Enver Aysever'le 'Nereden çıktı bu sorular?': 2017'yi Erdoğan mı kazandı?

Gazeteci-yazar Enver Aysever, "Nereden çıktı bu sorular?"la her salı günü soL'da olacak... "Nereden çıktı bu sorular?"ın ilk soru ve yanıtlarının odağında Erdoğan, Abdullah Gül, Bylock ve asgari ücret yer aldı.

Haber Merkezi

Nereden çıktı bu sorular?

2017'yi Erdoğan mı kazandı?

Bu soru haklı elbet ve birden fazla biçimde yanıtlanabilir. Eğer toplumun önüne sandık konmasına demokrasi diyorsanız ve buradan çıkan resmi (!) sonuçları da meşru sayıyorsanız, RTE her biçimde galip gelen taraf. Lakin hakikat bu mu? OHAL koşullarına tutsak edilmiş bir ülkenin, üstelik zindanları taşmış halde ve iktisadı da küçülmüşken, hükümdarı olmak bir galibiyet midir, tartışılır. Artık Ortadoğu Siyasal İslam’la devam edemeyecek gibi görünüyor. Kimileri açısından bu söylediğim bir temenni sayılabilir, ancak görünen o ki İslam gericiliği tüm dünyayı faşizmin kucağına atıyor ve bundan merkezdeki sağcı liberaller bile rahatsız. AB ülkelerinde ırkçılık almış yürümüş vaziyette, hemen her ülke alarm halinde İslami terör tehdidi karşısında. Eh bu halde coğrafyanın ilk seçimle gelen ılımlı İslam (!) hareketi AKP ve liderinin de kazançlı görünmesi pek akla yatkın değil. RTE bir biçimde iktidarda kalmayı beceriyor, zaten başka bir şansı da yok! İktidar olmak zorunda bir yapının lideri ve ne pahasına olursa olsun bunun için direniyor. Küresel koşullar, beceriksiz muhalefet, kimi güçlerin kolay kazanç konforu RTE ve AKP’yi iktidarda tutmaya devam ediyor. Ancak bunca hukuksuzluğun, yoksulluğun olduğu bir ülke, demir yumrukla da olsa yönetilemez! Nitekim savaş dili, siyaseti artık en yıkıcı safhasında. RTE yakın çevresinden koptu, düne dek ortağı olan yapılarla da kavgalı, sırtını günlük siyasete dayalı yararcı çevrelere dayadı içte ve dışta; bunun bir kazanç olduğunu düşünüyor mu emin değilim. Sarayında uykusuz geceler geçiriyorsa şaşmam. Evet, 2017 RTE iktidarıyla geçti, çok bağırdı, çok sövdü, çok alay etti. Ama sanırım aynaya baktığında kazandığı konusunda ciddi ve derin kuşkuları vardır.

Fehmi Koru, Abdullah Gül'ü kastederek "Dünyanın her tarafında, özgeçmişi çok daha zayıf deneyimli politikacıların kendilerini kenara çekmelerine izin verilmiyor; yeri geldiğinde mikrofon uzatılarak, yeri geldiğinde karar alma mekanizmaları içerisinde olanlarla görüşlerini paylaşmaya zorlanarak kendilerinden yararlanılmaya çalışılıyor" demiş. Gül'e mikrofon uzatsanız hangi soruyu yanıtlamasını isterdiniz?

Gül soru sormak için hiç uygun bir siyasi değil. Birincisi yanıt verme ya da doğru dürüst, içten, yanıt verme alışkanlığı yok. Genellikle AKP içinde yer alan kimseler pek sorudan hoşlanmaz. Yani desek ki “Bugüne dek aklınız neredeydi, ülkenin otoriterleştiğini en üst makamdayken görmediniz mi?” ne der ki? Ya da “düne dek el üstünde tuttuğunuz ve sizi iktidar yapan liberallerin bir kısmı içerde, bir kısmı kaçtı, bir kısmı da ‘kandırıldık’ dedi ve yeni rotalarına girdiler, siz de onlarla kol kolaydınız, kendinizi nereye koyarsınız?” desem yanıt alabilir miyim acaba? Siyasette yanılma payından söz açsak ve desek ki “Dünyada bu kadar çok kandırılan bir iktidara rastlanmış mıdır? Bunca kandırılan bir siyasal iktidara diğer ülkeler neden güvensin?” gülmekten öte bir yanıtı olur mu Gül’ün? Şu açık, Gül küresel ilişkileri iyi yöneten ve nihayetinde siyasette yeni rol için göreve hazır biri olarak kenarda hazır beklemekte. RTE’nin kızgınlığı da bu gerçeği bilmesinden kaynaklı. “Kardeşim GÜL” ne zaman hain damgası yiyecek meraktayım doğrusu. Ben size esas soruyu sorayım: “RTE gitsin de yerine kim gelirse gelsin, Gül de olsa fark etmez, denebilir mi? RTE ve Gül arasında Türkiye halkı için ne fark vardır?” Bunu konuşmalıyız…

Geride bıraktığımız yıl iktidardan muhalefete siyasetçilerin "kanıtlayın istifa ederim, kanıtlayamazsanız şerefsizsiniz" lafları ile geçti. Siyasette bu kadar "şeref" sorgulaması neden yapılıyor?

