Post-truth bir virüs hikâyesi: Korona günlerinde spor

Koranavirüs tehlikesi nedeniyle 24 ülkede spor müsabakalarını durdurma ve ligleri askıya alma kararı alındı. Ülkemizde henüz muğlak durumda olan sporla ilgili kararlar, şimdilik seyircisiz oynama adı altında resmileştirildi. Topyekûn bir halk sağlığı anlayışının yer almadığı, sadece 'kalabalıkta kalmayıp, el yıkama teknikleri öneren' bireysel bir tedbir paketi, sporda da kendini…

soL - İsmail Sarp Aykurt

Gerçek ötesi zamanlar yaşadığımız iddia ediliyor ya, aslında gerçekliğin tam da yerindeyiz. Kapitalizmin en gerçek akılsızlıklarının yaşandığı çağımızda gerçekleri bükmek yeni bir yöntem olarak pazarlanıyor. Ve buna uyum sağlamamız bekleniyor. Korku ve yalanın egemenliğinin doruğuna çıktığı günlerde koronavirüs bir farkındalığı tetiklerken, diğer yandan kolonya bağımlılığına varmaya ya da "ev tipi bir cezaevi"ne de koymaya çalışıyor bizi. Marksist psikolog Dieter Duhm diyor ya, “Korkuya karşı en genel savunma mekanizması, uyum sağlamaktır” diye; işte bunu kırmak için ise en güzel zamanları yaşıyoruz. 

Spor da bundan asla geri kalmıyor, futbolcular karantinaya alınıyor, büyük turnuvaların akıbeti tartışmaya açılıyor. Türkiye’de ise "inşallahlı" temenniler birbirini kovalıyor.

Ardı ardına yeni haberler geliyor. Son bir değişiklik yaşanmadıysa şayet, tam 24 ülke koronavirüs önlemleri kapsamında spor müsabakalarını durdurma ve liglerini askıya alma kararı almış durumda. Bu ülkelerden birisi ise Türkiye değil… 

Ülkede henüz muğlak bir durumda olan bu kararlar, şimdilik seyircisiz oynama adı altında resmileştirildi. Topyekûn bir halk sağlığı anlayışının yer almadığı, sadece "kalabalıkta kalmayıp, el yıkama teknikleri öneren" bireysel bir tedbir paketi, sporda da kendini göstermiş durumda. Ancak tek bir farkla… Seyirci denen kalabalık kitle stadyumlardan uzak tutulsun, sporcular ve diğer çalışanlar ise koronavirüs kapabilsin! Bu doğal olmayan serbesti, bir diğer taraftan da psikolojik bir ablukayı dayatmış durumda. Sadece futbolda değil, birçok alanda maçlar ertelenir, ligler askıya alınır ya da seyahatler yasaklanırken Türkiye neden bu durumdan bağışıkmışçasına tavır alıyor? Önlem alınıyor gözükse de burada çok büyük eksiklikler göze çarpıyor.

KORONA GÜNLERİNDE AŞK: "ŞİFRELİ" GÖRÜŞMELER

Bir süredir sözü edilen maçların şifresiz yayınlanma durumu hakkında burunlara yine pis kokular geliyordu. Duruma iki açıdan yaklaşmak olanaklı görünüyor. BEIN Sports ile TFF ve Bakanlık nezdinde gerçekleşen zımni toplantıda karar vermedeki gecikme dikkatleri çekmeyi başardı. Kapitalist spor medyasının, ana akım içerisinde çok büyük bir payının tartışmasız sahibi olan BEIN Sports grubu iki durumdan rahatsızlığını gizlemiyor. Bunlardan birisi, bu sermaye grubunun maçların gelir durumları göz önüne alınarak seyircisiz oynanma durumundan duyduğu rahatsızlık iken, diğeri ise nerdeyse yüzde 70 civarına gelen kaçak yayın izleme furyasının adeta kurumsallaşması… Bu rahatsızlıklar akıllara kimi talepleri de getirmiyor değil. Konuşulanlar arasında olduğu söylenen pazarlıklar, BEIN Sports grubunun maddi kaybın giderilmesi talebi, istenen uzun vadeli ayrıcalıklar ve bunların garantisi… BEIN Sports ve Bakanlık korona günlerinde aşk arıyor! 

Maçlar şifresiz yayınlanacak algısı ortaya salınmışken ve fakat şifreli yayın akışı devam ederken şu zamanlarda "Ligler neden ertelenmiyor?" sorusunu sormak oldukça olağan görünüyor. Çünkü anlaşılıyor ki, Türkiye’de virüsün yayılmaması ve alınacak önlemlerin genişletilebilmesi için Katarlı bir patron ve sermaye grubu ikna edilmeye çalışılıyor. Bakanlık yeni sözler verme telaşında iken, sermayedarlar da gelirlerinin peşinde belli ki. Ne farkı var maske ekonomisinden, kâr peşinde koşan ilaç sanayisinden ya da karaborsa kolonya tüccarlarından? Daha sezon başında gelirler açısından memnun olmadığı Türkiye piyasasından çıkmaması için özel önlemler alınan yayıncı kuruluş bu kez işi sıkı tutuyor!

