçeneğine omuz verecek yüz binlerce kişi olsa bile. Bunun dışında devrimci, halkın seçeneği kapsamında değerlendireceğimiz işbirlikleri için girişimlerimiz olacak. Bizim uzak duracağımız düzen içi dengelerin aksesuarı olmaktır. Türkiye Komünist Partisi’nin tarihsel misyonuna ve ilkelerine uymaz böyle bir tutum.

TKP bir süre öncesine kadar bir dizi yerleşimde Halkın Seçeneği Güçleniyor toplantıları gerçekleştirdi. İstenen sonuç alındı mı ve bu toplantılara devam edilecek mi?

Evet bu toplantılardan istediğimiz sonucu aldık. Partiyi yeni insanlarla buluşturduk, partinin örgütlenme ve yaygınlaşması gözle görülür şekilde hızlandı. Bu toplantıları yeni yerleşimlerde zaman zaman yapacağız. Yeni örgüt binaları açmaya da devam ediyoruz. Nisan ve Mayıs ayında bu açıdan çok yoğun bir program var. Ancak bütün bunların ötesinde asıl kritik olan TKP’nin emek ile sermayenin kavgasında yaptıkları, yapacakları; halkın mücadeleye örgütlenmesi… Bu ertelenemez.