Sarraf davasında yeni kozlar: Erdoğan niye bu konuda konuşamıyor

Rıza Sarraf davası odağına 17 Aralık soruşturmasını alınırken AKP cephesinde sessizlik hakim. Dosyasına, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve eşi Emine Erdoğan’ın bile girdiği dava karşısındaki bu sessizlik, davanın AKP açısından çok yaşamsal bir noktaya oynamasından kaynaklanıyor. Türkiye’deki finans sektörünü hedefine alabilecek bir dava, Erdoğan’ı sermaye sınıfı için yük haline getirebilir.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “Eyy” diye başlayan ve her gün farklı bir batılı ülkeye çatan açıklamalarını işitmek artık günlük rutinimizin parçası. Peki, Fransa’daki grevlerle bile yakından ilgilenmesiyle bizleri duygulandıran (!) Cumhurbaşkanı, dört eski bakanının yanında eşinin ve kendisinin de adının karıştığı bu davaya karşı neden sessizliğini koruyor?

Reis, dava sizinle ilgili

Önce filmi geriye saralım. 29 Mart’ta Erdoğan ABD yolcusu. Rıza Sarraf’ın (pasaportundaki ismiyle Reza Zarrab) Miami’de tutuklandığının ortaya çıkmasının üzerinden birkaç gün geçmiş. Atatürk Havalimanı’nda kendisini ABD’ye götürecek uçağa binmeden önce gazetecilere şunları söylüyor: “Rıza Sarraf’la ilgili varsa bir şey onu zaten orada, Rıza Bey’in avukatları da gerekli cevabı, gerekli şekilde onlara her halde vereceklerdir ve kendisini de savunacaklardır. Bu zaten ülkemizle alaka bir konu da değildir. Bunu da çok açık net söylemiş olayım.”

Erdoğan’ın açıklaması pek açık olmamış olacak ki,  2 ay sonra New York Güney Bölge Başsavcısı Preet Bharara, Rıza Sarraf'ın mahkemeye yaptığı 50 milyon dolarlık kefalet karşılığı tutuksuz yargılanma talebine itiraz ettiği 29 sayfalık görüşünde 17 Aralık fezlekesini ana delil olarak sundu.

Bu ABD gezisinden biraz daha bahsetmek gerekiyor. Hatırlayacak olursanız Erdoğan bu gezisi sırasında ABD Başkanı Barack Obama’dan oldukça sancılı bir sürecin sonunda randevu koparmıştı. Görüşmede Erdoğan Obama’ya, IŞİD’in kontrol ettiği Cerablus-Menbic arasındaki Türkiye sınırına uzanan cebi, gerekirse TSK’nın doğrudan müdahalesiyle IŞİD’den arındırabileceklerini söylemiş ancak Obama’dan olumsuz yanıt almıştı. Obama önce uçağını düşürdüğü için S-400’leriyle Suriye’de bekleyen Rus lider Vladimir Putin’in Erdoğan’a çok kızgın olduğunu anımsatmış, görüşmenin devamında da asıl gerekçesini açıklamıştı: “PYD’den vazgeçmem”.

Gerçekten de ABD PYD’den vazgeçmedi. PYD bağlantılı YPG’nin Rakka operasyonu bir anda Türkiye’nin “kırmızı çizgi” saydığı Fırat’ın doğusundaki Minbic’e yöneldi. Üstelik operasyonda ABD askerleri YPG armalarıyla Suriye’den Erdoğan’a nanik yaptı.