Oysaki yeteneğinden dolayı hızlıca vatandaşlığı verilen basketbolcu Larkin’den, Bobby Dixon’a, Trabzonsporlu futbolcu Obi Mikel’den, Galatasaraylı Muslera ve Falcao ile teknik direktörlere kadar herkes endişeli ve güvensiz. Anlaşılan o ki Bakanlık ve TFF durumu kavrayamıyor da değil ancak belli ki yönetemiyor! Çaresizlik sirayet ediyor ve bu da açıklanamıyor. Öte yandan bir iddia da eşlik ediyor bu duruma. Bilim Kurulu'nun aldığı "seyircisiz" oynama kararının "geçici" olduğu ve Süper Lig, TFF 1. Lig, basketbol ligi maçları başta olmak üzere tüm müsabakaların 27. hafta itibarıyla süresiz bir ertelemeye konu edileceği söylentiler arasında. "Bu hafta koronavirüs sınanıyor, haftaya duruma göre bakacağız" demek bu… Ekleyeyim, taraftar gruplarının sahada olmasa da saha dışında nerelerde, nasıl, hangi şartlarda ve kaç kişi ile bulunduğu, takım uğurlamada neler yaptığı da incelenirse çok daha büyük önlemlere gereksinildiği aşikâr. Ancak oraya gelene kadar, daha çok yapacak şeyimiz var. İlave olarak, koronavirüsün önümüzdeki süreçteki olası yaygınlık hızı sporu daha derin bir girdabın içine çekecek gibi gözükmekte.

SEYİRCİ YOK, PEKİ YA DİĞERLERİ?

Sporcuların ve medya çalışanlarının, hakemlerin ya da diğer saha görevlilerinin sağlıklarını önemseme ve genel önlem konusunda sınıfta kalmış bir yaklaşım, sahalarda var olabilecek koronavirüs tehlikesine bu insanları kobay olarak kullanarak mı bir çözüm öneriyor yoksa? Maçlara çıkan, çıkacak olan sporcu ve hakemlerden tutun da diğer sayısız görevliye uygulanması gereken tanı testlerinin varlığına, akıbetine dair bir tek ve doyurucu bir gündemin bile oluşmadığı ülkede, seyircisiz oynanan maçlardaki gelirlerin durumu ilk tartışılanlar listesinde zirveye oynuyor. "Bir kerelik de maç izlemesinler yahu" denemez ya, "Stada gelmiyorlarsa evden de izlemesinler" deniyor bir de. Diğer taraf ise "Bari iki derbi maçını şifresiz verseydiniz" diye yalvarıyor. Ancak bunun da gerçekleşmediği görüldü.

Kapitalizmde virüsün ne ve nerede olduğunu idrak etmek gerçekten zorlaşıyor…

Bu noktada, bir parantez daha açmak gerekiyor. Ülkede ilk vakanın resmi kanallar yolu ile duyurulmasının ardından ortaya çıkan panik havası, spor ikliminde de bir korkuyu teşvik etmiş durumda. Spor salonları "dezenfektan izinleri" isterken karşılıklı güvensizlik ortamının ne derece arttığı da kendiliğinden kanıtlanıyor. Stadyumlar, spor salonları, kulüp binaları, takım kafilesini taşıyan otobüsler, tesisler ve diğerleri… Kapitalizmin kendi kirinden görünmeyen alanları ne hikmetse temizlenmek için bizden icazet bekliyor! Korkuyu ise güvensizlik tetikliyor. Salonlar kapatıldı, tribünler kapatıldı ve fakat yeşil sahalar antivirallerle ayakta tutuluyor!

Hâlâ yurtdışında ya da yurdun çeşitli yerlerinde devam eden kimi turnuvalar da gözden kaçmamalı. Yurtdışından gelenler ile yurtiçinde yer alanların çelişkilerle dolu viral yaşamı sadece el yıkama ve kalabalık alan alerjisi ile "hallolmaya" itiliyor. Bakan da diyor ya, "Son 14 gününü doldurmayanlar takip ediliyor."

14 gün önce ne ise 14 gün sonra da o…

Piyasa düzenini sorgulamaz ve değiştirmezsek, bize vaat ettikleri değişmiyor. Salgın, savaş, soygun…

Tam da bu gerekçeyle panik hali ile eve tıkılmak, yığınak yapmak reddedileceği gibi, önlem almanın da tüm ve tam gerekleri yerine getirilmeli. 

Sporda çelişkiler artıyor. Var olan panik havası, yöneten kurumlar için kontrollü bir panik düzeninin kurgulanmasına dayanak ediliyor. Salgının yarattığı toplumsal atmosfer ve bilgi kirliliğinin ulaştığı seviye, spor endüstrisinin neden bir endüstri olarak kavranması gerektiğini deşifre ediyor. Bilinçli bir çaba da eşlik edince buna, spor alanı kapitalist komplo teorileri ile hakikat-ötesi (post-truth) söylemler arasında sıkışıyor. Bir yanda ada alan zenginler, C. Ronaldo’nun açtığı hastaneler; diğer yanda "ellerinizi yıkayın" çağrısı altında ellerini yıkayacak suyu ya da sabunu bulamayan fakir insanlar… 

Salgın, önlenmesi için azami çabanın gösterileceği en kritik evresinde bizzat yöneten sınıfların kârlarında azalma olmasın diye riskli bir yola sokuluyor. Spor baronları da gelirlerinin peşinde, virüsün katkısını bekliyor.

Oysaki virüs ve tüm insanlar diye bir taraf yok. Emekçiler ve fakirler hedef haline geliyor.

Biz ise soruyor ve merak ediyoruz:

Madem önlem aldığınızı iddia ediyorsunuz, tüm ligler neden süresiz ertelenmiyor? İnsanlar neden riske ediliyor?