Domuz gribi hakkındaki spekülasyonlar ve gerçekler

H1N1 virüsü alanındaki çalışmalarıyla tanınan Mikrobiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Selim Badur, yaratılan "domuz gribi" paniğinin sahteliğini, H1N1 virüsü hakkındaki gerçekleri soL'a anlattı.

Serdar Nazım Yüce

Mikrobiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Selim Badur'la "Domuz gribi" olarak adlandırılan Influenza A/H1N1 virüsüyle ilgili bilinmeyenleri ve gözden kaçırılan gerçekleri konuştuk.

H1N1'in teşhis ve tedavi süreciyle bilgi aldığımız Selim Badur'a basının grip haberlerine ilgisini sorduk. H1N1'in "domuz gribi" olarak adlandırılmasını yanlış bulduğunu ifade eden Badur, grip üzerinden yapılan spekülasyonlara dikkat çekti.


Domuz gribi olarak bilinen ve sağlık yetkilileri tarafından da genellikle bu adla anılan H1N1 virüsünün geçmişi nedir? Bu adlandırmanın yaygın kullanımını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Yanlış biçimde "domuz gribi" şeklinde isimlendirilen Influenza A/H1N1 virüsü, 2009 yılında kıtalar arası salgına (pandemiye) neden olan virüstür. O tarihte, bazı genetik özelliklerini kanatlılara ait, bazılarını domuzlara ait, bazılarını ise insanlara ait INFLUENZA virüslerinden alan; kısaca 3 farklı canlı türündeki (kanatlı-insan-domuz) INFLUENZA virüslerinin harmanlaması sonucu ortaya çıkan yepyeni bir tiptir. Yeni olması ve sonuçta insanların daha önce karşılaşmamış olmaları nedeniyle, süratle yayılım gösteren bu virüs, insana bulaşan domuzlardan kaynaklanmış olması nedeniyle "domuz gribi etkeni" olarak tanımlanmıştır.

TÜRKİYE HARİCİNDE 'DOMUZ GRİBİ' DİYEN YOK
Ancak ilk dönemde toplumsal bağışıklığın olmadığı ve bu nedenle de süratle insanlar arasında dağıldığı için, zamanla insanların çoğu temas etmiş; virüs ilk dönemlerdeki "yeni" olma özelliğini yitirmiştir. Sonuçta bir kişinin temas etmiş olduğu sıradan bir mevsimsel grip  haline dönüşmüş; yani "mevsimsel grip etkeni" özelliği kazanmıştır. Nitekim ülkemiz dışında, bugün dolaşımda olan Influenza A/H1N1 virüsüne "domuz gribi" diyen başka bir ülke bulunmamaktadır. Ülkemizde bu tip bir isimlendirme sansasyonel-magazinsel yaklaşım sonucu olup, yersiz kaygıya yol açmaktadır.

Hastalığın klinik seyri, belirtileri, teşhisi konusunda bilgi ve görüşlerinizi alabilir miyiz?
Hastalık etkeni sıradan bir mevsimsel grip etkeni olduğundan klasik olarak bilinen grip tablosundaki belirtilerinden herhangi bir fark göstermemektedir. Kısaca, ani başlayan yüksek ateş, halsizlik, kırkgınlık, boğaz-baş ağrısı, bazen burun akıntısı gibi... Klinik seyir de, benzer şekilde, klasik mevsimsel gripten farklı değildir. Özellikle kronik hastalığı olanlarda, yani risk grupları diye tanımlanan kronik kalp, böbrek, akçiğer hastalığı olanlarda, astım ya da diyabet sorunu olanlarda, herhangi bir nedenle immün sistemi baskılanmış bireylerde, mevcut durumun ağırlaşmasına neden olarak ciddi sorunlara yol açmaktadır. Ayrıca yaşlılar, gebeler, küçük çocuklar da risk grubu olarak kabul edilen ve korunmaları gereken gruplardır. Tanı içinse... Klinik tanı diğer solunum yolları enfeksiyonlardan ayırım güçtür ancak yüksek ateş ve şikayetlerin ani başlaması gribe özgüdür. Bu durumda laboratuvar tanısı önem kazanır ve moleküler teknikler ile virüsün nükleik asitlerini (RNA) saptayarak tanıya gidilir.
 
H1N1'den korunmak için neler yapılmalı? H1N1 tedavisi nasıl gerçekleştiriliyor?
Bu etken, insana adapte olmuş olan diğer iki etken ile birlikte (Influenza A/H3N2 ve Influenza B) aşı içeriğinde yer almaktadır. Bu durumda grip aşısı yaptırarak, özelikle risk grubu üyelerinin aşılama ile korunması mümkündür. Tedavi genelikle semptomlara yöneliktir, özel durumlarda ve ilk 48 saat içinde başlamak kaydıyla, anti-virallerden yararlanılabilinir.

