soL (HABER MERKEZİ) Dünyayı dolaşan yük gemilerinin ömrü yaklaşık olarak 20-25 yıl. Belli bir ömrü aşan gemilerde tamir ve bakım masrafları artarak, o geminin işletilmesini ekonomik bakımdan verimsiz kılıyor. Bu nedenle yaşlı gemiler hurdaya çıkarılarak bir tür geri dönüşüm sürecine sokuluyor.
Sökmek yapmaktan da zor
Fakat hurda gemilerin sökülüp parçalara ayrılması, geminin inşasından daha zor. Sac levhaların çekiçle vurularak, halatlarla çekilerek tek tek gövdeden ayrılması gerekiyor. Bunun standartlaştırılıp seri hale getirilmesi hemen hemen imkansız bir süreç. Gemilerde yalıtım maddesi olarak kullanılan asbest ise, kanserojen olması nedeniyle gemi sökümünün en tehlikeli yönünü oluşturuyor.
Asbestli gemiler Türkiye'de sökülüyor
Geçen yüzyılın sonuna dek, gemi sökümü İngiltere ve ABD gibi endüstrileşmiş ülkelerin limanlarında yapılmaktayken bu iş artık Pakistan, Bangladeş, Hindistan, Çin ve Türkiye gibi ücretlerin düşük olduğu, çalışma güvenliği ve çevre koruma önlemlerinin alınmadığı ülkelere kaydırılmış durumda. Türkiye de, kanserojen olması sebebiyle asbest kullanımını yasaklayan ülkelerin asbest içeren gemi söküm işlerinin yönlendirdiği ülkelerden biri.
Hindistan ve Bangladeş'in "parlayan sektör"ü
Gemilerinin geri dönüşümünü yıllarca kendi ülkesinde yapmış olan Amerikan donanması, artık hurdalarını Hintli ya da Bangladeşli gemi söküm patronlara satıyor. Tüm dünyanın gemileri birkaç ülkede söküldüğü için, bu ülkelerde gemi sökümü "parlayan" bir sektör: çok iş var, çok kâr var. Ancak bu kâr, sadece gemi söküm ve hurda patronları için.
Bangladeş'in Çittagong şehrinde, kıyı boyunca faaliyet gösteren 7 farklı şirket var. 35 yıldır petrol tankerleri de dahil dünyanın en büyük gemileri burada sökülüyor. Geminin omurgasından elde edilen metal yeniden işlenerek çelik hammaddesi haline getiriliyor. Kapı kollarından klozetlere kadar gemide bulunan tüm parçalar sökülerek hurdacılara satılıyor. Hatta tankerlerin dibinde kalan petrol bile süzülerek satılıyor.
İşverenlerini hiç tanımadan ölüyorlar
Uluslararası Metal İşçileri Federasyonu'nun raporuna göre, Hindistan'da gemi söküm işçileri ya günlük ya da aylık olarak işe alınıyor. En iyi ücreti alanlar, geminin üzerinde çalışıp gazlı kesicilerle gemi gövdesini dilimlere ayıranlar. Bu kişiler aynı zamanda, işçilerin patronla yaşadıkları anlaşmazlıkları çözme görevini de üstleniyor. Zira işçiler, işverenlerini hiç tanımıyorlar bile.
Yazılı bir sözleşme olmadığından, işçiler gerekçe gösterilmeksizin işten atılabiliyor. Çalışma saatleri düzenli bir plan izlemiyor. Kaza ve yaralanma durumlarında, işveren genellikle işçinin hastaneye sevk edilmesini sağlıyor ve tedavi masrafını ödüyor. Ancak patron, çalışma koşullarından kaynaklanan kronik hastalıkların tedavisiyle ilgilenmiyor. Ölen yakınından dolayı tazminat alabilen aile de yok denecek kadar az.
