Marmara’ya günde 2,5 milyon ton atık boşaltıyoruz!

Bir zamanlar 127 tür balık veren ve tüm ülkeyi balığa doyuran Marmara Denizi’nde insan kaynaklı kirlilik yüzünden 4 tür balık kaldı. AB ülkeleri Marmara’da üretilen tüm çift kabukluların girişini yasakladı…

Yusuf Yavuz

Trakya'nın en önemli su kaynağı olan ancak yıllardır kirlilikle boğuşan Ergene Nehri'yle ilgili geçtiğimiz yıl yapılan incelemelerin ardından hazırlanan rapor yayınlandı. Türkiye Barolar Birliği tarafından yayınlanan raporda, Trakya’da kamu yararına aykırı plan çalışmaları, çarpık kentleşme ve denetimsiz sanayileşme gibi hukuka ve doğaya aykırı uygulamaların Ergene ile birlikte çevresindeki hayatı da öldürmeye başladığına dikkat çekilerek, “Günümüzde şirketlerin ve sermayenin kârlarının daha fazla artması için doğamız ve sularımız kirletilmektedir. Ergene nehrinden Dilovası’na, Gediz nehrinden Nilüfer çayına, her yerde toprağın ve suyun kirletilmesi her gün her saat yeniden gerçekleşiyor. Susmak bu doğa suçuna, katliama ortak olmaktır” görüşüne yer verildi.

Türkiye Barolar Birliği Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu’nun önerisiyle Eylül 2014’te Tekirdağ’da gerçekleştirilen Ergene Nehri’ndeki kirlilikle ilgili incelemenin ardından hazırlanan kapsamlı rapor Türkiye Barolar Birliği (TBB) tarafından yayınlandı. TBB’nin yönetim kurulu kararıyla gerçekleştirilen incelemeye, Türk Tabipleri Birliği (TTB), Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB), MAREM (Marmara Environmental Monitoring) projesi yetkilileri, Ergene Platformu ve Trakya Platformu bileşenleri katılmıştı.

İNCELEMENİN ARDINDAN HAZIRLANAN RAPOR YAYINLANDI
Rapora kaynaklık eden inceleme kapsamında, Çorlu ilçesinde Ergene Nehrinde ve derin deşarjın yapılacağı Şerefli Deresi ile Marmara Denizi kıyısında araştırmalar yapıldı. Konuyla ilgili bilimsel ve hukuki değerlendirmeleri içeren ve “Ergene Derin Deniz Deşarjı ve Marmara Denizi Ortak İnceleme Raporu” başlığını taşıyan 44 sayfalık çalışmada, özetle şu görüşlere yer verildi:

‘EGEMEN KÜLTÜR DAHA ÇOK ÜRET, DAHA ÇOK TÜKET ANLAYIŞINA DAYALI’
“Trakya’da kamu yararına aykırı plan çalışmaları, çarpık kentleşme, gerçek arıtmadan uzak, denetimsiz sanayileşme, hukuka ve doğaya aykırı uygulamalar, çevre denetim görevlerinin etkin yapılmaması sonucu Ergene nehri ölmüş ve çevresindeki hayatı da öldürmeye başlamıştır. Yaşam alanlarının sermaye birikimine teslim edilmesine, doğal varlıklarımızın metalaştırılmasına; eğitimden sağlığa, ulaşımdan barınmaya tüm yaşamsal hakların piyasa konusu haline getirilmesine; derelerin doğal yaşamdan koparılmasına ve Hidroelektrik Santrallerinin (HES) vadileri yok etmesine, ‘bütünleşik havza planlaması’, ‘Su Yönetim Birliği’ adı altında havzaların, suların ticarileştirilmesinin zeminlerinin oluşturulduğu bir dönemden geçiyoruz. Bugünün egemen kültürü ‘sınırsız tüketim’ anlayışına dayalıdır. Çevreci hareket de işte bu egemen kültüre başkaldırı hareketidir. Temel başkaldırı da ekonomi politikalarına yöneliktir. Egemen kültürün dinamiği üretim/tüketim, temel mantığı da daha fazla üretmek ve daha fazla tükettirmektir. Her şey, doğal kaynaklar, teknoloji üretmek ve tüketmek için vardır.

