Kemal Okuyan: ÖSO Türkiye'nin ilk özel ordusudur

Ankara Nâzım Hikmet Kültür Merkezi'nde düzenlenen "Memleket Sohbetleri"ne katılan soL Portal yazarı ve Komünist Parti MK üyesi Kemal Okuyan, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Okuyan, ÖSO'nun Türkiye'nin ilk özel ordusu olduğunu dile getirdi.

Ankara NHKM'de "Memleket Sohbetleri"ne Komünist Parti MK üyesi ve soL yazarı Kemal Okuyan katıldı. Çok sayıda kişinin katıldığı söyleşide Kemal Okuyan, dünya ve Türkiye'deki gelişmelere ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

ÖSO'nun TSK'ye bağlı olduğunu ve Türkiye'nin ilk özel ordusu olduğunu belirten Okuyan, Türkiye'yi Musul'da büyük bir tehlikenin beklediğini söyledi. 

15 Temmuz'da ABD desteğinin açık olduğunu da belirten Okuyan, Cemaat'in öldürücü darbeyi almamaya çalışarak elindeki kartları açmadığını ve beklediğini söyledi.

Okuyan, 15 Temmuz sonrası AKP-sermaye ilişkisine ilişkin de önemli tespitlerde bulunarak, sermayeye karşı, düzenin asıl sahiplerine karşı daha güçlü bir mücadele verilmesi gerektiğini dile getirdi. "15 Temmuz sonrası solun bardağın dolu tarafına bakması gerekiyor" diyen Okuyan, "Umutsuz olmak için hiçbir neden yok, mücadeleyi büyüteceğiz" ifadelerini kullandı.

Okuyan'ın konuşmasından başlıklar şöyle:

Türkiye'nin bugün içine girdiği süreç emperyalist sistemin iç dengelerinin sarsıntılarıyla ilişkili. Görüldüğü üzere yaklaşık 4-5 yıldır emperyalist sistemin iç hiyerarşisinde bir mücadele yaşanıyor. Son 15 yılda giderek dünya sisteminde daha çok yer kaplayan Çin ve Rusya gerçeği var. Rusya ve Çin birer kapitalist ülke, bu iki ülke bugünkü dünya sisteminin oyuncusu, yani ABD'nin egemen olduğu sistemin oyuncusu. Bu iki ülke kendileri başat bir ülke olmak için hamle yapmıyor, ABD'nin egemenliğini sorguluyor. Bu özel bir durum.

Türkiye'deyse hızla büyüyen bir sermaye sınıfı var, zaman zaman çok korkuyor, zaman zamansa uygun politik aktör bulursa yayılmacı ve daha iddiali politikaların ardında duruyor. AKP hep agresif politikanın unsuru oldu, yayılmacı, azla yetinmeyen bir aktör. Türkiye burjuvazisinin cüretli kesimine hitap ediyor. İktidarının ilk dönemi ABD ile mutlak uyum görülüyordu. ABD projeleriyle Ortadoğu ve Balkanlar'da politika yaptılar. Patronlar da Gülen de bu süreçte mutluydu. Şimdi 2011'den itibaren ABD'nin Arap Baharı'yla elde ettiği direnç zayıflıyor. ABD'nin yaptığı hamleler çok da istenen sonuçları vermedi, bu sureçte Erdoğan'ın sırtına bindiği proje de zayıfladı. Bunun üzerine ABD'nin çok önemli Ukrayna başarısızlığı yaşandı. Suriye bir, Ukrayna iki. ABD çok önemli iki darbe aldı. Ekonomik darbeleri saymıyorum, özellikle Afrika'da önemli darbeler aldı.

ERDOĞAN HAYATININ EN ZOR DÖNEMİNİ GEÇİRDİ

Erdoğan hayatının en zor dönemini geçirdi 2011-2016 arasında. Erdoğan'ın önünü açan proje biraz da Erdoğan'ın beceriksizliğiyle Suriye'de duvara tosladı.

Erdoğan, ABD'nin hamlesinin boşa çıkmaya başladığını hissettikten sonra hem ABD hem de Suriye'nin gözünde değersizleşti ve gözden düştü. 2012-2016'da iki kuvvet tarafından da dışlanmaya yüz tutmuş bir iktidar haline geldi.

Rusya, Almanya ve ABD'yle aynı anda sorun yaşandığında ayakta kalamayacağını anlayan Erdoğan, Rusya'yla arasını tam anlamıyla düzeltemedi ama en azından o cepheyi sağlama aldı ama bunu ABD'den ayrılmak için mi yaptı? Hayır. Şimdi dünyanın nereye gittiği çok bilinmezli, en fazla dinamikleri açığa çıkarabiliyoruz.

