Sosyalist devrimi de burjuvalara yaptırabilir miyiz?

"Kapitalizm kendini yenileyemiyor, bu uzun süredir böyle. Ama tüm kepazeliğini, ayıbını sadece 'demokrasi' kavramıyla örtebiliyorsa, eh, o zaman burjuvazinin becerisinden çok hala burada umut arayan sözüm ona solun beceriksizliğinden bahsetmek gerek."

Volkan Algan

Uyursan ölürsün, diyordu bir filmde, sen uyursan herkes ölür...  Siyaset için unutursan ölürsün, diye uyarlamakta hiç sakınca yok bunu.

Ancak unutmamak, yani hatırlamak ancak tutarlı bir bütünlüğe sahip olanlar için kıymetli bir özellik, zaten unutmamayı getiren de, güçlü bir hafızayı yani, bu bütünlük oluyor. Tutarsızsanız, bir omurganız yoksa hatırlamazsınız; hatırlamak, bir tablodaki boşluğu fark etmekle mümkün çünkü, tabloyu görebilmek, bütünlüklü bir bakış açısı gerektirir. Yoksa filin tuttuğunuz parçasını tarif edersiniz. İşte bu bakış açısı tutarlılığına ve bütünlüğe sahip değilseniz hatırlasanız da ne yapacağınızı bilmezsiniz hatırladığınız bilgiyle, bir işe yaramaz. Hatırlamak, aynı yanlışa düşmemek için önemliyse, bunu engellemeye yetmez yani; Beckett’a atıfla söyleyelim, bir kere daha yanlışa düşersiniz, bu sefer daha iyi düşersiniz orası ayrı!

Yeni yanlışlar dönemi bir kez daha açılmış görünüyor.

Bugün herkesin laikliğin kıymetini anladığını söylemesine, Cumhuriyet’in faziletlerinden bahsetmesine bir yere kadar prim vereceğiz bu yüzden. Bunlar tabii, artık geç kalınmış olsa da faydalı gelişmeler ya, yukarıda dediğimiz gibi, bunların hatırlanması ancak tutarlılık olursa kıymetli, kendi başına büyük bir değeri yok. Bu kadarını solumuz için söylemiş oluyoruz, yoksa sermaye sınıfı ve burjuva partileri neyi, ne zaman hatırlaması gerektiğini pek iyi bilirler ve eğer düzen siyasetinde bazı şeylerin altı fazla çiziliyorsa orada başka bir akıl ararız.

Aslında bahsettiğimiz adlı adınca sınıf aklı, sermayenin var, bizim de... Sol bu aklı kaybettiğindeyse hatırlasa da bir önemi olmuyor işte.

**

Düşünün ki Türkiye’nin en azından son 20 yılında başına ne geldiyse, plakasında “demokrasi” yazan bir arabayla geldi. Birlik mi denenmeyen şekli yok. Ama hala o arabaya binmek için sırada bekleyenler olduğunu görüyoruz, hem de çok.

Kapitalizm kendini yenileyemiyor, bu uzun süredir böyle. Ama tüm kepazeliğini, ayıbını sadece “demokrasi” kavramıyla örtebiliyorsa, eh, o zaman burjuvazinin becerisinden çok hala burada umut arayan sözüm ona solun beceriksizliğinden bahsetmek gerek.

Demirtaş geçtiğimiz gün yaptığı açıklamada "Biz şu faşist bloğa mecbur muyuz ya? Eşitlikten, kardeşlikten yana olanlar neden yüzde 60 oy alamayacakmışız, neden bir araya gelip demokratik bir blok oluşturmayacağız?" deyince özellikle CHP ile HDP arasında mekik dokumayı kendisine misyon edinmiş olanları aldı bir heyecan. Ne acıklı bir tablo, her yerinden dökülen bir düzende, hala ve ısrarla sandıktan umut aramak... Üstelik tam başarıldığını sanıldığı bir anda elden henüz kayıp gitmiş olmasına rağmen.

Memleket yıllardır komşularıyla adı konulmamış bir savaş yürütüyor, sokaklarda canlı bomba korkusu sarmış herkesi, bir kıvılcım yeter halinde insanlar, şimdi belki de resmen savaşa gireceğiz, birkaç ay önce yaşanan darbe denemesiyle devletin çıkan çivisini hep beraber görmüş olduk, hak-hukuk kalmayan bir bilmem kaçıncı dünya ülkesine dönmüş ülke, her gün işçi sınıfının hayatını cehenneme çeviren yasalar pek yüce Meclis’ten geçiyor, ekonomik kriz kapıda...

Ama ne gâm, hala sandıkta, birlik-blok peşinde umut aranıyor. Burjuvazinin başarısını daha ne kanıtlayabilir. Halk düzenden umudu kesiyor, sol kesmiyor!

Şimdi sorulsa hepsi taktik icabı. Kimse ellerinde demokrasi yazan bayraklarla dolaşmıyor tabii, herkes pek devrimci görevlerle-taktiklerle CHP ve HDP’yi kollarından çekiştiriyorlar: faşizme karşı birlik, Erdoğan’a karşı birlik, Saray düzenine karşı birlik... Birlik de birlik...

Birlik, birliği oluşturabilme, onda baskı kurabilme, onu yönlendirebilme gücüne sahip olanın işine yarar. Dillerinden birlik lafını düşürmeyenlerin doğal lideri Demirtaş ya da Kılıçdaroğlu olmak zorunda bugün, objektif olarak böyle. Oysa sol ise kimsesizlerin çaresizliğini burjuva siyasetçilerine harç diye kardığı sürece değil, emekçilerin yeni düzen iddiasını taşıdığı sürece sol olabiliyor.

Anlaşılan “daha iyi yenilmeler” dönemi açılıyor. Bu “en kazanıldığı düşünüldüğü anda bile, abartalım mı, AKP Meclis dışına düşse bile” böyle. Bu düzenin ömrünü uzattığımız sürece böyle olmak zorunda çünkü. Çünkü ölümden öte köy yok, bilinen bir deyimdir ve pek devrimcidir. 

Solun kendi işini yapması için bu düzen daha ne kadar batabilir. Devrimi de burjuvalara yaptırmaya niyetlenmediysek eğer...