RİSK GRUPLARI

Gripten etkilenme açısından baktığımızda, bir risk grupları hangileri sizce?
Gripten olumsuz yönde etkilenen risk grupları, aşı olması da önerilen, hastalıktan en sert biçimde etkilenen gruplardır. Bu grupları gebeler, yaşlılar, kronik hastalığı olanlar şeklinde sırayabiliriz. Listeyi ayrıntılı olarak şu şekilde belirtmek olasıdır:

• 6-59 ay arası tüm çocuklar

• 50 yaş üstü tüm erişkinler

• Kronik akciğer, kardiyovasküler (izole hipertansiyon dışında), renal,hepatik, nörolojik, hematolojik ve metabolik hastalıkları olan olgular

• İmmüno süpresyonu olan olgular

• Influenza mevsiminde hamile olan ya da olması beklenen kadınlar

• Bakım evlerinde kalanlar

• Morbid obesler (BKİ>40)

• Sağlık çalışanları

• Risk gruplarındaki olgularla aynı evde kalanya da onların bakımını üstlenen kişiler (risk gruplarında mortalite ve morbiditenin yüksek olması, buna karşılık, özellikle yaşlılarda ve immüno süpresyonu olan olgularda aşıya antikor yanıtının görece zayıf olması nedeniyle, bu bireylerle birlikte kalan ya da onların bakımını üstlenen kişilerin aşılanması da önem arzetmektedir. 

Son günlerde sürekli olarak domuz gribi ile ilgili haberler okuyoruz. Birçok şehirden gelen haberlerde çeşitli yaş gruplarından insanlara H1N1 teşhisi konulduğundan bahsediliyor. Daha da çoklukla haberler, teşhisten çok "şüphe", "ihtimal" üzerine kurulu. Basının vakalara bu denli ilgisini, teşhis süreci bile tamamlanmamış vakalara ilgiyi nasıl okuyorsunuz?

Bu konu ülkemizde, sağlık konusundaki haberciliğin nasıl ele alındığının çarpıcı bir örneğini oluşturuyor. Doğru bilgilendirme ve konulara bilimsel yaklaşım yerine, sağlık sorunlarının sansasyonel biçimde ve magazinsel yönü ağır basacak biçimde ele alındığını görmekteyiz. Örneğin domuz gribi gibi hatalı, abartılı, yanlış bir tanım kullanımının bilimsel açıdan herhangi bir gerekcesi olamaz. 

'DOMUZ GRİBİ' DİYEREK MÜŞTERİ ÇEKİYORLAR
Ayrıca özel sağlık kuruluşları domuz gribi testi yaptıklarını duyurmakta; sıradan bir grip tanısı yaptığını söylemek yerine domuz gribi tanımını kullanarak daha fazla "müşteri-hasta" çekmeyi hedeflemektedirler. Sonuçta anlaşılmaz biçimde sanki daha korkutucu, daha ciddi, daha ölümcül bir etken varmış gibi, domuz gribi tanımında ısrar edilmekte ve dikkatler bu şekilde abartılı biçimde bu sıradan sağlık sorununa yönlendirilmektedir.

H1N1 için böylesi bir teyakkuza, alarm haline ihtiyaç var mı şu an? sağlık bakanlığının bu konudaki açıklama ve eylemleri doğru ve yeterli mi?
Konuyla ilgili olarak herhangi bir alarm, teyakkuz gibi durum söz konusu değildir ve olmamalıdır. Zamansal olarak baktığımızda grip aktivitesi, büyük olasılıkla küresel iklim değişikliğine bağlı olarak ötelenmiş durumdadır ve eskiden kasım-aralık döneminde başlayan grip aktivitesi artık ocak ayına kaymıştır. Bu durumda ocak ayı ile birlikte ülkemizde grip aktivitesinin başlaması gayet doğaldır ve sıradan, beklenen seyiri göstermektedir. 

H1N1 virüsünün teşhis edilebilirlik durumu, tedavi şekli, korunma yolları ve ölüm riski açısından değerlendirdiğimizde diğer grip virüslerinden ne gibi farkları var (var mı)? 
Hayır, herhangi bir fark arzetmez. Örneğin İstanbul Tıp Fakültesi'ndeki Ulusal Influenza Referans Laboratuvarında solunum yolları enfeksiyonlarına neden olan 21 etkenin, bu arada aynı incelemeler kapsamında Influenza A/H1N1 virüsünün de varlığı araştırılmaktadır. 

H1N1 virüsü vakalarının bir -önemli- halk sağlığı boyutu da var. Hatırlarsanız, aşılama tartışmaları olmuştu. Aşılama, H1N1 virüsü vakalarından nereye oturuyor? Bu gibi vakaları göz önünde bulundurduğumuzda aşılama konusu hakkındaki düşünceleriniz nedir?
Aşılama konusu ülkemizde çok tartışılan, üzerinde çok spekülasyon yaratılan ve genellikle bilimsel veriler yerine "bana göre, benim düşünceme, inancıma göre" diye başlayan ve bilimsel olmayan yaklaşımlar ile ele alınan bir alan. Grip aşısı (ki Influenza A/H1N1 virüsünü de içermektedir) yukarıda belirttiğimiz risk grupları üyeleri için önemli olan; bu kesimlerde yararı ve etkinliği bilimsel yöntemlerle kanıtlanmış olan bir aşıdır.

KONUYA CİDDİ YAKLAŞILMIYOR
Bu konuda ülkemizde risk grubu üyesi olarak 22 milyon kişinin varlığı hesaplanırken, aşılama oranının 2,5-3 milyonu geçmiyor olması konuya ciddi yaklaşılmadığının net bir kanıtıdır. Grip aşısı konusunda boş ve anlamsız spekülasyonlar yerine, Dünya Sağlık Örgütü ve gelişmiş ülkelerin sağlık otoritelerinin kararlarına dikkat edilmeli ve bu ciddi sağlık konusu, gerçekten ciddi biçimde ele alınmalıdır.