Erdoğan iki şeyi kavradı, istikrarsızlık ve büyük güçlerin arasındaki istikrarsızlığa oynamak. Erdoğan'ın tam boy ABD'ci olması da Rusya'ya tümden yanaşması da beklenmemeli, bu araya oynayacak AKP.

Erdoğan'a nefes aldıracak şey ABD-Rusya krizi ve AB'nin alacağı pozisyon. Türkiye NATO'dan kopacak demek hayal. Erdoğan Türkiye'yi NATO'dan çıkaracak demek Erdoğan'ın bitmesi demektir, tersi de öyle. Erdoğan'ı kurtaracak olan araya oynamaktır.

SERMAYE SINIFIYLA ŞAKA OLMAYACAĞINI GÖRDÜ

Erdoğan, 15 Temmuz'u atlattığı gece sermaye sınıfıyla şaka olmayacağını gördü. Sermayenin geleneksel kesimini hoş etmeden iktidarda kalamayacağını gördü. 15 Temmuz'dan sonra kim kimin ipini tutuyor görüyoruz, Erdoğan sermaye sınıfının her istediğini adım adım yapıyor. Erdoğan, şu an sistemin asli sahiplerine bakıyor ve eşsiz bir hizmet sunuyor. Herkes görevden almalara odaklanırken, bu 3 ay içinde Türkiye'de emek sermaye cephesinde inanılmaz yasalar geçirildi, odaklanmamız gereken yer burası. Erdoğan, patronlara buyrun dükkan sizin demekte. Daha önce de böyleydi ama son 3 aydır ipin ucu kaçmış durumda.

Türkiye bu kadar sarsıntılı bir dönemde rotasız kalmış durumda. Şu an Türkiye'nin NATO'da personeli dahi kalmamış durumda. Türk dış politikası büyük karmaşa içinde, bu büyük risk. Aradan sıyrılmaya çalışırken yeni gelişmelerin altında kalmanız çok muhtemel. Şimdi herkes soruyor, Putin Erdoğan'ı neden kurtardı? Darbe girişimi öncesi başladı, darbe girişimi sırasında devam etti. Rusya darbe girişimi sırasında Erdoğan'ın yanında durdu. Burada çok belirgin bir politik hesap var, Rusya bölgede ABD eliyle yapılmak istenen tüm iktidar değişikliklerine müdahale ediyor. Bir kısmına izin vermiyor, bir kısmına engel oluyor. Rusya uzun süredir Türkiye'de bir renkli devrim olacağını söyledi, ABD hamlesinden söz etti. Türkiye'de iktidarı değiştirecek temel kuvvet ABD'ydi. Bunu gören Rusya hamle değiştirdi. ABD Türkiye gibi bir ülkede iktidar değiştirebileceğini göstermek istedi ama bunu başaramadı. Putin'in hamlesinin nedeni de budur. Putin, Erdoğan kadar pragmatisttir, Erdoğan, bu yüzden Putin'e güvenemez, bu yüzden zor bir süreç bekliyor. Erdoğan'ı rahatlatan tek şey sermaye sınıfının AKP'nin yanında durması.

ÖSO TÜRKİYE'NİN İLK ÖZEL ORDUSUDUR

ÖSO, 10-15 yıldır Türkiye'nin özel kuvvetleri tarafından yetiştirilmiş ve Suriye'ye yerleştirilmiştir. ÖSO, Türkiye'nin sahaya sürülmüş ilk özel ordusudur. Irak'a giriyor Iraklı oluyor, Suriye'ye giriyorsa Suriyeli oluyor. Şunu söylemek gerekiyor, ÖSO doğrudan TSK'nın ordusudur. Şu anda özel ordu kullanabilen birkaç ülke var bölgede, Türkiye bunlardan biri. Bu Türkiye için önemli bir olgudur, geçici değil ÖSO'yla birlikte operasyon yapılması. ÖSO'yu Türkiye'nin özel kuvveti olarak görmek gerekir.

Musul'da çok kötü sıkışılmış durumda, Suriye ve Irak'ta Türkiye için hiç hoş olmayan gelişmeler yaşanıyor. ABD, Irak ve Suriye'de Kürtlerin birleşmesini öneriyor, Duran Kalkan bugün Kürtlerin birliğini istiyor. Türkiye kartları doğru okuduğunu sanıp yapacağı hamleyle inanılmaz bir yalnızlık yaşayabilir, İran da bu konuda Türkiye'ye tavır almış durumda. Bu yaşananlar iç politikayı da tıkayacaktır, Türkiye sermayesi bunlar yaşandığında korkak yüzüne geri dönecektir. 1991'de Azerbaycan konusunda bir adım atıp boşa düşünce derhal içe kapandı. Erdoğan böyle bir tabloda yine ortada kalabilir, 2-3 ay sonra olacaklar tüm tabloyu farklılaştırabilir.

