Barış Derneği'nden 'barış' bildirgesi: Silahlar susmalı, ABD devreden çıkartılmalı

Barış Derneği, 1 Eylül Dünya Barış Günü vesilesiyle bir bildirge yayımladı. Barışseverler, Kürt sorununda artan şiddete karşı emperyalizm ve gericilikle hesaplaşmaya çağırırken, AKP'nin Suriye'nin yanı sıra Ukrayna ve Kırım'da da provokasyonlara alet olabileceğine dikkat çekti.

Haber Merkezi

Barış Derneği, 1 Eylül Barış Günü nedeniyle bir bildirge yayımladı.

Bildirgede, emperyalizmin tüm dünyada saldırganlığının kendini güncelleyerek devam ettiğine dikkat çekilirken, Ortadoğu'da "ılımlı İslam"ın çöküşü ile birlikte gündeme gelen "barbar IŞİD"in de "uygar Batı'nın çocukları" olduğu vurgulandı.

Barış Derneği, IŞİD'le savaş adı altında bölgedeki ilerici birikimin teslim alınmaya çalışıldığını söyleyerek, "Gericilikle mücadele emperyalizme karşı mücadeleden ayrıldığında, IŞİD’e karşı Amerikan koalisyonu aklandığında, bölgemizin seküler, Aydınlanmacı birikimi emperyalizme teslim edilmiş olacaktır" dedi.

Gericiliğin IŞİD'e indirgenemeyeceğini savunan Barış Derneği, Kürt sorununda son şiddet dalgası ve tarafların ABD'yi masaya çağırmasını eleştirdi.

Barış Derneği, tüm taraflardan silahları susturmasını talep etti.

Barış Derneği'nin açıklamasının tamamı şöyle:

1 Eylül Dünya Barış Günü Bildirisi

1 Eylül 2015’e dünyamız savaşlarla giriyor… Daha önceki 1 Eylül Barış günlerinde olduğu gibi!

Savaş konsepti bu yılın başında revizyona girdi. Paris’teki Charlie Hebdo dergisinde karikatür sanatının bir usta kuşağı yok edildi. Ama insanlığın acısı bu kadarla kalmayacaktı. Katliam gündeme “İslamcı terör” denen düşmanını yerleştirmiş oldu. Uygar Batı bu belayı def etmeliydi. Amerikan koalisyonu o gün bugündür IŞİD bahanesiyle Ortadoğu’nun her noktasına karışıyor.

21. yüzyılın başından bu yana, emperyalizm taktik ve biçimlerde sürekli güncellemelere giderek saldırganlığını sürdürüyor. Açık işgalin maliyeti fazla yükseldiğinde ve toplumsal inandırıcılığı zayıfladığında, adalet talebiyle hareketlenen halk kitlelerinin üstüne demokratikleşme ve ılımlı/uyumlu İslam rüzgârı üfleniyor. İslamcı hareketler bu üfürükle, emperyalist hegemonyanın demokratikleşme maskesinin düşmesine neden olacak kadar şiştiğinde, kendilerini hedef tahtasında buluyorlar. Sürecin her parçasında emperyalist hegemonya arayışı ve savaş varlığını sürdürüyor. Kanla, şiddetle, derin acılarla, devasa nüfus hareketleriyle, yoksullukla…

Halklarımız anti-emperyalist bir barış bilinciyle donanmış olmadıkları, örgütlülükten yoksun oldukları için, emperyalizmin çarkları dönmeye devam ediyor.

1 Eylül 2015’te barış talebini yüreğinde hisseden insanlığın en büyük, öncelikli ihtiyacı, anti-emperyalist bilinci de zihnine yerleştirmektir. Yoksa katiller cenaze töreni düzenlemeye devam edecek!