‘ÇEVREYİ KORUMAKLA YÜKÜMLÜ KURUMLAR DOĞAYI SERMAYEYE TAHSİS EDİYOR’
Günümüzde şirketlerin ve sermayenin kârlarının daha fazla artması için doğamız ve sularımız kirletilmektedir. Ekolojik denge geri döndürülemeyecek ve iddia edilenin aksine sürdürülemeyecek şekilde tahrip edilmektedir. Çevreyi korumak, insanın maddi ve manevi gelişimini sağlamakla görevli kamu kurum ve kuruluşları doğal varlıkların sermaye gruplarına tahsisine, yatırımlara konu olmasına kolaylık sağlamaya devam ediyorlar. Ergene nehrinden Dilovası’na, Gediz nehrinden Nilüfer çayına, her yerde toprağın ve suyun kirletilmesi her gün her saat yeniden gerçekleşiyor.

‘İÇİLEBİLİR KALİTEDEKİ NEHİRLER TARIMDA BİLE KULLANILAMAZ HALE GETİRİLDİ’
Daha fazla üretip daha fazla tüketmek amaç haline gelmiş, insanlar tüketim kölesine dönüştürülmüştür. Üretim ve tüketim düzenleri bu mantık ile ve doğanın yasalarına uymayan bir yıkıcılıkla sürüp gittikçe çevre sorunlarının çözümünde başarı sağlanamaz. Doğanın içilecek su kalitesinde sunduğu nehrimizi tarımsal sulamada bile kullanamayacak hale getirip, onlarca yıldır somut bir çözüm bulamayışımız çevre sorunlarına yönetsel yaklaşımımızın ne kadar düzensiz ve eşgüdümden uzak olduğunun en açık ve bir o kadar da acı örneğidir.

‘ERGENE HAVZASINDAKİ ÜRETİCİ KİRLİLİK YÜZÜNDEN ÇELTİK EKEMİYOR’
Danıştay 6. Dairesi, 23.11.2005 tarihli kararında aynen ‘Ergene nehrindeki kirliliğin devam ettiği sanayileşme ve şehirleşmenin yarattığı kirliliğin önlenemediği bu durumun söz konusu bölgedeki çeltik üretimini olumsuz yönde etkilediği ve olayda idarenin hizmet kusurunun bulunduğu açıktır’ demektedir. Ergene havzasında üreticiler on binlerce dönüm arazide kirlilik nedeniyle çeltik ürünü ekememekte, ekenler ise ürün zararları yaşamaktadırlar. On üç yıldan beri sürekli vaatlerde bulunan siyasi iktidar Danıştay’ın kararlarında belirttiği etkin idari tedbirlerle kirletenlerin faaliyetlerini derhal durdurması gerekmektedir.

‘ERGENE BÖLGENİN DEĞİL, ÜLKENİN SORUNU’
Ergene Nehrinin kirletilmesi sebebiyle çiftçilerin yaşadığı tarımsal gelir kayıpları belirlenmeli, bedeller devlet tarafından karşılanmalıdır. Ergene Nehri ve Havzasındaki kirlilik tüm Trakya’nın yakıcı sorunudur. Çünkü sermayenin çevre ve ekolojinin katli, insan ve tüm canlıların sağlığı pahasına kar elde etme isteği, başta Ergene Nehri ve on binlerce dönüm havza toprakları olmak üzere Nehrin Saros körfezine dökülmesiyle Ege Denizini de kirletmektedir. Sorun bölgenin sorunu olmaktan çıkmış, doğrudan ve dolaylı olarak pek çok farklı mekanizma yoluyla ülkenin sorunu haline gelmiştir.

