Bir yandaşın portresi: Abdulkadir Selvi...

AKP kulislerinden aldığı bilgileri köşesine taşımasıyla ünlendi... Daha sonra operasyon dönemlerinde sızdırılan bilgilerle, Erdoğan'ın uçağından yaptığı haberlerle gündem oldu. Sonra Aydın Doğan'ın AKP'li kontenjanından faydalanıp Hürriyet'e transfer oldu. Bugünlerde AKP'ye Cemaat eleştirileri yapan Selvi, aynı günlerde neler yazıyordu neler...

Ali Ufuk Arikan

AKP'nin uzun yıllardır medyadaki en kritik isimlerinden biri oldu Abdulkadir Selvi...

Yıllarca parti içinden talimatla yazdığı kulis bilgileriyle tanındı. Her zaman Erdoğan'a yakın olmaya, uçağındaki koltuğunu kaptırmamaya çalıştı.

Yeni Şafak'taki performansı sonrası Aydın Doğan'ın AKP'li kontenjanından yararlanarak Hürriyet'e geçti. 

Hürriyet'in en açık AKP'li yüzü olan Abdulkadir Selvi, bugün kaleme aldığı yazıyla bir kez daha gündem olmayı başarırken, son dönemde ikinci kez AKP'yi eleştirerek de dikkat çekti.

Önce Rıza Sarraf davasındaki suskunluğa tepki gösteren Selvi, "Tamam anladım, 17-25 Aralık FETÖ’nün darbe girişimiydi. Tamam anladım, New York’taki mahkemede 17-25 Aralık’ın ABD versiyonu yaşanıyor. Ama bir şeyi anlamadım. Bu rüşvet iddiaları ne olacak?" diye sormuş, "Sizi bilmem ama benim midem bulandı. Rüşvet aldığı iddia edilenlerin kuzuların sessizliğine bürünmesi ise en az Zarrab kadar rahatsız edici" ifadelerini kullanmıştı.

Bu yazıdan sonra bugün bir kez daha AKP'yi eleştiren Selvi, "AK Parti 7 Şubat’tan bu yana süreci tam olarak anlayamadı. Zamanında yapması gereken müdahaleleri yapmadı. En azından 17 Aralık yaşandıktan sonra 25 Aralık yaşanmayabilirdi. Ders alınsa, 17 Aralık’tan sonra hâlâ Fetullah Gülen’den sulhname getirmesi için gazeteci Fehmi Koru ile Alaattin Kaya, Pensilvanya’ya gönderilir miydi?" ifadelerini kullandı.

HAFIZASINI MI KAYBETTİ?

AKP'ye yönelik son iki eleştirisiyle dikkat çeken Selvi, adeta hafızasını kaybetmiş gibi.

Selvi, bugün eleştiri konusu yaptığı dönemde yazdığı yazıları unutmuş gibi davranırken, hatırlatmak yine bize düştü.

O dönem Cemaat-AKP kavgasının büyümemesi için büyük çaba gösteren isimlerden biri olan Selvi, kavganın çıkmaz sokağa girmesi sonrası Erdoğan'ın yanında konum almıştı. 

ÖNCE BİRAZ GERİDEN BAŞLAYALIM

Selvi, bugün 7 Şubat'ı milat alarak AKP'yi zamanında hareket etmemekle eleştirirken, o dönem kendisinin neler yazdığına birlikte bakalım. 

7 Şubat'tan kısa süre önce, 6 Ocak 2012'de eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, Cemaat operasyonu sonrası tutuklanırken, Selvi bu kararı şöyle alkışlıyordu:

Askeri vesayetten demokratik cumhuriyete geçiş bu olsa gerek.

Darbe andıcı düzenleyen zihniyet başarılı olsa AK Parti kapatılacak, Tayyip bey cezaevine girecekti.

Ama Başbakan şapkayı alıp gitmek yerine mücadeleyi seçti.

Şimdi o dışarıda, ona tertip kuranlar içeride...

Türkiye gerçeğinde rutin dışına çıkmak bu olsa gerek.

Yani Cemaat-AKP kavgasının kopacağı 7 Şubat MİT krizinden sadece 1 ay önce, Selvi hâlâ sıkı bir Cemaat destekçisiydi. Selvi'ye göre AKP-Cemaat el ele "askeri vesayeti tasfiye ediyordu" ne de olsa...

7 ŞUBAT'TA SELVİ NE DEMİŞTİ?

Bugünkü yazısında vurguladığı kopuş noktası olan 7 Şubat'ta da Selvi'nin tavrı oldukça dikkat çekici.

7 Şubat krizi patlayınca ilk olarak Ergenekon ve "derin devlet" iması yaptı Selvi. İşin arkasındaki Cemaat bağı net şekilde ortaya çıkınca ise bu kez 13 Şubat'a kadar süren sessizliğini bozup "gönül bağı" ve "askeri vesayete karşı birlikte mücadele" dedi...