*    *    *

Barış Derneği 11 Eylül 2001 katliamının yoksul ülkelerin bombalanması ve işgaline gerekçe olarak kullanılmasına nasıl karşı çıktıysa, yoksul Ortadoğu halklarının sömürü ve adaletsizliğe karşı yükselttikleri kendiliğinden tepkilerin, emperyalizmle uyumlu dinci rejimlerin önünü açmak için manipüle edilmesine karşı da uyarıda bulunmuştu. Şimdi, acımasız katliamlara imza atan şeriatçı çetelerin “çağdaş Batı uygarlığının” çocuğu olduğunu söylemek zorundayız.

IŞİD çeteleri geri kalmışlığın, cehaletin, Orta Çağ’ın karanlığından çıkan zombiler değildir. IŞİD militanları Arap Baharı’nı takiben demokratikleşme yoluna girdiği iddia edilen ülkelerden çıkmıştır. Katil sürüleri Londra’nın, Brüksel’in, Paris’in banliyölerinden, bu devletlerin istihbarat ve güvenlik servislerinin gözetimi ve hoşgörüsü altında devşirilmiştir.

Gericilikle mücadele emperyalizme karşı mücadeleden ayrıldığında, IŞİD’e karşı Amerikan koalisyonu aklandığında, bölgemizin laik, Aydınlanmacı birikimi emperyalizme teslim edilmiş olacaktır. 2015 savaşlarının yakıcı bir parçası da budur.

Barış Derneği, emperyalizm elini çektiğinde Ortadoğu’da halkların birbirini yiyeceği fikrini sömürgecilik çağından kalma bir şarlatanlık olarak mahkum eder. Emperyalizme karşı mücadele bilinci barış mücadelesinin merkezine oturtulursa, halklarımızın gericiliği tarihe gömmeleri göz açıp kapayıncaya kadar gerçekleştirilecektir.

Barış Derneği, bu bütünlüğü kurmayan ve şu veya bu yolla emperyalizmin ekmeğine yağ süren kesimlerle arasındaki mesafeyi koruyacak ve bu yanlışları deşifre etmeyi sürdürecektir.

*    *    *

AKP diktatörlüğü Türkiye’yi emperyalist savaşların içine çekmiş bulunuyor. Ülkemiz Suriye’de faaliyet gösteren İslamcı örgütlerin geçiş yeri olmakla kalmamış, en önemli militan toplama sahası haline getirilmiş ve başından bu yana bu örgütlerin merkez üssü olarak kullanılmıştır. Türkiye Ortadoğu’nun emperyalist yeniden biçimlendirilme politikalarının yarattığı çamura bulanmıştır.

Bu sakil ve ikiyüzlü çamur, IŞİD’in hamisi konumundaki AKP’nin ülkemizin tüm askeri tesislerini ABD’nin IŞİD karşıtı diye lanse ettiği koalisyonunun hizmetine sunmasında kendini göstermektedir.

AKP’nin 7 Haziran seçimlerinden önce başlattığı Kürt gerilimi de bu bütünlüğün bir parçasıdır.

Ülkemiz AKP hükümeti altında bir kez daha kan gölüne çevrilmiştir. Bu politikanın önemli bir nedeni, iktidarın tabanındaki kısmi daralmayı halk kitlelerini savaş atmosferinin basıncıyla kuşatarak durdurma isteğidir. AKP’nin Türkiye’yi bir şeriat rejimine ikna edemediği ve bu dönüşümü tamamlayamayacağı, en azından 2013 Haziran Direnişi’nden bu yana açıklığa kavuşmuştur. Bu tıkanıklığı terörle, kitlelerde çaresizlik ve çıkışsızlık duygusunun yayılmasıyla, milliyetçi ve şoven bir dalganın yükselmesiyle aşma denemesi, AKP’nin bunca yıllık sicili hatırlandığında şaşırtıcı değildir. Dün Suriye’den Türkiye’ye füze attırıp savaş provokasyonu tertiplemeyi düşünenler, bugün de Türk veya Kürt bütün halkımıza savaşla boyun eğdirmeyi deniyorlar.

