17 Ağustos'un ardından: Neredeyiz?

17 Ağustos depreminin üzerinden 17 yıl geçerken, Türkiye hâlâ yeni bir depreme hazır değil. İnşaat Mühendisleri Odası, Türkiye'nin depremle imtihanına ilişkin kapsamlı bir açıklamada bulundu.

Haber Merkezi

17 Ağustos depreminin üzerinden 17 yıl geçti. 17 bin 480 kişinin hayatını kaybettiği, 23 bin 781 kişinin yaralandığı, 285 bin 211 ev ve 42 bin 902 iş yerinin hasar gördüğü depremin ardından Türkiye hâlâ başka bir depreme hazır değil. Marmara’da büyük bir deprem beklenirken, yapıların depreme hazırlıksız olması, 17 Ağustos’un ardından kalan hasarlı yapıların hâlâ kullanılıyor olmasına ilişkin İnşaat Mühendisleri Odası'ndan açıklama geldi.

İnşaat Mühendisleri Odası’nın 26 şehirde eş zamanlı yaptığı basın toplantısında İMO Yönetim Kurulu Başkanı Cemal Gökçe, Türkiye'nin depreme ne kadar hazır olduğuna ilişkin önemli açıklamalarda bulundu. Özellikle İstanbul ve çevre illerin yapılaşmanın güvenli olmadığına vurgu yapan Gökçe, İstanbul'un 7 ve üzeri bir deprem yaşamasının muhtemel olduğunu, kentin yapı stoğunun bu depreme hazır olmadığını ifade etti.

7 ŞİDDETİNDE DEPREM VE İSTANBUL...

“İstanbul 7 ve üzeri büyüklükte bir depremi mutlaka yaşayacaktır. Yapı stokunun büyük bir kısmının deprem güvenliği yoktur. Bu yapılar sadece yıkılıp yeniden yapılmamalı, ekonomik olarak yeni yapılacak bir yapının maliyetinin yüzde 45'ini geçmeyen yapılar da güçlendirilmelidir” diyen Gökçe, “Başta İstanbul olmak üzere birçok ilimizde yeni yapılar yapılmış olsa bile, 17 Ağustos 1999 depreminde var olan yapı stoku bugün de varlığını koruyor ve bu yapıların depreme karşı risk durumları devam ediyor” ifadelerini kullandı.

Binaların yapım aşamasında bilimle çalışmanın önemine değinen Gökçe “Mühendislik bilimi ve bilgisi dikkate alınarak üretilen yapılar depremlerde bir afet yaratmazlar. Ülkemizde bulunan yapı stoku genel olarak 6-6.5 büyüklüğünde olan bir depremde bile can ve mal kayıplarına neden oluyor” dedi.

Mühendislik biliminin kullanılmamasının geçmişten ders alınmadığını gösterdiğini dile getiren Gökçe “Her alanda ortaya çıkan kuralsızlık imar ve yapı alanında çok daha fazla görülmüştür. Kaçak ve mühendislik hizmeti almadan oldukça fazla sayıda yapı üretilmiştir. Mühendislik uygulamaları birer formaliteye dönüştürülmüştür. 17 Ağustos Depreminin ortaya çıkardığı ağır bedelden yeterince ders alınmaması, 2011 yılında yaşamış olduğumuz Van-Erciş Depremi`nin acı yüzüyle bir kez daha gün yüzüne çıkmıştır” dedi. Gökçe sözlerine şöyle devam etti:
 

ESAS SORUN DEPREM DEĞİL ÖNLEMSİZLİK

“Sorun depremin kendisinde değil, depreme dayanıklı yapı üretilmemiş olmasında yatmaktadır. Deprem yönetmeliklerini dikkate almadan üretilen projelerin ortaya çıkardığı yapılar sorunlu yapılardır. Ayrıca yapı üretim sürecinde yeterli ölçüde denetlenmeyen yapılarda güvenli yapılar değildir.

17 Ağustos 1999 depremi ve daha sonra yaşamış olduğumuz depremler yapı stokumuzun deprem güvenliklerinin olmadığını ortaya koymuştur. Gölcük Merkezli Doğu Marmara Depremi`nde yapılarımızın %6`sı yerle bir olmuş, %7`si ağır hasar almış, %12`si de orta ölçekte hasar alarak oturulamaz hale gelmiştir. Bu depremde yaklaşık olarak 340 bin yapı önemli ölçüde hasar görmüş veya yerle bir olmuştur."

İSTANBUL HER TÜRLÜ AFETE AÇIK

Özellikle İstanbul üzerinde yürütülen rant yarışının şehri ve çevresini doğal afetlere karşı korumasız hale getirdiğini belirten Gökçe “Ne yazık ki rantı yüksek İstanbul`da gerçeklerle yüzleşerek planlı ve yaşanabilir bir kent ortaya çıkarmak yerine deprem başta olmak üzere birçok afete açık bir İstanbul yaratıldı. Yok sayılan yapı stokunun deprem riski taşıması sorunu 'deprem odaklı kentsel dönüşüm aldatmacası' ile inşaata dayalı ekonomik model sürdürülerek, depremin kendisini hatırlatması başka bir depreme kadar unutuldu” dedi.

KENTSEL DÖNÜŞÜM SADECE FİZİKSEL ÖLÇEKTE ELE ALINAMAZ

Kentsel dönüşümün yanlış şekilde yapıldığını vurgulayan Gökçe, sözlerine şöyle devam etti:

"Kentsel dönüşüm konusu sosyal, ekonomik, fiziksel ve psikolojik faktörlerin bir bütünlüğü içinde ele alınmalıdır. Kentsel dönüşüm sadece fiziksel mekan çerçevesinde ele alınamaz. Sosyal adalet, sosyal gelişim, sosyal bütünleşme, tarihi ve kültürel mirasın korunması, zarar azaltma ve risk yönetimi ile birlikte kapsamlı ve bütünleşik bir şekilde ele alınmalıdır. Gerek TOKİ`ye devredilen, gerekse özelleştirme kapsamına alınarak özelleştirilen ve yapılaşmaya açılan kamu arazi ve arsalarının tükenmesi, yeni inşaat yapılacak boş alanlar bulmayı gündeme getirdi. 6306 Sayılı Afet Riski Altında Bulunan Alanların Dönüştürülmesi Yasası çıkarıldı. Bu yasa ortak akıldan ve estetikten, yaşanabilirlikten ve sürdürülebilir bir yaşamı hedeflemekten oldukça uzaktır.

İSTANBUL’DAKİ ASKERİ ALANLARIN AKİBETİ

İstanbul’da bulunan askeri alanların kapatılmasının tamamen rantla alakalı olduğunu söyleyen Gökçe “İstanbul`da bugün boş alan ve yeşil alan yok denecek kadar azalmış durumda. Askeri alanlar ve mezarlıklar hava alma koridorları olarak kaldılar. Arazi mülkiyetinin %10`unu askeri alanlar oluşturuyor. Bu alanların bir kısmı orman niteliğini korudukları için henüz yapılaşmamış durumda. 540 bin hektar alana sahip İstanbul`da bu arazilerin yaklaşık 56 bin hektarlık kısmı askeri alanlardan oluşuyor. 15 Temmuz darbe girişimi sonrası askeri alanların, kent dışına çıkarılacağının açıklanmış olması kent yağmasından önemli paylar alan çevrelerin iştahını kabartmaya başladı” şeklinde konuştu.