FBI'NIN VERİLERİ, ABD'NİN GÜVENLİĞİ

Bharara’nın 2 Haziran’daki kefalet duruşması öncesi Sarraf’ın avukatı Benjamin Brafman’ın talebine yönelik itirazında can alıcı birkaç nokta bulunuyor. En önemlisi, Bharara’nın itirazında yapılan “17 Aralık iddianamesi FBI’ın verileriyle örtüşüyor” vurgusu. FBI’ın Bharara ile birlikte çok uzun bir süredir bu dava üzerinde çalıştığı artık bir sır değil. FBI bu süreçte, gerek Türkiye’de patlak veren skandaldan gerekse kendi istihbarat kanallarından bir dolu kanıta ulaştı. Henüz bu kanıtların neler olduğunu bilemiyoruz. Ancak, Bharara’nın ofisinden bir sızıntı olmazsa, eylül ayında açıklanması beklenen ve “yüzlerce sayfa” olduğu konuşulan asıl iddianamede bu verilerin neler olduğunu öğreneceğiz.

Yine de 17 Aralık iddianamesinde geçen her isme odaklanmayan Bharara’nın, dört eski bakan, Cumhurbaşkanı ve eşi dışında altını çizdiği bir diğer isme dikkat etmek gerekiyor. Bu kişi Halkbank Eski Genel Müdürü Süleyman Aslan… Aslan’ın iddianamede adının geçmesi bile Halkbank hisselerinin birkaç saat içinde yüzde 3.2’lik bir düşüş yaşamasına yetti. Bharara’nın nihai iddianamesinde Türkiye’de 10’a yakın bankanın adının geçtiği konuşuluyor. Türkiye’nin ihracat rakamlarını manipüle etmesine neden olacak kadar büyük çaplı bir “ticaretin” birden fazla aracı finans kuruluşu üzerinden yürütülmüş olması akla uygun bir senaryo.

Bharara’nın iddianamesindeki bir diğer vurguysa, Sarraf’ın sadece yaptırım ihlal etmekle veya kara para aklamakla suçlanmaması. Bilakis, Bharara Sarraf’ın aktardığı paraların İran Devrim Muhafızları’nın Suriye’deki operasyonları için kullanıldığını iddia etti. Bu iddia davanın, ABD’nin ulusal güvenliğiyle ilişkilendirilmesinin ve hatta “terörizmin finansmanı” gibi çok daha tehlikeli bir yöne ilerlemesinin önünü açabilir.

SÜKÛT İKRARDAN GELİYOR

Bu şu demek, eğer Washington’dan hiçbir müdahale gelmezse ABD yargısı, Sarraf’ın şebekesinin Türk bankaları üzerinden “çok tehlikeli işlere giriştiğine” kanaat getirebilir. Bu da adı geçen bankaların kara listeye alınmalarına ve uluslararası piyasalarda işlem yapamadıkları için aniden batmalarına neden olabilir. Tabii eğer kararın çıkmasından önce yaşanan panikten batmadılarsa. İşte bu bir muavinin, kadın yolcunun yanında mastürbasyon yapmasını bile "paralel komplosu" olarak açıklayan zihniyetin aynı şeyleri henüz Bharara için haykırmamasının tek nedeni. Dava 17 Aralık üzerinden Türkiye’yi eksenine aldıkça, Washington, AKP’nin sermaye sınıfıyla bağlantılarına hamle yapabilme olanağına kavuşmuş oluyor. Bugüne kadar sermaye sınıfına sunduğu sınırsız olanaklarla güçlenen AKP açısından bu hamle olanağı başlı başına bir kâbus. Çünkü sermaye sınıfı Erdoğan ve ekibinin arkasında durmanın ağır bir faturası olacağını hissettiği an, AKP açısından durum tümüyle kontrolden çıkacaktır. İç politikadaki kozlarının bir değer taşımayacağı tek nokta da bu aslında.

Durun dahası da var. Önce yaygın bilinen bir yanlışı düzeltelim, BM Güvenlik Konseyi Ocak 2016’da İran’ın nükleer faaliyetlerini durdurması karşılığında bu ülkeye uygulanan yaptırımları kaldırmadı. 2231 sayısı BMGK kararı, İran’a yaptırımların 10 yıl boyunca askıya alınmasını içeriyordu. Bu detay önemli çünkü “Yaptırımlar zaten kalktı, Sarraf’ın faaliyetleri ispatlansa bile uluslararası bir yaptırımın zemini yok” iddiasını tümüyle geçersiz kılıyor. Yani eğer Washington Sarraf davasının arkasında durursa, Türkiye uluslararası bir yaptırım kriziyle karşılaşabilir.

YA APTALLAR, YA DA KURNAZ

Bharara’nın itiraz dilekçesinde kendisinden en çok bahsettiren noktalardan biri de Rıza Sarraf’ın avukatı Brafman’ın, ABD yargısına “Bakın benim müvekkilim iyi bir adamdır, vakıflara bağışlar yapar” diyerek Emine Erdoğan’ın kurucusu olduğu ve halihazırda yengesinin başında olduğu Togem-Der’e 150 farklı havale ile yaptığı toplam 4.1 milyon dolarlık bağışların makbuzlarını sunması oldu. ABD’nin en ünlü yolsuzluk davalarını gören savcıya, ABD’nin en iyi ceza avukatlarından biri olan Brafman’ın böylesine gollük bir pas atması bir salaklığın ürünü olabilir mi?

Bilakis, Sarraf ve Brafman son derece iyi bir stratejiyi izliyorlar. Davanın Türkiye’ye, hele hele Cumhurbaşkanı’na uzandıkça daha da siyasallaşacağını ve Washington’un bir yerde müdahale edebileceğini düşünüyorlar. Yani davanın ilerleyen günlerinde Sarraf, eteğindeki taşları daha fazla dökebilir. Nitekim Sarraf’ın avukatı 31 Mayıs’ta Bharara’nın itirazına karşı mahkemeye sunduğu yeni deliller içinde TBMM Soruşturma Komisyonu’nun 2015 yılının Ocak ayında dört bakanı aklayan raporuna yer vererek savunmalarını giderek daha fazla bu kurgu üzerine inşa edeceklerini gösterdi. Brafman, müvekkilinin “Üst düzey Türk yetkililere rüşvet vererek, işini gördüğü”nün söylendiği ve bu konuda gerekli kanıtların mahkemeye sunulduğu bir ortamda, TBMM raporunun pul kadar değerinin olmayacağını bilmiyor olmak için fazla tecrübeli. Üstelik Bharara’nın “17 Aralık FBI delilleriyle örtüşüyor” sözlerinden sonra… Bharara’yı FBI verilerini açıklamaya iten bu hamle, ilk kez ABD’li bir istihbarat kuruluşunun AKP aleyhindeki kanıtlarının gözler önüne serilmesine, bu da ‘resmileşmemiş’ krizin artık adının konmasına gidebilir.

“Hadi hayırlısı” diyerek Bharara’dan mutlu haber beklemekse ülkemiz halkı için hiç akıllıca değil. Çünkü Sarraf davasında ortaya çıkan tablo, yaratılan havanın aksine, Savcı Bharara’nın sonunda bizi Erdoğan’dan kurtaracağına işaret etmiyor. Erdoğan’ın Zeytinburnu’na toplayacağı gerici sürüleri kullanarak kendini kurtaramayacağı bir tehditle karşı karşıya olması, Sarraf davasının ABD tarafından çok iyi kullanılabilecek bir silah olması demek.

ABD bu şekilde, iç politikadaki enstrümanları sayesinde bir biçimde kendisine mahkûm ettiği sermayenin, hatta kurduğu çıkar zinciriyle onun arkasında duran kitlelerin, bir anda Erdoğan’ı terk etmesini sağlayabilecek bir şantaj aracına sahip oluyor. Bu şantaj aracını Erdoğan'ı bitirmek için değil, ona diz çöktürmek için ya da onu bitirip diz çökmüş birisiyle ikame etmek için kullanması mümkün.

Boyun Eğme dergisinin son sayısında yayınlanmıştır.