Gericiliğin yalanlarına karşı ODTÜ'nün gerçekleri

ODTÜ'de bir süredir devam eden gerici provokasyon Erdoğan'ın talimatıyla doruğa çıkarken Komünist Gençlik, gericiliğin yalanlarına karşı ODTÜ'nün gerçeklerini açıkladı.

Haber Merkezi

ODTÜ'ye yönelik yandaş medya, YÖK ve AKP tarafından sürdürülen baskıya ilişkin ODTÜ Komünist Gençlik bir açıklama kaleme aldı. 

"ODTÜ'de sürmekte olan gerici provokasyona ilişkin gerçekler hiç de Yeni Akit'in ve diğer yandaş medya organlarının anlattığı gibi değil. Bu nedenle, AKP iktidarının üniversitelere dönük yeni bir saldırı dalgasının bahanesi haline getirdiği olaylara ilişkin açıklayıcı bir yazı kaleme almayı gerekli gördük" denilen açıklamada "Olayların başlangıcı 22 Aralık değil, belki de gericiliğin bu topraklarda zemin bulduğu ilk güne kadar götürülebilir, fakat şimdilik ODTÜ’de ve diğer üniversitelerdeki IŞİD örgütlenmelerinin geçmişi ile kısıtlı tutmak yerinde olacaktır. Türkiye’de IŞİD’in önünün açılma çabalarının üniversitelere sıçramaması şaşırtıcı olacaktı tabi ki" ifadeleri kullanıldı.

ODTÜ Komünist Gençlik'in açıklaması şöyle devam etti:

ODTÜ özelinde bu durum bir buçuk yıllık geçmişiyle tüm ODTÜ’nün gündemi olan ve bugün içinde yakıcı olarak kendini hissettiren bir tehlike. Geçtiğimiz sürede 2 kişinin IŞİD saflarında aktif olarak çatışmak için Suriye’ye gittiği, bugün de onlarla bağlantısı su götürmez bir gerçek olan kişilerin okulda rahatça kendi fikirleri doğrultusunda örgütlendiği göz önünde bulundurulursa, durumun vehameti daha iyi anlaşılacaktır. Ve de belki, bir yandan IŞİD petrolleri ile kasasını dolduran Erdoğan’ın, ODTÜ’de namaz kılan gençlere saldırıldığı iddiasını tam olarak nasıl temellendirdiği de.

ODTÜ’de IŞİD örgütlenmesinin başlangıcı, Ankara’da IŞİD örgütlenmesinin oturmasıyla başlayan bir süreç. Hacı Bayram’ın bir merkez oluşunun ardını, gençlik arasında gelişen geleceksizlik ve umutsuzluğun IŞİD çevresinde toplanması aldı. Dikmen, Keçiören, Etimesgut başta olmak üzere IŞİD’in girdi yaptığı alanlar çoğaldıkça, üniversitelerde de IŞİD’in varlığını beklememek için bir neden kalmamış oldu.

Bundan bir buçuk yıl önce ise ODTÜ’den IŞİD’e katılan bir öğrencinin kendini ifşa etmesi üzerine ODTÜ’deki IŞİD ve Selefi örgütlenmesi de ortaya çıkmış oldu. ODTÜ’de yaklaşık 7 senedir ODTÜ Mescitleri adıyla çalışma yapmakta olan, bugünkü adıyla ODTÜ Mescit Topluluğu, IŞİD’e katılan öğrencilerin de aktardığı üzere bu örgütlenmelerin temelini oluşturan topluluktur. ODTÜ’deki gerici/islamcı yapılanma bunlarla birlikte ortaya çıkmamış olup, bu toplulukla birlikte farklı bir hava kazanmış ve “legal” bir yapıya bürünme şansını zorlamaya başlamıştır.

Ama daha IŞİD’in yeni ortaya çıktığı zamanlardan başlayan bir harekatla kendi içerisindeki müslümanlar arasında dahi bir ayrıma gidip örgütsüz bulunan müslümanları bir şekilde dışlamaya girişen yapı, bugün geldiği hâl itibariyle tam anlamıyla IŞİD örgütlenmesinin zemini ve hatta kimi noktalarda birebir kendisidir.