Halkın geneline göre de sanırım siyasetçiler en az güvenilen isimler. Buna hak veriyor ya da alay ediyor durumda değilim. Siyaset yapan kimselerin düzenbaz olduğu algısı her zaman sorunludur. Toplumun yetişmiş çevreleri siyasetten uzak kalmayı tercih ediyor. Haksız değil insanlar. Liderlerin iki dudağı arasına sıkışan kaderlerine boyun eğen ve bir tetikçi gibi saldırgan dil kullanan siyasilerin saygın olmaması ve sürekli şeref tartışması açması doğal. Düşünsel zemini olmayan bir güruhtan söz ediyoruz: hamaset, bayağılık, vasatlık kol kola iktidar olmuş durumda. Tek satır okumayan, dünyayı izlemeyen, günlük ucuz cümlelerle ayakta kalmaya çabalayan insanlardan söz ediyoruz. Başbakan Türkçe okuyup, yazamıyor örneğin. Ya da Yeliz takma adlı bir vekil trollük yaparak günlerini geçiriyor. Normal koşullarda utançtan sokağa çıkamaması gerekir bu insanların ama olmuyor. Dalkavuklar, kapıkulları, saray soytarıları arasında bir şeref tartışması yapmak da saçma aslında. Yaygın bayağılık günlerindeyiz, bulaşıcı ve meşru üstelik. Sağ siyasetin faydacı dili artık topluma utanç verir halde. Bu arada meclis büyük oranda sağcıdır bizim ülkede öteden beri. Bir dönem “Rüşvetin belgesi mi olur?” tartışması yapılıyordu bu ülkede ve belge bulunamadığı için de kimse istifa etmemişti. Şimdi belgeli ve dünyanın en büyük rüşvet olayları cereyan ederken de kimse istifa etmiyor. Niye? Çünkü hepsi FETÖ işi… Şerefsiz FETÖ!

11 bin 480 GSM kullanıcısının telefonlarına ByLock yüklemedikleri halde, ByLock yüklemiş gibi göründüğü ortaya çıktı. Bunların önemli bir bölümü bir yılı aşkın bir süredir tutukluydu. Bu haber nasıl bir başlığı hak ediyor?

Artık OHAL olmayan bir ülke düşlemek hiç kolay değil. Dolayısıyla da herhangi bir sorunu siyasal ya da hukuki ortamda meşru, nesnel koşullarda konuşmak ve tartışma olanağı da yok. Bugünün hâkimleri, savcıları ileride tarih kitaplarına uzunca yer bulacak, sanırım haklarında pek olumlu cümleler edilmeyecek. Fethullahçı çetenin nasıl bir yapı olduğunu her gün dehşetle görüyoruz. Bu çetenin ülkeye verdiği hasarın boyutlarını henüz tam kavradık mı, emin değilim. Muhtemelen halen diri olan yapıları var dünyanın pek çok yerinde. Peki, buna karşı nasıl önlem alınabilirdi? İşte bu önemli… İnsanları suçlamadan önce kılı kırk yararak araştırma yapılması, masum insanların güvenliği konusunda hassas olunması gerekirdi. Sadece kendini korumak için, en ufak bir kuşkuyla tüm topluma cehennem azabı çektiren bir yapının devlet yönetmesi sorunludur, hep birlikte ibretle bunu izliyoruz. İnsanlar işinden oldu, aç kaldı, canını kaybediyor, bunun şakası olur mu, “kusura bakmayın” denerek geçiştirilebilir mi?

Asgari ücret 1603 TL olarak açıkladı. Dört kişilik bir ailenin aç kalmamak için sadece beslenmeye ayda en az 1567 TL harcaması gerekiyor. Asgari ücretin ne kadar yüksek olduğunu anlatma derdine düşmüş AKP yöneticilerine yeni yıl mesajınız?

“Bir lokma, bir hırka” sloganıyla yola çıkan, yoksulun sofrasına konan bir tabağa talip olan AKP, bugün küresel kapitalizmin tüm konforundan faydalanan, saraylarda lüks koşullarda yaşayan bir azınlık olmuş halde. Tüm kadroları, tepeden aşağı, payına düşeni konumuna göre almakta. Bu biçimde bir çıkar örgütlenmesi bugüne dek görülmedi kuşkusuz. Düzen bir kez sorgulanır olur ve değişirse bedelinin ne olacağını hepsi biliyor. Tüm nefesleriyle sistemi ayakta tutma çabaları bundan. Sadaka toplumu, yani muhtaçlardan oluşan bir halk iktidarlarını ayakta tutacaktır. Yeni yılda onlara şunu söylemek isterim: “Tez zamanda bir lokmayı, bir hırkayı arayacak hale geleceksiniz haberiniz olsun” ya da şu “Obur, zalim iktidarınız batsın!”.