Kılıçdaroğlu kimin koltuk değneği?

Boyun Eğme'nin 5 Ağustos tarihli sayısında yayınlanan yazısının bir bölümünü Kılıçdaroğlu ve CHP mitinglerine ayıran Mehmet Kuzulugil, 'Kılıçdaroğlu kimin koltuk değneği' sorusunu yanıtladı.

5 Ağustos tarihli Boyun Eğme dergisinde yaşananları değerlendiren Komünist Parti MK üyesi  Mehmet Kuzulugil, gündemdeki adam Kılıçdaroğlu hakkında da bazı değerlendirmelerde bulundu. Yenikapı mitingine ilişkin detayların henüz belli olmadığı ve CHP'nin İzmir mitingine hazırlandığı sıralarda yazılan yazının bütünü şu başlığı taşıyor: 'Seyredin' dedikleri temizlik.

Yazı şu cümlelerle özetleniyor:

Sinsi bir cemaatin devlet içindeki kalıntıları temizleniyormuş: Yerseniz! Her köşesine cemaatin yerleştiği söylenen devlet temizlenecek. Kim temizleyecek? Devlet tabii ki… Tek yapmamız gereken bu sırada onları rahat bırakmamız. Kimleri? Zamanında cemaatle iş pişirsinler diye rahat bıraktıklarımızı tabii ki!

 

Tamamı Boyun Eğme dergisinde yayınlanan yazının Kılıçdaroğlu ile ilgili bölümünü okurlarımızla paylaşıyoruz:

 

Kılıçdaroğlu kimin koltuk değneği?

24 Temmuz’da İstanbul’da yapılan CHP mitingi tartışıldı. Boyun Eğme çıktığında tartışılacak bir ikincisi de İzmir’de yapılmış olacak. Tartışmanın hem CHP kurmaylarını, hem de bunların yanında gerçekten çok önemsiz bulmaktan kendimizi alamayacağımız sol kuyrukçuları rahatlatacak şekilde çarpıtıldığını söyleyebiliriz. Rahatlama... Tabii bir yere kadar.

Mitingin, “AKP’liler de katılabilir” gibi ifadelerle yumuşatılması, bir AKP heyetinin mitinge katılmak üzere en azından İstiklal Caddesi’nde bir süre yürüyebilmeleri gerçekten öze ilişkin olmayan şeylerdi.

Hatta Kılıçdaroğlu’nun ertesi gün “miting halkına oybirliği ile onaylattığını” ilan ettiği 10 maddelik kepazeliği de yanına alarak Kaçaksaray’a çıkması bile meselenin özünü yansıtan bir olgu değil.

Mitingin açıkça iki amacı vardı. Ve bu iki amaç bir noktada birleşiyordu.

Birincisi, darbe sonrası sokakları kaplayan şekilsiz gerici güruha ve onları izleyenlere “sayı sizde değil” mesajı vermekti. Bu mesajın kendisi, şüphesiz bir anlam taşıyor. Mitinge fazlasıyla heyecansız bir şekilde katılan birkaç yüz bin insanın da paylaştığı bu kaygı anlaşılır bir şey olabilirdi. Aklı başında herkesin görebileceği iki küçük kayıt olmasaydı. “Mesajı verilmek” istenen bu durum bir vakıadır. Kendini önünde sonunda gösterecekti. AKP yönetiminin tam destek verdiği bir miting olmasaydı da “yettiniz be, sizi bize sayıyla mı verdiler” diyecek bir halk tepkisi birikiyordu. Ve belki de CHP bu tepkinin işleri çığırından çıkaracak bir kontrolsüzlükle ortaya çıkmasının da önünü aldı. Diğer bir kayıt ise bu mesajın tersinden bir paniği beslemek için kullanılması. Demokrasi nöbetlerinin Erdoğan’a hızlı bir biçimde güç takviye edeceği korkusu ve paniği. Biraz da bu korku, Kılıçdaroğlu’nun yönettiği kepazeliğe razı etti insanlarımızı. Panik her durumda abartmayı getiriyor: Bazen kendi gücünü bazen de karşısındakini...

İkinci amaç ise, çok açık ve tartışılmazdır. AKP’ye değil ama AKP içinde bugün değilse yarın Erdoğan’ın karşısına çıkarılabilecek dengecilere destek vermektir. Binali Yıldırım’ın darbe gününden itibaren yaptığı açıklamalar, Erdoğan’ın “kendisini kurtarmak” adına katlanmak zorunda kaldığı ve onu rahatlatan ama aynı zamanda da dişlerini bir bir söken nitelikteydi.

Erdoğan’ın sürekli krizden krize sürüklediği ülkede denge ve normalleşme arayanların vazgeçilmezi açık ki, Erdoğan karşısında güç kazanan bir AKP. Erdoğan’ın zaten ayağını AKP’ye basarak güç kazanıyor olması ise bir paradoks değil: Buna diyalektik deniyor. Kılıçdaroğlu, saraya çıkarken Erdoğan’ı meşrulaştırmak kaygısıyla değil AKP’yi Erdoğan’dan bağımsızlaştırılabilir bir özne olarak güçlendirmek için çıktı. Sonucun açıkça Erdoğan’ı meşrulaştırmak olması ise siyasetin “esnaf kurnazlığına” bir yerden sonra o kadar da prim vermemesindendir. Ya da şöyle diyelim: Bazı esnafların kurnazlığı en çok da kendilerinden daha kurnaz olanlarla karşılaştıklarında başlarını yakmaktadır.

Tüm bu tabloda CHP’ye “AKP’cilik yapıyor, Tayyip’e arka çıkıyor” diyerek kızanlar da, Kılıçdaroğlu’na “yıkılası saraya gidiyor” diyerek saldıranlar da işaret ettikleri olgular açık ve gerçek olsa da, aslında hedefi on ikiden vurmuş olmuyordu.

“Bak AKP’liler gelemedi işte” diyenler ve “Demokrasi söz konusu olduğunda saray da icabında teferruattır” diyenler ise eğer geride bıraktıkları şahsi travmaları yüzünden gerçeğe sırtını dönme huyunu geliştirmedilerse, asıl büyük kandırmacayı göremiyordu.

Bir de “slogan attırdık”çılar var. “Solda büyük birlik” çağrılarıyla kafa ütülemelerinin de bu çağrılar eşliğinde ilerici birikimi her gün biraz daha büzüştürmelerinin de bir sınırı var. O yüzden onları öyle “çok da şey etmemek lazım.”