AKP-Cemaat kurgusu dava bitti ama hukuksuzluk bitmedi: Tek bir delil sunulmadan tutuklandı...

Devrimci Karargah adı altında yapılan operasyon, tutuklamalar ve dava tüm yönleriyle çökerken daha önce bu davadan 18 ay cezaevinde tutulan Zafer Kaygın 7 Mayıs'ta yeniden tutuklanarak cezaevine konuldu. AKP-Cemaat hukuksuzluğuyla kurgulanan davanın tüm yönleriyle çökmesine rağmen yapılan tutuklama diyecek söz bırakmıyor.

Ali Ufuk Arikan

AKP-Cemaat davalarının en ilginç örneklerinden biri olan Devrimci Karargah davasında işkenceci bir emniyet müdürüyle birlikte birçok sosyalist aynı örgütün üyesi gibi gösterilerek tutuklanmış, yıllarca cezaevinde tutulmuştu.

Cemaat-AKP ortaklığının noktalanması sonrası DK davası da boşa düşmüş, tutuklanan isimler birer birer tahliye edilmişti.  Davanın mağdur isimlerinden biri olan Zafer Kaygın da tam 18 ay cezaevinde tutulduktan sonra özgürlüğüne kavuşmuştu. 18 ay boyunca hakkında tek bir kanıt sunulmayan, hakkındaki suçlamaları havuz medyasından öğrenen Zafer, geçtiğimiz Mayıs ayında yeniden tutuklanarak cezaevine konuldu.

7 Mayıs günü İzmir'deki evinden çıkıp kentkartını doldurmak için girdiği bakkaldan çıkarken üzerine çullanan polisler ona yıllar önce yaşadığı kabusu yeniden hatırlattı.

7 Mayıs günü gözaltına alındıktan hemen sonra önce savcılığa, ardından mahkemeye ve jet hızıyla cezaevine yollandı.

Konuya ilişkin soL'a bilgi veren Zafer Kaygın'ın ağabeyi Barış Kaygın, "Diyecek söz yok. Hukuksuzluk aynı şekilde devam ediyor. Hakkında tek bir delil, kanıt olmadan Zafer'i yeniden cezaevine yolladılar. Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuruda bulunduk ama tam 1 yıldır en ufak bir yanıt alamadık" dedi.

 

Zafer'in İzmir 1 no'lu F Tipi Cezaevi’nden yazdığı mektubun bir bölümünü soL okurlarıyla paylaşıyoruz:

"...Ülke ve dünya gündemi bir hayli yoğun. Diğer yandan, ilerici-demokrat kesimlere karşı baskı ve tutuklama girişimlerinin de ardı arkası kesimemektedir.

Daha evvel, bilhassa 24 Aralık 2014'deki Yargıtay 9.Ceza Dairesi'nin ben ve arkdaşlarım hakkında verdiği haksız ''silahlı terör örgütüne üye olma'' onama kararından sonra, bu durumu protesto ettiğim uzunca iki metin kaleme almıştım: 
Bunlar ''Hangi alçaklığa katlanmamalısın'' ve ''Adalet arıyoruz'' başlıkları taşımaktaydı. Bu nedenle, gereksiz tekrarlardan kaçınarak ve bu açıklamamı olabildiğince kısa tutacağım.

Öyle ki, şimdilerde ''kulenin başında oturan adam''ın benimle ilgilenecek hâli olmadığını biliyorum, fakat burada siyasi sebeplerle bulunduğuma şimdiye dek onun da yalanlamadığı, benim de daha önce gözden kaçırdığm bir detayla başlamak isterim.

2010 yılında, M.Ali Birand'ın sunduğu Kanal D Ana Haber Bülteni’nde, RTE katıldığı bir etkinlikte, elinde mavi bir dosya ile görüntülenmiş ve bu dosyanı Devrimci Karargâh örgütü dava dosyası olduğu yönünde bir haber yapılmıştı. Davamla, aynı dönemlerde, gazeteci Sayın Ahmet Şık'ın, ''İmamın Ordusu'' adlı basılması yasaklı kitabında, ben ve arkadaşlarımın mağduriyetimiz de konu edilmişti. O zamandan bu zamana, siyasi saflaşmalarda ve düzeniçi hesaplaşmalarda hayli bir değişiklik olsa da, biz ilerici gençlerin ve insanların yaşamlarındaysa pek bir değişiklik yaşanmadı. Meselâ Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, ''aynı yolda paralel olarak yürüdükleri'' insanlar siyasi hasım olunca, bizlerin de haksız cezalar aldığımız Yargıtay 9.Ceza Dairesi’nin onama kararını hemen açıklamasından sonra, eleştirel bir tutum takınıverdi.9.Ceza'nın, dairede tam değişiklik yapacaklar sırada kararını açıklamasını manidar bulduğunu belirtti. Dahası, kararın açıklandığı sırada eski emniyet müdürü Hanefi Avcı, kendinden emin ve rahat bir biçimde, -davadan ceza almışken- Habertürk televizyonundaki bir canlı yayın programında uzun uzadıya ''Cemaatin iflası'' adlı yeni bir kitabını yayına sundu. İlerleyen günlerde, Yargıtay 16.Ceza Dairesi'nin kararıyla,hakkındaki mahkumiyet kararının bozulduğu haberi basına yansıdı.Tüm bu olup bitenler devam ederken, hem Ak Parti ile hem de cemaatle ideolojik sorunu olan biz ilerici genç insanlarsa, âdeta kendi kaderimizle başbaşa bırakıldık.

Bugün itibariyle; Yargıtay'ın aynı davadan hakkımdaki bir başka suçlama olan ''Kişisel verileri hukuka aykırı şekilde ele geçirmek'' hükmünü bozması sonucunda bu davam İstanbul 1.Ağır Ceza Mahkemesi'nde yeniden görülmeye devam ederken; burada örgüt üyeliği ile ilgili andığım bir diğer karar, adil yargılanma ilkesine ters olması talebim nedeniyle, Ocak 2015'den bu yana Anayasa Mahkemesi'nde bekletilmektedir.

Bense bu satırları, Edirne F Tipi Cezaevi’nde haksız bir biçimde süren (3 Ekim 2009 - 12 Nisan 2011) uzun tutukluluğumdan sonra, 7 Mayıs 2016 itibariyle, gene '' kendi memleketimde'' fakat bu kez başka bir ''düşman kalesinden'' İzmir 1 no'lu F Tipi Cezaevi’nden yazıyorum.

Oysa Yargıtay'ın 24 Aralık 2014'deki bozma kararı nedeniyle, dava dosyam sadece göz ucuyla incelendiğinde bile ''kişisel verileri hukuka aykırı ele geçirmek'' suçlamasının o berbat iddianamedeki uçak kaçırma gibi sözde bir eylemle ilişkilendirilerek örgüt üyeliğine payende işlevi olarak konulduğu görülmektedir. Bu iddia, artık geçersizdir ve uydurma deliller olduğu yüksek mahkemece de teyit edilmiştir. Özetle, hem bu davanın yeniden görüldüğü İstanbul 1.Ağır Ceza Mahkemesi'nin hakkımdaki beraat kararını açıklaması,hem de 1,5 seneden beri AYM'de bekletilen kişisel başvuruma olumlu cevap verilmesi lazım gelmektedir."