Metin Kurt 70 yaşında: Eski günlerdeki gibi...

'Bana yakışan Türkiye Komünist Partisi’dir, boyun eğmeyenlerin partisidir' derken, o zamanda da şimdilerde de kendisini ayırt etmeyi başarmıştı düzenin bütün kirinden, pasından, çamurundan, Arda’sından, Emre’sinden, Volkan'ından, Fatih'inden... Bugün Metin Kurt'un 70'inci doğum günü...

İsmail Sarp Aykurt

Bazı örnekler vardır, kazanılan kupa ya da başarılarıyla övünür, hoyratça harcanmış para ya da lumpen yaşamlarla bilinirler belleklerde. O kişilerin yerine başkalarını koymak, yerleştirmek alabildiğine kolaydır. Sistem işine yaradığı kadar alır, geriye ise tüketilmiş yaşanmışlığın ardında koskoca bir sefalet tortusu kalır. Futbol oynamaya benzemez ama bu, futbol oynayabilmek de tek başına yetmez hatırlanmaya hâlbuki. Herkesin muhakkak bir ömrü vardır.

Ancak diğerleri için böyle değildir olanlar. Bu izlerin dokusunda adanmışlık, mücadele ve inanç vardır ideallere; yaşamlar kalıcılık kazanır ve onları bizzat o kişiler canlı tutarlar, yıllar geçtikçe eskimez, güçlenirler.

İşte Metin Kurt, geride bıraktığı kısa ve hızlı yaşamını, komünist mücadeleye adayarak yaşamını anlamlı kılan bu büyük karakterlerin, o "eskimeyen ve güçlenen" anlatıların başında geliyor. 

Metin Kurt taraf olmaktan korkmuyor, tarafını belli etmekten de... İsyanı henüz küçükken başlıyor.  Futbol oynama konusundaki isteğini kimse engelleyemezken yeteneği de dudak ısırtıyor. Öyle bir rüzgar gibi geçtiği yarı saha çizgisini, lakabını ‘Çizgi Metin’ yapacak kadar hatırlara yerleştirebiliyor.

Öyle kolay da olmuyor hani, o dönemleri, yaptığı koşuları anlatıyor. İnatçılığını ve çelikten iradesini:

“Yıldız yokuşunda belediye otobüsleri ile yarışıyordum, Beşiktaş’tan Etiler sapağına kadar... Otobüs duraklarda durup yolcu indirip bindirdiklerinde duruyor, nefes alıp vererek kültür fizik hareketleri yapıyordum. Hareket ettiğinde yine yarış başlıyordu, gelecek durağa kadar. Etiler sapağına dek süren bu yarış, o noktadan sonra aşağıya Beşiktaş’a doğru devam ediyordu. Artık otobüs şoförleri bile tanıyordu beni. Seneler sonra Galatasaray’da oynadığım zamanlarda da bu yöntemi yine aynı güzergahta kullandım. Bir gece durakta duran otobüsün camından başını çıkartan bir şoför  beni tanıyıp 'Yine eski günlerdeki gibi, değil mi Metin?' diye sordu."

Metin Kurt o amatör ruhunu hiç kaydetmesi ve bunu mücadele bayrağı olarak elinden hiç indirmedi. O, sporun ve spor emekçilerinin kurtuluşunun sermaye düzeninden çıkmakla, emekçiye ve sporcuya düşman bu düzenin yok edilmesi ile mümkün olabileceğini görebilen ender sporculardandı. Türkiye’deki spor sendikası fikrinin en önemli virajında direksiyondaydı. Fikirleri attığı gollerden, şampiyonluklardan, envai çeşit prestij ya da milyonlarca liradan öncelikliydi.


Ben dünyayı ellerinde tutan ve değiştirecek olan emekçi kitlelerinin arasındaki yerini almam gerektiğini anladım diyordu. Anlamış ve harekete geçmişti.

Yazıyor, anlatıyor, tavır alıyor; gerektiğinde mücadelesi için vazgeçebiliyordu. Vazgeçemediği tek şey inandığı doğrular ve onu temsil eden biricik düzen sosyalizm oldu.

“Bugün bizler ilan ediyoruz ki, bundan böyle hiçbir top emekçilerin kalesine girmeyecek. Bugün bu maç, AKP ile emekçi halkımız arasındadır. Sinmeyeceğiz, susmayacağız, seyirci kalmayacağız, bu maçı alacağız!"

Karşısına almaktan çekinmiyordu. Örgütlü olmanın bilincinde bir spor emekçisi olarak çareyi düzen içinde değil, partisinde aramayı seçti.

2011 yılında Metin Kurt,  için özel bir dönemin açıldığı 500 bin boyun eğmeyen arayan Türkiye Komünist Partisi’nin milletvekili adayı idi artık.

Yoldaşımızdı!

“Bana yakışan Türkiye Komünist Partisi’dir, boyun eğmeyenlerin partisidir” derken o zamanda da şimdilerde de kendisini ayırt etmeyi başarmıştı düzenin bütün kirinden, pasından, çamurundan, Arda’sından, Emre’sinden, Volkan'ından, Fatih'inden...

Nasıl doğum günü ise bugün, partili olduğu gün de belki yepyeni bir doğum günüydü.

Doğum günün kutlu olsun Metin Kurt!

"Yine eski günlerdeki gibi" mücadele ediyoruz birlikte...