Peki ODTÜ’de bu sürtünme 7 senedir yoktu da neden şimdi ortaya çıktı? Aslında bu rahatsızlık gericiliğin üniversitelere girdi yapmaya çalıştığı 60’lardan beri vardı, fakat özel olarak bugünkü duruma gelecek olursak; AKP iktidarının başlangıcı ve sonrasında başörtüsü yasağının kalktığı 2010 yılı birer uğrak olarak ele alınabilir.

AKP’nin iktidarı ile birlikte belli bir ilerici birikimi “özgürlük” söylemi altında kendi arkasına toplayabilen bu toplam, geliştirdiği söylemlerle özellikle türban özgürlüğüne kadar büyük bir mesafe katetmiş ve bu meselenin patlaması ile kendisine sağlam bir zemin bulmuştur. Öteden beri en temel malzemesi mağdur edebiyatı olan gericilik, üniversitelerde de bunun ardına sığınmış ve senelerden beri gelen bir saldırının önünü açmıştır. Mağduriyetin bu ülkede gericiliğin en temel silahı olduğunu unutmadan devam edelim.

ODTÜ’de yaşananlar üzerindeki mevzu ise, gericiliğin zeminine basarak yükselen IŞİDcilerin bu mağdur edebiyatı arkasına sığınma çabasıyla ortaya çıkıyor. Pekala “ODTÜ’de namaz kılan gençler” olarak sunulabilecek olan ve hatta yandaş medya tarafından böyle sunulan öğrencilerin neredeyse tamamının aralarında IŞİD sempatizanı olduğu söylendiğinde bunu kabul etmeleri ama okul yönetimine teslim etmeyi reddetmeleri üzerine çıkan bu olaylar, öyle görüldüğü ve sanıldığı gibi mağduriyet mevzuu değildir yani. Bir buçuk senedir aralarında IŞİD üyesi ve sempatizanları olduğu kendilerine defalarca söylenen bu mescit müdavimleri, önce aralarında böyle insanların olmadığını iddia ederek çıkmaya çalıştılar bu işin içinden.

Geçtiğimiz sene yaşanan sıkıntılarda devrimci öğrencilere “kafanızı kesip top oynayacağız” diye bağıran çeteciler, bundan 2 ay öncesinde aralarında IŞİD sempatizanı insanların olduğunu kabul etti etmesine ama, önerdikleri çözüm evlere şenlik idi. Okuldaki öğrenciler birlik olup bu insanların açıktan çalışma yapmasına, bakın ibadet değil çalışma, izin vermeli ve hatta okulla bu konuda kavgaya girişmeli imişler. Kendi içlerinde IŞİD sempatizanı olduğunu birinci ağızdan kabul eden bu tayfanın yapacağı tek iş vardır, ifşa ve tasfiye. Kendileri bu işleri yapmadan, dışarıdan bir şey istemek, sıradan siyasal İslamcıların bilindik ikiyüzlülüğünden başka bir şey değildir.

Okuldaki öğrencilerin bu ODTÜ Mescit Topluluğu ile olan ilişkisi, bir de bu bağlamda ele alınmalı ve esas anlamıyla burada ele alınmalıdır. O gün “saldırıya uğrayanların” ya da okulda aralarından bu insanları atmaya zorlanan öğrencilerin gerçekte iyi niyetli olup olmaması tamamen önemsizdir; IŞİDcilerle ortak platformlarda buluştukları anda bu insanlarda haklı olarak herhangi bir IŞİD sempatizanı gibi görülürler. Çünkü açıktır ki, insan ancak koruduğu insan kadar iyidir veya kötüdür.

ODTÜ’deki mesele, öğrencilerin kendi yaşam haklarını müdafaa konusundan ibarettir ve özellikle Ankara’nın göbeğinde 100’den fazla insan bu çetecilerin bombasıyla öldürülebildikten sonra, ODTÜ’deki öğrencilerin böylesi bir kaygıyla hareket etmesi ancak kendini savunma refleksi ile açıklanabilir.