AKP'de eski defterler açılıyor: 'Pelikancılar'ın faaliyetleri ifşa ediliyor

Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun tasfiyesi sürecinde önemli rol oynayan Pelikan Dosyası tartışmaları alevlendi.

2016 yılı mayıs ayında dolaşıma sokulan ve Erdoğan lehine dönemin başbakanı Ahmet Davutoğlu hakkında çok sert ifadelerin kullanıldığı Pelikan Dosyası'na ilişikin tartışmalar dolaşıma sokulan bir metinle  yeniden gündeme geldi. 

Yazının, referandumun ardından AKP'de yaşanan tartışmaların ardından servis edilmesi ise dikkat çekici. 

Blogspot'ta açılan bir blogda yer alan yazıda, iddia sahibi 7 Haziran öncesinde AKP'nin sosyal medya işleriyle ilgili dönemin AKP Gençlik Kolları Başkanı Abdurrahim Boynukalın'la görüştüğünü daha sonra Boynukalın'la birlikte Beşir Atalay'la bir toplantı yaptıklarını ve söz konusu projelerinin sonuçsuz kaldığını söylüyor. 

Seçimlerin ardından Twitter üzerinden AKP'li yazar Hilal Kaplan'la konuştuğunu, Kaplan ve Süheyb Öğüt'le Üsküdar'da buluştuğunu, daha sonra yapılan ikinci görüşmede ise Öğür tarafından kendisine iş teklif edildiğini söylüyor. 

İddia sahibi yazısında kendisinden istenen işi ise şöyle tanımlıyor: 

''PKK ve diğerlerinin yalanlarıyla savaşmak, AkParti'nin görülemeyen hizmetleri ve yarattığı farklılıkları anlatmak, grafikler yapmak, siteler ve o sitelere içerikler oluşturmak, videolar belgeseller üretmek vs vs...''

Yazıda yer alan bir başka iddia ise, Süheyb Öğüt ve Hilal Kaplan'ın söz konusu çalışmalarla ilgili doğrudan Cumhurbaşkanı Erdoğan'a rapor vermesi. İddiaya göre Pelikan Yalısı'nın müdavimleri arasında, Bekir Bozdağ, Sümeyye Erdoğan ve Egemen Bağış da var. Bağış isminin dikkat çekmesinin nedeni ise; Pelikan Dosyası'nda 17 Aralık yolsuzluk operasyonlarına adı karışan eski dört bakanın, Yüce Divan oylaması öncesi Davutoğlu tarafından partiye çağrıldığı ve "Kendinizi aklayın" talimatı verdiği öne sürülmüş, Davutoğlu'nun "Sayın Cumhurbaşkanımız da bunu istiyor" dediği, ancak bakanların Erdoğan'ı araması sonrası böyle bir talebin olmadığının ortaya çıktığı iddia edilmişti.

Yazıdaki bir diğer iddia ise finansmana dair: 

''Tek soru şu; Bu değirmenin suyu nereden geliyor?
İçinde sonradan kişi başına 4-5bin liralık olduğunu öğrendiğim ücretlendirmenin olduğu, 17 kadar insanın çalıştığı ve aylık 20 bin tl kirası olan bu yer nasıl finanse ediliyor?

Cevap; "Medipol sponsorumuz."
(Hastane? Üniversite? Nasıl? Neden? ...bu kadarını sormuyorum.)''

Yazıda Hilal Kaplan'ın (Daha sonra Pelikan Dosyası'nın Kaplan'ın yazdığı ortaya çıkmıştı) çalışanların yer aldığı Whastapp grubunda Davutoğlu'nu ve ona yakın kişileri sık sık eleştirdiği ve kendisinin de son safhada Kaplan'la Whatsapp üzerinden tartıştığını daha sonra ise bu nedenle işine son verildiğini iddia ediyor:

Çalışan herkesin dahil olduğu bir whatsapp grubu var ve orada Süheyb Öğüt yok. Onun yerine Hilal Kaplan var. İşler daha alt gruplarda halledilirken o genel grupta günlük siyasi konular tartışılıp paylaşılıyor ve Hilal'in sürekli, bıktıran "Reis" endokrinizasyonunundan geçilmiyor ki problem de orada başlıyor.