Asbestli barakada uyuyorlar
İşçilerin çoğu, söküm tesisinin hemen dışında, sac parçaları, suntalar ve asbest levhalardan kurdukları barakalarda 4, 8 ya da 12 kişi birlikte kalıyorlar. Aydınlatma, su ve tuvalet gibi temel imkanları bulunmuyor. Sabahları barakalarında uyanan işçilerden yoğun bir öksürük sesi yükseliyor. İşçilerin sadece %6'sı, para birleştirip kiraladıkları bir evde kalabiliyor. Çoğu işçi evli ama ailesinden uzakta yaşıyor. %36'sı okuma yazma bilmeyen, çok azı lise mezunu olan işçiler, başka yerde iş bulamadıkları için hiç tanımadıkları bu yerlere göçüyorlar.
Hindistan'da gemi söküm tesislerine bir yabancının fotoğraf makinesi ile girmesi çok zor. Patronlar, yaşanan her şeyin burada kalmasını, buradan dışarı taşınmamasını istiyor. Alang şehrindeki bir gemi söküm alanı üzerine yazılmış, The Başltimore Sun'da yayınlandıktan sonra 1998'de Pulitzer ödülü alan bir makale ise, çok şey anlatıyor:
"Burası tümüyle bir gemi söküm şehri. Kıyı şeridi, dev gemi hurdaları ve daha ufak parçalara ayrılmakta olan hurda kütleleriyle kaplı. İşçiler çıplak ellerinde balyozlarla, çelikten yapılma canavar leşlerini dövüyorlar. Kırılmış dizler, ezilmiş parmaklar, parçalanmış kafatasları, yanmış bedenler, sıtma, kolera, dizanteri ve verem, burada alışıldık manzaralar."
"Elden ne gelir, alınyazısı..."
On yıldır ekmeğini gemi sökümünden çıkaran 32 yaşındaki Shahade Ram, burada çalışan herkesin sürekli ölüm korkusuyla yaşadığını söylüyor: "Çok şükür şimdilik başıma bir şey gelmedi. Ama o kadar çok ölüm gördüm ki. Gözümün önünde belki yüz kişi ölmüştür. Elden ne gelir, alınyazısı..." Bu yaklaşım, hemen herkesi esir almış gibi görünüyor.
Vakis-T adında bir Yunan gemisi sökülürken "kaza" geliyorum diyor. 38 yaşındaki Shiv, olay anına tanık olmuş: "Ben birkaç metre uzaktaydım, hatta en son onlara 'elinizi çabuk tutun, artık bu işin bitmesi lazım' diyordum ki, gövdeden koca bir parça koparak düştü. Altında kalan üç kişi başından yaralanıp orada öldü. Hiçbirinin kaskı yoktu." Bir iş müfettiş "Tanrının işi, elimizden hiçbir şey gelmez" diyor. "Bu olay beni de çok üzdü, ama ben daha beter kazalar gördüm, bir keresinde 15 kişinin bir arada öldüğünü görmüştüm." Shankar adında bir işçi omuz silkip "Ölüme davetiye çıkaran kendileriydi" diyor.
"Öfkemi kime yöneltebilirim ki?"
Başka bir işçi, Sita Ram ise "O parçanın düşeceği belliydi, eklem yeri iyice çürümüştü, ustabaşının daha dikkatli olması gerekirdi" diyor. Ama çoğu kişinin sesini çıkaracak hali yok. "Alang, ölüler şehri gibi. Nefes alan, yürüyen ölülerle dolu burası." Alang'daki tek ambulansın şöförü, Bhavnagar'daki hastaneye her gün, bazen iki kez gidip geldiğini söylüyor.
26 yaşındaki Sanjay'a neden bir işte çalışmadığı sorulduğunda sol elini gösteriyor: iki parmağı eksik. "Böyle olmamalıydı, kızgınım ama öfkemi kime yöneltebilirim ki?" 14 yıldır burada çalışan Shive ise şunları söylüyor: "Bütün yük biz işçilerin omzunda, patronlar hiç risk almıyor. Burada bir günde yirmi kişi dahi ölse, hiç umurlarında olmaz."