Selvi'nin 13 Şubat tarihli yazısında şu ifadeler yer alıyordu:

Şimdiye kadar Ergenekon'a karşı birlikte mücadele ettiğimiz, askeri vesayete birlikte karşı çıktığımız, Türkiye'nin yargı vesayetinden kurtulup, demokratik bir ülke olması için beraberce çalıştığımız kesimlerle köprüleri atmadan, yaralar açmadan bu mücadeleyi yürütmeliyiz şeklinde bir yaklaşım hakim.

Gönül bağlarını koparan, dostluk köprülerini yıkan öfke seline kapılarak adım atmaktan kaçınılıyor. Aklı selimden şaşmadan bu kritik süreç aşılmaya çalışılıyor.

Çünkü fitneye müsait günlerden geçiyoruz. "Öfke gelince göz kızarır, öfke geçince yüz kızarır" özdeyişinde olduğu gibi, yarın yüzümüzün kızarmaması için, ihtiyatla hareket edilmesi gerekiyor. 

Şeyh Edebali'nin Osman Gazi'ye nasihatında olduğu gibi,

"Ey oğul! Beysin! 

Bundan sonra öfke bize; uysallık sana..." 

Çünkü öfkeyle, intikam duygusuyla yapılacak bir iş, çok ciddi kırılmalar meydana getirebilir.

DERSHANE KRİZİ: SELVİ YİNE PATİNAJ YAPIYOR

AKP ile Cemaat arasındaki kavganın dershane görünümlü rövanşında da Selvi yine zor anlar yaşamıştı.

"Firavun, 'Diktatör', '28 Şubat' sözlerinin havada uçuşup, savaş tamtamlarının çaldığı bir ortamda yerim olamazdı. 'Diyalog' alameti farikası olan bir cemaatle, istişareye önem veren bir iktidarın ortak aklı bulacağına inandım" diyen Selvi, Erdoğan'ın yanında olduğunu söylüyor ama "Gülen de lazım" diyordu:

Hoca efendinin hizmeti de lazım Recep Tayyip Erdoğan'ın liderliği de...

Türkiye Erdoğan gibi bir lideri kolay bulmadı. Kaybetmeye de niyetimiz yok.

Genelkurmay'dan telefon açıldığında rengimizin attığı günlerden bugüne kolay gelmedik.

Başbakan'ın güçlü liderliği sayesinde askeri vesayetin ayağımıza vurduğu prangaları parçaladık, tabuları birbiri ardına yıkmaya başladık.

Sezar'ın hakkı Sezar'a Erdoğan'ın hakkı Erdoğan'a.

SELVİ KONUM ALIYOR...

2 Aralık 2013'e geldiğimizde, yani 17 Aralık operasyonundan hemen önce net bir konum alacaktı Selvi...

Dershane tartışmalarıyla Cemaat'in "Erdoğan’sız AKP projesine alet olduğunu" belirten Selvi, şu ifadeleri kullanacaktı:

Cemaat, kendi belirlediği bir zamanda ve dershaneler gibi haklı olduğuna inandığı bir konuda açtı bu savaşı. Ama herkes biliyor ki, bu dershaneler konusu değil.

Yerel seçimlerde AKP’nin yüzde 50’ye ulaşması beklenmiyor. Yüzde 42-44 arasında bir oran tahmin ediliyor. Cemaat yerel seçimlerden önce mücadelenin fitilini ateşlemek suretiyle, Recep Tayyip Erdoğan’a diz çöktürmeyi planladı.

Bu Cumhurbaşkanlığı seçimine dönük bir mücadele. Ve Recep Tayyip Erdoğan’sız bir AK Parti ve 2015 sonrası hedefleniyor.

***

Ergenekon sürecinde dahi işitmediğim hakaretleri sıralayanların seviyesine inmeyi düşünmüyorum. ‘Kalemimi kırdım’ şeklindeki bir tavır içinde değilim. İslam ahlakı ile ahlaklanmış birisi fikirlerini nasıl söylerse, o edep üzerine devam etmekte kararlıyım. Edepsizlere rağmen…

Başbakan’a diktatör diyen, firavuna benzeten, doktor raporu almasını önerenlerin bizlere bunu reva görmesinde yadırganacak bir şey yoktur.

17 Aralık öncesine kadar net bir konum alamayan, 7 Şubat'tan sonra sürekli "itidal" çağrısı yapan Selvi, bugünlerde hafızasını unutmuş olabilir... Biz neler söylediğini, neler yazdığını bir kez daha hatırlatalım istedik!

*17 Aralık'tan sonra Gülen'den sulhname isteyenlerden biri değildi Selvi, bu konuda haklı. Sulhname isteyen isim şimdi Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturuyor.