Beyaz yakalı varoluşa dair sorular: Patronun çıkarlarını kendi çıkarları sanıyorlar!

Yazılama Yayınevi’nden çıkan “Bilmiyorlar Ama Yapıyorlar / Beyaz yakalı varoluşa dair denemeler" kitabının yazarı Nevzat Evrim Önal, Nâzım Hikmet Kültür Merkezi’nde okurlarıyla buluştu.

Haber Merkezi

Kadıköy Nâzım Hikmet Kültür Merkezi’nde “Beyaz Yakalı Varoluşa Dair Sorular” başlıklı bir etkinlik gerçekleştirildi. Etkinlikte beyaz yakalı emekçilerin kendilerini işçi sınıfına dahil etmemelerinden, düzenle kurmuş oldukları ilişkiye, teknolojik gelişmelere bakış açılarından, hayatlarındaki büyük çelişkiyi hafifletmeye yönelik aldıkları psikoterapi seanslarına kadar birçok konuya değinildi. 

"PATRONLARIN ÇIKARLARINI KENDİ ÇIKARLARI SANIYORLAR"

Beyaz yakalıların kendilerini işçi sınıfından ayrı ve üstün saymaları ve bununla ilgili yürütülen propagandanın yarattığı sonuçtan dönüşün olup olmayacağı sorusuna dair Önal, “Beyaz yakalıların kendilerini işçi olarak görmemesinin sebebi; iş ile kurdukları ilişkinin mavi yakalı işçilerin kurdukları ilişkiden farklı olmasıdır” dedi. Önal, düşünce emekçilerinin, iş ile kurdukları ilişkinin çok daha içsel olmasının bir “yabancılaşamama sorunu” yarattığını ve beyaz yakalı emekçilerin, patronların çıkarlarının kendi çıkarları olduğu yanılsamasına çok daha kolay düştüklerini ifade etti.

"TEKNOLOJİNİN TARAFSIZ OLDUĞUNU DÜŞÜNMEK BÜYÜK YANILGIDIR"

Önal, beyaz yakalıların teknoloji düşkünlüğü ve ürettikleri teknolojinin rekabetçilik sayesinde ilerleyebileceği argümanıyla ilgili soruya ise şu yanıtı verdi: 

“Birincisi, piyasa o kadar rekabetçi değil. İkincisi, büyük teknolojik atılımların önemli bir kısmı zaten sosyalizm tarafından yapıldı ve sosyalizm rekabetçi değildi. Üçüncüsü ise şu: İnsan zincirlerinden kurtulamadığında zincirlerini sevmeye başlar. Kaldı ki burjuvazi iki sebeple teknoloji geliştirir. Birincisi; savaşlarda daha hızlı insan öldürmek, ikincisi ise; işçi emeğini daha üretken hale getirmek. Beyaz yakalılarda bu, onları her zaman her yerde çalıştırabilmek için iletişim teknolojisinin geliştirilmesi biçiminde oldu. Bir teknolojinin/üretim aracının tarafsız olduğunu düşünmek büyük bir yanılgıdır.”

"İNSANLAR AKILLARINI HASTA EDEN BİR CENDEREDE YAŞAMAYA ZORLANIYOR"

Önal, beyaz yakalıların yaşadıkları büyük çelişki, paralelinde birer şizoid insana dönüşmeleri ve bu dönüşüme dair kapitalizmin sattığı çözümlerden olan psikoterapi seansları hakkındaki düşüncelerini şöyle ifade etti:

“Bu emeğe yabancılaşma ve tam yabancılaşamama meselesi. İnsanın bilinciyle düşüncesini birbirinden ayıramazsınız. Dolayısıyla o bölünme durumu, şizoid bir hal ortaya çıkarıyor. Mesai sırası ve sonrasında mütemadiyen kendisinin olmayan çıkarları düşünen birey kişiliği de parçalanıyor. Bunca insanın, sağaltıcı bir bilim dalı olan psikiyatriye başvurması ne ilaç tekellerinin para kazanmasından, ne de insanların ‘kolayına kaçmasından’ ibaret görülebilir. Bütün dünyada yaygın bir biçimde antidepresan kullanımı artıyor, çünkü insanlar akıllarını hasta eden bir düşünsel cenderede yaşamaya zorlanıyor.”

"DERDİMİZ KURU BİR BEYAZ YAKA ELEŞTİRİSİ DEĞİL"

Nevzat Evrim Önal’ın etkinliğin devamında sorulan sorulara dair cevaplarının satır başlarıysa şöyle:

  • Şu değişmiyor: Hep daha kötüsünün olabileceği korkusu. Bunun bir sınırı yok. Zamanında 60-80 arası kuşak daha iyi bir Türkiye inşa ettiklerini düşünüyorlardı. Öyle düşünmelerine sebep olacak veriler vardı ellerinde. Bugün ise tamamen farklı bir durum var ortada. Şimdi değişimden korkuluyor çünkü her seferinde değişimin daha kötü bir yere götürdüğü biliniyor. Çabaları, kendilerince güvenli olan alanlarının korunmasına dair. Çocuğuna piyano dersi aldırabilen bir beyaz yakalı, bunu kaybetmekten korkuyor. Bir başkaldırının, korumak istediği o konforlu alanı yok edeceği korkusu var. İnsanları korkuyor oldukları için suçlayamayız, ama korkunun faydası olmadığını, hareket etmek zorunda olduklarını onlara anlatabiliriz. Bu yüzden bu kitapta kuru bir "beyaz yaka eleştirisi" değil derdimiz; derdimiz düzeni değiştirmek. Modern birey özgür iradesini çok mu kıymetli görüyor, o zaman, sınıf egemenliği var olduğu müddetçe iradesinin özgür olamayacağını anlayacak önce. Patrona çalışırken, düşünsel emeğini ona satarken, eğer mücadele etmiyorsa iradesini de satıyor olduğunu, özgür iradenin bu bağlamda bir yanılsama olduğunu anlayacak.
  • Bu ülkenin aydınlanmasının son kuşağından bahsediyoruz kitapta. O aydınlanmanın bu düzende sürmeyeceği çok açık. Biz boşuna "cumhuriyet yıkıldı" demedik. İslamileşen ortama uygun olarak beyaz yakalı profilinin de düzenle çelişkisi az olan birer ofis çalışanlarına dönüşmesi çok doğal. Eşyanın tabiatıdır bu. Kapitalizmde her şey zamanla geriye giderek, çürüyerek çözülür.

"ÖFKE, ÖRGÜTLENDİĞİNDE İNSANI HAREKETE GEÇİRİR"

Seyircilerin aktif katılımıyla süren etkinlikte Önal sunumunu şu sözlerle sonlandırdı:  

“Beraber bir şeyler yapmalıyız. İnanılmaz bir öfke var, evet. Fakat bu öfke, kapitalizme ve üretim ilişkilerinin kendisine yönelik değil. Emeklerin karşılığını alamamalarına yönelik bir öfke. Biz bunu asıl kaynağa yöneltmeliyiz. Öfke, örgütlendiğinde insanı harekete geçirir. Harekete geçmediği zaman ise sönümlenir ve sadece bir mızmızlanmaya dönüşür. Bu mücadele, yalnız yapılacak bir şey değil kesinlikle. Birbirimizin koluna girmemiz, hatta sertçe girmemiz gerektiği kanısındayım.”