Olağandışı koşullarda eşitlik arayışı

Ekin Sönmez, koronavirüsle birlikte yaşananları ve kaçacak bir yerin kalmadığını yazdı.

soL - Ekin Sönmez

Koronavirüs sağolsun, bütün ayıplarımızı yüzümüze vurdu.

Kaçacak yer kalmadı.

Eğitimi beğenmeyip özel okula kaçmak, sağlığı beğenmeyip özel hastaneye kaçmak, sokakları beğenmeyip AVM’lere kaçmak, İstanbul’u beğenmeyip Datça’ya kaçmak, hatta ülkeyi beğenmeyip Avrupa’ya kaçmak… Hepsinin boşa düştüğü bir yüzleşme sağladı. İrili ufaklı tüm bu ayrıcalıkların kerameti söndü. Şimdi tüm beğenmediklerimiz için, olduğumuz yerde kalıp mücadele vermek zorundayız. Üstelik bunu, kaçabilenler ve kaçamayanlar, birlikte yapmak zorundayız. 

Öfkemizi, korkumuzu ırkçı saldırılara dökmek de geçirmeyecek; virüsü kapacaksak muhtemelen en yakınımızdakinden, bize en çok benzeyenden kapacağız. Mecburen korkunun, çaresizliğin üstesinden gelmenin yolu neymiş onu öğreneceğiz.

Zenginlerimiz silahlanıp adalara yerleşedursun, koronavirüs salgını, takım oyununun bildik kuralını hatırlatıyor. Toplumumuzun en cahilimiz kadar bilinçli, en umursamazımız kadar sorumlu, en gevşeğimiz kadar disiplinli olduğunu gösteriyor. Beyaz yakalılar mavi yakalılar kadar güvende, her yere şahsi arabasıyla gidenlerin hayatı toplu taşıma araçlarının içi kadar temiz… 

Sigara konusunda benzer uyarılar yapılır. Pasif içiciliğin kanıtlanmış zararları olmasına rağmen, “açık alanda bir şey olmaz”, “benim babam doksan yıl yaşadı bir şey olmadı” lafları uçuşur havada. Evet, toplum olarak meseleye tepkimizin zayıf olmasında, sigaraya ilişkin zararların bir virüs enfeksiyonu kadar hızlı ilerlememesi en önemli sebep. Ama diğer yandan sorumluluk duygusunu hissettiren kurallar, normlar yaygın değil. Aldırış edilmiyor.

Kaynakların çoğu koronavirüsün tüm dünyaya, hava soğudukça güneye, sonra tekrar kuzeye yayılarak devam edeceğine işaret ediyor. Belki bu süre içinde (ayları ve yılları kast ediyorum) ilaç, aşı vb. geliştirme çalışmalarının da sonuç vermesi ile birlikte, örneğin tüberküloz gibi, belli bir düzeye kadar kontrol edilebilen bir enfeksiyon olarak insan hayatında yerini alır. Yani koronavirüs enfeksiyonu insidansının (yeni vaka ortaya çıkma oranının) sıfırlanmasını beklememek gerek. Elimizdeki örnekler yeterince kanıt sunuyor. Kapitalist düzenin tüberküloz karşısında verdiği sınav da 2020 itibariyle oldukça başarısız. Ve böyle olmasının nedeni basilin “başarı”sından çok, toplumsal olarak mücadeleye yatkın olmayışımız. İşsizliğin, olumsuz barınma ve beslenme koşullarının, kötü havanın yaygın olması, basilin evrimleşme hızından ağır basıyor. Kimlerin tüberküloz hastalığını geçirdiğine bakacak olursak, sınıfsal eşitsizliklerin fotoğrafını görüyoruz. Eğer bir şekilde sınırlanması ve bir dengeye gelmesi mümkün olursa, korona için de muhtemelen bir benzeri söz konusu olacak.

Virüs sağolsun, şöyle bir tablo yarattı aslında: Hepimiz birbirimizi düşünmediğimiz sürece, hangimizin başına neyin geleceği belli değil. Ya da tersinden, kendimiz için istediğimizi herkes için istemediğimiz sürece o isteğin bir anlamı yok. Gerekçesi de vicdan ya da özgecilik gibi gelişkin duygular değil, bizzat sağkalım. Yine de bu tabloyu aşacaksak, pusulamız bugüne kadar geliştirdiğimiz kolektif vicdan olacak. Tarihte kolektif vicdanımızın gelişmesine en çok katkıda bulunmuş olanlara bakacağız. Örnek almak için, ve ayakta kalmak için.

Uygarlık eşitlikle gelişecek. Ya da doğa karşısındaki çaresizliğimiz galip gelecek.