CEMAAT'İN ELİNDE KARTLAR VAR, BEKLİYORLAR

ABD'de Clinton'la ilişkili bir ekibin darbeye destek verdiği çok açık. Burada yeni hamlenin ne olacağı da net değil. Cemaat öldürücü darbe almayı engellemeye çalışıyor. Ellerinde ciddi kartlar var ve açmadılar, bekliyorlar. Çok büyük şirketlerin mal varlıklarına el koydular. İpek Holding'in mallarına el koyamazsınız bunu biz yaparız, devrimci iktidar yapar. Birkaç ay sonra açacakları uluslararası davalarda bu paraları geri alacaklar, Türkiye çok ciddi tazminatlar ödeyecek. Çok ağır işkence kanıtları var ellerinde ve bunları saklıyorlar. AKP işkenceye de her şeyi unutup daldı. Karakollarda cezaevlerinde işkence olgusuna ilişkin cemaatçi gardiyan ve polislerin kanıt topladığı belirtiliyor. Gülen yurtdışında AKP'ye karşı büyük bir kamuoyu oluşturma çabasında ama bu mali konu kadar AKP'yi sarsar mı bilinmez.

Erdoğan'ı 15 Temmuz'da indirmek isteyenler Erdoğan'sız bir AKP istiyordu, en önemli iki kart Gül ve Davutoğlu'ydu. Bu kartlar büyük zarar gördü.

AKP, ABD'ye alternatifsiz olduğunu göstermek istiyor, huzursuzlukları bastırabileceğini göstermek istiyor. Derdi şu, ben kontrolü bu ülkede kaçırmam ve alternatifim yok. Bu iki tarafı kesen bıçak, fazla bastırırsanız patlar.

Erdoğan, Haziran Direnişi sonrası toplumun eski haline geldiğini düşünüyor.

Unuttuğu şeyler var, birincisi ekonomik sorunlar, ikincisi Erdoğan nefretinin artması. Erdoğan bundan korkuyor, bu yüzden Gezi paranoyası yaşıyor. Unuttuğu diğer şey, dış politikada kırılganlık içeriyi etkiler, bu ülkeyi kan gölüne çevirir.

Peki, bizim cephemizde ne var? 

UMUTSUZ OLMAK İÇİN HİÇBİR NEDEN YOK, MÜCADELEYİ BÜYÜTECEĞİZ

Biz sermaye sınıfının gerçekliğini gösteremezsek kurtuluş yok. Erdoğan gitse de kalsa da yok. Bunu başarmalıyız. Bu toplum çıkışsız mı kaldı da darbeden medet umar hale geldi... Hep söyledik toplumun kentli kesimi AKP'ye direniyor. Öte yandan kentli kesim zincirlerinden başka kaybedecek şeyleri olan insanlar. İşçi sınıfının parçası olsa da göreli olarak iyi yaşayan kesim. Bıçağın kemiğe dayandığını hissetmiyor. Bu çelişki olduğu sürece Erdoğan gider başka Erdoğan gelir. Biz Erdoğan'ın sınıf karakterini bir ekonomik kriz çıkmadan anlatamazsak, buradan sola değil açık faşizme davetiye çıkar. Biz bu insanları dönüştürmek için hamle yapmalıyız. Her durumda bu sistemden karlı çıkan sınıfı tüm açıklığıyla göstermek zorundayız.

15 Temmuz Türkiye solunda panik içinde karşılandı, Erdoğan çok güçlendi denildi, bu doğru değil. Panik bardağın boş kısmına bakılmasından çıkıyor. Bardağın dolu kısmı da var. Türkiye'de sistemin altındaki çatlak büyüdü, devlet kurumu uzun süre toparlanamayacak kadar dağılmış durumda, 70 milyonluk ülkede 3 F16 sokağı esir aldı. Binlerle ifade edilen kalabalık tabloyu değiştirdi, uygun anda sokağa büyük kitleler olmadan da çıkıldığında durum değişti. Devrimci sınıf hareketi böyle tablolarda sokağa çıkma becerisi gösterdiğinde ülkenin kaderini değiştirebilir. Bunu gösteren bir tablo çıktı ortaya. Ayrıca Türkiye'nin baya makineyi dağıttığını gördük. Bu Erdoğan iktidarının Türkiye'de sistemi ne hale getirdiğini gösteriyor. Tabloya buradan bakacağız ve kendi zayıflığımızı kapatacağız, aksi durumda yenilmeye mahkumuz.

Ben tabloya buradan bakılması taraftarıyım. Son dönemde zengin çocuklarının trafik suçlarından nasıl kurtulduğu görüldü, bu böyle devam etsin, karşılarına zengin düşmanlığıyla çıkacağız. Umutsuz olmak için hiçbir neden yok, mücadeleyi büyüteceğiz.