‘DSİ’YE GÖRE ERGENE’NİN SUYU HİÇBİR AMAÇ İÇİN KULLANILAMAZ’
Ergene nehri yaklaşık 20 yıldır sanayi, evsel ve tarımsal ilaç, gübre atıkları ile IV. derecede kirletilmiş kıta içi akarsudur. Endüstriyel atıkların arıtılmadan dere, gölet, nehir ve denizlere verilmesi durumunda toksik kimyasallar bu alanlara taşınmaktadır. Bu kirli yüzey suların tarımsal sulamada kullanılması sonucu tarım toprakları da ağır düzeyde kirlenir. Ağır metal kirliliği başta olmak üzere çevresel kirlilik yaşamsal öneme sahiptir. Ağır metallerle kirlenmiş toprak kayıp topraktır. DSİ verilerine göre Ergene nehri yıllardır IV. Sınıf kıta içi kirli sudur ve hiçbir amaç için kullanılamaz. Çevre ve Şehircilik Bakanlığının 22.04.2014 tarihli genelgesine göre nehir debisinin yüzde 75’i sanayi ve evsel kaynaklı atık sudur. Yine Çorlu deresi ve Ergene nehri su kalitesi fiziksel ve kimyasal kirlilik parametreleri açından çok kirli su… IV. sınıf su kalitesinde olduğu bildirilmiştir.

BÖLGEDEKİ AĞIR METAL KİRLİLİĞİ ONLARCA ARAŞTIRMAYLA BELGELENDİ
Edirne yöresinde yetişen çeltik bitkisinde bazı ağır metal içeriklerini belirlemek amacıyla 2011 yılında yazdığı Ümit Veysel Filiz’in yüksek lisans tezinde yörede yetiştirilen çeltik bitkisinde bazı ağır metallerin toksik düzeyde olduğu saptanmıştır. Bunlar Kadmiyum, Kobalt, Krom, Nikel, Bakır ve Demir olarak sayılmıştır. Bölgede yapılan çok sayıda araştırma ağır metal kirliliği başta olmak üzere ciddi kirlilik bulgularına işaret etmektedir. Bölgedeki nehir ve toprak kirliliği konusunda, birçok bilimsel toplantı yapılmış, araştırmalar sunulmuş ayrıca yüksek lisans ve doktora tezi çalışmaları da yapılmıştır. Üniversiteler, Meslek odaları, sivil toplum örgütleri ve gönüllü kuruluşlar yoğun çaba göstermiş, kestirimde bulunmuş ve geleceğe yönelik kaygılarını yazılı, sözel ve görsel olarak sunmuştur. Ancak bugünkü noktaya gelinmesini önleyememiştir.

‘SUSMAK BU DOĞA SUÇUNA ORTAK OLMAKTIR’
Doğanın ve yaşamın savunulması için Ergene Nehrini kirletenlerin ve kirlenmesine göz yumanların yargılanması için gerekli girişimler sürdürülmelidir. Trakya’ya, doğaya kasteden bu vahşetten dolayı önleme yetkisi olan herkes hukuken ve vicdanen sorumludur. Yetkilerini kullanmayanlara, yetkili ve sorumlu olduğu halde susanlara karşı sesimizi yükseltmek ve harekete geçmeleri için her tür girişimde bulunmak zorundayız. Susmak bu doğa suçuna, katliama ortak olmaktır.

MARMARA’DA ÜRKÜTEN TABLO: ‘GÜNDE 2,5 MİLYON TON ATIK!’
Marmara Denizi 11 bin 352 kilometrelik bir alana ve 1089 km kıyıya sahip, yarı kapalı, büyük ölçüde kirlenmiş, sınırlı düzeyde su alışverişi olan, sorunlu bir iç denizdir. Haliç, İzmit, Gemlik, Mudanya, Bandırma körfezleri en önemli kirlilik odakları durumundadır. Gerek kıyılarda ve gerekse Marmara’ya dökülen akarsular üzerinde kurulan sanayi kuruluşlarının zehirli atıkları, yöredeki yerleşim merkezlerinin kanalizasyonlarını hiçbir arıtmadan geçirmeden boşaltmaları ile kirlilik her geçen gün artmaktadır. Bugün deşarj edilen günlük atık miktarı 2,5 milyon tondur. Marmara Denizi artık kendini yenileyememektedir. Uğradığı aşırı kirlenme karşısında kendi oksijen gücü yetersiz kalmaktadır. Yaşanılan toplu balık ölümleri, balıkların boğularak ölmesi bütün bu birikimler sonucu gerçekleşmiştir.

127 TÜR BALIKTAN 4 TÜR KALDI, AB ÜLKELERİ İTHALAT YASAĞI GETİRDİ
Marmara’dan üretimi yapılan tüm çift kabukluların Avrupa Birliği ülkeleri tarafından ithali yıllardır yasaktır. Marmara’nın 127 tür balığı; sadece Mezgit, Kolyos, Lüfer ve İstavrit’e inmiştir. Ülkemizin su ürünleri üretimindeki katkısı da yüzde 22 den yüzde 6’lara düşmüş durumdadır. Marmara Denizi ile ilgili Türkiye Cumhuriyeti devletine Uluslararası yükümlülükler getiren temel metin, 1982 Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’dir. Ortak ekosistemlerin, örneğin okyanusların, uzayın, kutupların ya da daha yerel boyutta içsuların birlikte yönetimi gündemdedir. Doğal yaşam çevresi tehlike altındadır. Sorun bu kadar küreselleşmiştir ve hiçbir insanın bu sorundan kendisini soyutlaması düşünülemez. Sorun tüm insanların, tüm ulusların, tüm ülkelerin ortak sorunudur. Ne tek bir insan, ne de tekbir ulus doğayı tek başına koruyup geliştiremez.

‘SORUNU GÖRMEZDEN GELEN KAMU YÖNETİCİLERİ SORUMLULUK ALTINDA’
Bilimi, bilim insanlarını, meslek kuruluşlarını dinlemeyen sorunu görmezden gelen, tersine uyaranları cezalandırma girişimlerinde bulunmayı seçen kamu yöneticileri etik, vicdani ve ahlaki açıdan büyük bir sorumluluğun altına girmektedir. Sağlıklı bir çevrede yaşamak herkesin hakkıdır, sağlıklı olabilmenin temel koşuludur. Bugün Ergene’den akan zehre neden olanlar ve bunu önlemeyen, düzeltmeyenler toplum sağlığına en büyük tehdidi oluşturmaktadır.

‘MARMARA’YA DERİN DENİZ DEŞARJI YAPMA OLANAĞI YOK’
Çevre ve çevresel politikalara ilişkin kaygılar, artık ulusal sınırları aşmıştır. Ekoloji uluslar aşırıdır. İnsanlığın ortak koruyuculuğundadır. Küresel birliktelik ruhu ortak geleceğimizin ön koşuludur. İnsanlığın bugün ulaştığı uygarlık düzeyi ve kazanımlar gelecek kuşaklar pahasına yaratılmış ve yoksul insan sayısı giderek artmış ise hiçbir ekonomi ya da ekonomik sistem başarılı sayılamaz. Üretim ve tüketim düzenleri bu mantık ile ve doğanın yasalarına uymayan bir yıkıcılıkla sürüp gittikçe çevre sorunlarının çözümünde başarı sağlanamaz. Özetle, yürürlükte olan çevre mevzuatı hükümlerine göre Tekirdağ bölgesinde Marmara Denizi hedefli olarak ‘derin deniz deşarjı’ yapma olanağı bulunmamaktadır.”
Raporun tamamı için: http://tbbyayinlari.barobirlik.org.tr/TBBBooks/515.pdf