Bir "Kötü Davutoğlu" tezviratı en baştan beri var.
Pek ilgilenmesem de, başlangıçta "muhtemelen tali bir iktidar kavgasıdır" deyip geçsem de düşmanlığın dozu giderek artıyor, giderek medyaya da yansıyor.

O zamanlar pek anlam veremediğim bir başka olgu daha var.
Şahsen tanıdığım, birkaç kere Uzay Tv'deki programlarına konuk olduğum Ufuk Coşkun ve Ekin Gün, RegionPost adındaki haber sitelerinde sürekli Davutoğlu'nu kötüleyen, "Reis tek başına savaşıyor" minvalinde yazılar yayınlıyorlar ve Twitterda da sürekli bu fikri işliyorlar.

(Sonradan RegionPost ile BosphorusGlobal'in yaklaşık aynı zamanda kurulduklarını öğreniyorum)

Pek önemsemiyor hatta bazen alay ediyorum.
İkisi de ne içerik ve ne de dil/argümantasyon açısından fazla ciddiye alınacak kişiler değiller ama tabii neden ve nasıl bir haber sitesi sahibi olabildikleri sorusu da akıl kurcalıyor..

Ben önemsemesem de "reisci", Erdoğan'ın başta Davutoğlu herkese karşı tek başına savaştığına ve hep ihanete uğradığına inanan hatırı sayılır bir kitle oluşturuyorlar.

Müslümanların "Fitne" dedikleri olgunun nadide bir örneği sergileniyor.

Bir taraftan yalının whatsapp grubunda da giderek gerilim oluşmaya başlıyor.

Genelde kişi kültüne karşı allerjisi olan ben ile Hilal Kaplan arasındaki atışmalar çoğalmaya başlıyor.
Sürekli bir Etyen Mahçupyan konusu dönüyor, hemen her yazısı olay oluyor ve ben kendimi onu savunur, Hilal ile didişirken buluyorum.

Süheyb ile böyle bir sorunumuz yok çünkü o grupta değil ve fikirlerini bilmiyorum ancak Hilal ile aramızdaki gerilim her geçen gün artıyor.

Muhtemelen zirve 1303 imzalı şu meşhur "Barış İçin Akademisyenler" bildirisi.

Bildiri benim için de bir entelektüel sefalet örneği (Hala da öyle) ancak imzacılara yaptırım uygulanmasına karşıyım.
Erdoğan ise esip gürlüyor.
Buna karşılık Davutoğlu sakin ve yine entelektüel açıdan eleştiriyor.
Bir ikilik olduğu kesin..

Bu ikilik bizdeki yazışmalara çok daha sert yansıyor, Hilal Kaplan ile aramızdaki gerilim giderek artıyor ve son yaklaşıyor.

Ancak bu arada benim yalıdaki işler içinde üstlendiklerim, sorumluluklarım da giderek artıyor.
Üsküdar'a İstanbulun öbür ucundan Bakırköyden gelip gidiyorum ve bu sırada kendi F klavye power book'umu da getirip götürüyorum.

Bana Üsküdarda, masrafını şirketin ödeyeceği bir ev kiralanmasına karar veriliyor, bir F klavye Mac temin ediliyor, telefonumun yine şirketten yenilenmesine karar veriliyor ve uzun süredir konuşmayı ertelediğimiz ücret meselesi de %50 zam almamla sonuçlanıyor.

Bütün bu iyileştirmelerin kararlaştırıldığı, bir kısmının derhal yerine getirildiği konuşma ise,
bir sabah işe gitmek için saat 6,30'da kalkıp Süheybin işten kovulduğum, bir daha görüşmek istemedikleri ve alacağımın bana gönderileceğinin yazıldığı bir whatsapp mesajına rastlamamdan ve cevaben sadece; "Sen bilirsin" yazmamdan sadece 4 gün önce gerçekleşiyor. 

Yazının tamamı için...