Oluk oluk akan kanın matemini yaşayan halkımızın, bir iç savaşa süreklenme olasılığı gündemdedir. Bu riskin geri püskürtülebilmesi için halklarımızın kardeşliğine yapılacak vurgu yetmemektedir. Halkların kardeşliği sloganı, milliyetçi boğazlaşmaların önünde güçlü bir barikat oluşturmayacaktır. Başta Türk ve Kürt emekçileri olmak üzere, savaşın bedeli sırtlarına yıkılan yoksul halkımızın kardeşliğinin yeniden tesis edilebilmesi için emperyalizm ve gericilikle direngen bir hesaplaşmaya girilmesi zorunludur.

Halklarımızın daha iyi bir gelecek arzularının emperyalizmin bölge politikalarından “faydalanma” ile ilişkilendirilmesi çok yönlüdür. AKP’nin dinciliğini modern Batı’nın dengeleyeceği, ABD’nin Ortadoğu’da toprağı havalandırması sayesinde Kürtlerin daha rahat nefes alıp verecekleri gibi tezler son yıllarda yaygınlaşmıştır. Barış Derneği bu tuzakların içinde güvenli kovuklar arayan politikaları mahkum etmektedir.

2015 yaz aylarında ülkemizde ortaya çıkan savaş ortamı bütün taraflarca emperyalizmi aklamaya, gericiliği IŞİD’e indirgemeye endekslenmiştir.

Oysa AKP iktidarının Kürt siyasetini iç politik hesaplar adına savaşa çekmesinin bir boyutu da, AKP’nin kendisini emperyalizmin hizmetine sunmasıdır. Ortadoğu’da uluslararası siyasetin görece dar bir alana sıkıştığı ve çözümsüzlüğün biriktiği açıktı. Emperyalizm rekabet ve mücadelelere derinlik kazandırmak için bir önemli hamleyi Ukrayna cephesini açarak yapmıştı. Şimdi Suriye’deki hararet düşürülürken Türkiye’nin Ukrayna’da kirli bir savaşın içinde daha fazla rol alması gündemdedir. Yurtta akan kan AKP’nin başka coğrafyalara açılan yollarını da yıkamaktadır.

*    *    *

Barış Derneği, 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde savaşan bütün tarafları silahlarını susturmaya çağırmaktadır.

AKP’nin savaş suçlarının sorgulanması için savaş ve emperyalizm karşıtı güçler sorumluluklarını yerine getirmelidir. IŞİD’in Türkiye’deki örgütlenme ve yararlandırıldığı olanaklar deşifre edilmek üzere soruşturulmalıdır.

Türkiye’nin yurtdışındaki bütün askeri misyonlarına son verilmeli, hangi statüde olursa olsun ülke dışındaki askerler geri çağrılmalıdır.

ABD ile IŞİD’e karşı koalisyona katılım ve Türkiye’deki üslerin kullanımına ilişkin son anlaşmalar iptal edilmelidir. Türkiye emperyalist uluslararası tatbikatlardan çekilmelidir.

Türkiye’nin Ukrayna’daki ve Kırım’daki Batı destekli faşist oluşumlarla ilişkileri araştırılmalı ve sorumlulardan hesap sorulmalıdır.

Ülkemize sığınan Suriyeli mültecilerin yaşam koşulları iyileştirilmeli, geri dönüş hakları saklı tutularak insanca yaşam hakları güvence altına alınmalıdır. Göçmen işçilere çalışma ve örgütlenme hakkı  tanınmalı, Türkiye vatandaşlarından daha düşük ücretle ve geri koşullarda çalıştırılmaları engellenmelidir.

Sınırlarımızın ve denizlerimizin Ortadoğulu göçmenlere mezar olmaktan çıkarılması için Türkiye komşu ülkeleri yaşanmaz hale getiren terörizmi desteklemekten vazgeçmeli, kara ve deniz sınırlarını insan ve silah trafiğini yöneten mafya gruplarına karşı korumalıdır.