"Ülkemi değil yönetenleri lanetliyorum..."

Kemal Türkler cinayetinin tanığı ve Türkler’in kızı Nilgün Türkler, devletin davayı zaman aşımına uğratmak için elinden geleni yaptığını belirterek, “Devlet katili Kemal Türkler cinayeti davasından kurtarmanın yolunu seçmiştir” dedi.

1 Aralık’ta görülen duruşmada Yargıtay yolu açık bırakılarak zaman aşımı gerekçesi ile düşen Kemal Türkler cinayet davası sonrasında yaptığı açıklamalarla davanın nasıl bu noktaya getirildiğini gözler önüne seren Nilgün Türkler Soydan, bu işin peşini bırakmamaya kararlı olduklarını belirtti.

Devletin katil olduğu tescillenen Ünal Osmanağaoğlu’nu koruduğunu açıkça ilan ettiğini söyleyen Nilgün Türkler Soydan, “Eskiden ‘AİHM’e gitmek zorunda kaldığımda üzülürüm’ derdim hep. Ama 1 Aralık’tan itibaren üzülmüyorum. Eğer devlet benim babamın katilini cezalandırmıyorsa, benim teşhisime ve Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun kararına rağmen. Katil olduğu tescillendiği halde, bunu sağlamıyorsa devlet, o zaman devleti AİHM cezalandırdığında ben hiç üzülmeyeceğim” dedi.

“Devlet katili niye korur?”
Nilgün Türkler şunları anlattı: Babam Kemal Türkler’in öldürülmesinden önce, deneyimli koruma polisinin alınıp deneyimsiz birinin verilmesi ve devamında öldürülmesi, yıllarca ailenin dava açmasına izin verilmeyişi, 1999 yılında katil Ünal Osmanağaoğlu’nu avukatımız Rasim Öz’ün özel çabaları ve tanıdığı Emniyet görevlileri aracılığı ile yakalatması… Yakalandığı esnada Ünal Osmanağaoğlu’nun devletten ihale ile aldığı bir milli parkta yedi yıldır işletmecilik yapıyor olması… Ünal Osmanağaoğlu’nun yakalanmasının ardından, 99’da benim birebir tanıklığıma rağmen 11 yıl boyunca zaman zaman harcırah yok, bugün beli ağrıyor, bugün başı ağrıyor denerek, keyfi davranılması… Ondan sonra mahkeme başkanının da bu doğrultuda davranabilmesi…

Bütün bunlar beni şu sonuca götürdü: Katil korunuyor. Katili kim koruyabilir, devlet koruyabilir. Devlet niye korur? Bu cinayeti devlet işlettirmiştir. Dolayısıyla devlet kendi işlettirdiği cinayeti maşa olarak tetikçi olarak kullandığı adamı da korumak istemiştir. Ama hasbel kader yakalandığı için davanın zaman aşımına uğratılması için devlet yardım etmiştir. Böylece katili Kemal Türkler cinayeti davasından kurtarmanın yolunu seçmiştir diyebiliriz.

“İnsanlık suçu zaman aşımına uğramaz”
1 Aralık’taki duruşmada zaman aşımı nedeniyle davanın ortadan kaldırılmasına karar verilirken ki zaman aşımına uğraması için her türlü yol denendi. Her duruşmada bir gerekçe uyduruldu… Hakim değiştirildi, gelen bir şey bilmiyorum dedi… Öteki duruşmada yardımcı hakimin yerine birini oturttular. Gelenin haberi yok davadan, ben yarım saat önce geldim bu davaya gireceğimi öğrendim diyor. Yani Kemal Türkler cinayeti gibi bütün ülkeyi, yurtdışını bile meşgul eden bir olayın davasına koydukları hakim bir şeyden haberim yok diyor.

Geçiştirme yöntemleriyle zaman aşımına sokmak için ellerinden gelen her şeyi yaptılar. Kemal Türkler sokakta yürürken öldürülmüş bir adam değil. Türkiye işçi sınıfına mal olmuş bir liderdi. Dolayısıyla onun öldürülmesi bir insanlık suçudur. İnsanlık suçu zaman aşımına uğramaz . O nedenle zaman aşımı uygulamasının Kemal Türkler cinayeti davası için uygulanmaması gerekiyor, ama uygulandı.

“Ünal Osmanağaoğlu’nun katil olduğu tescillenmiştir”
Gözden kaçırılmaması gereken ve altının çizilmesi gereken başka bir nokta var. Bu davada Ünal Osmanağaoğlu Kemal Türkler’i öldürmekten beraat ettirildi mahkeme heyeti tarafından. Bu beraat yargıtaydan döndü. Üçüncü kez Yargıtay Genel Ceza Kurulu’na gitti. Yargıtay Ceza Genel Kurulu beraate ‘hayır’ dedi. Kararı geri gönderdi. Yargıtay Genel Ceza Kurulu babam Kemal Türkler’in katili olduğunu tescilledi. O karar geldiğinde yerel mahkeme babamın davasının görülmekte olduğu 2. Ağır Ceza Mahkemesi uymak zorunda oldukları için o kararı onayladı. Dolayısıyla Ünal Osmanağaoğlu’nun katil olduğu tescillenmiştir.

“Dava ortadan kalktı demiş oldular”
Zaman aşımı olduğu için dava düştü dediler. Dolayısıyla dava ortadan kalktı demiş oldular. Ama Yargıtay Ceza Genel Kurulu zaten Ünal Osmanağaoğlu’nun babamın katili olduğunu tescil etmişti. Bunun özellikle altını çiziyorum. Bu karar Yargıtay yolu açık bırakılarak alındı.
Yargıtaya bir kez daha başvuracağız. Ama aynı zamanda o başvuru ile birlikte, ceza verilmiş olsaydı da dava 30 yıldır sonlandırılmadığı için yapacağımız şey yine AİHM’e gitmek olacaktı.

Hem babam öldürüldüğü için, hem bir şey yapmayan devleti şikayet etmek için, gerekli zamanlarda gerekli dosyalar gerektiği gibi incelenmediği için AİHM’ne bir her durumda gideceğiz.

Kimler ceza aldı?
Babamı öldürenlerden Abdülsamet Karakuş ve Aydın Eryılmaz Sıkıyönetim Mahkemeleri zamanında yargılanıp hüküm giydiler. 12şer yıl almışlardı yatıp çıktılar. Aynı davada İsmet Koçak’ta yargılandı. İsmet Koçak beraat ettirildi, o arabayı kullanan kişiydi. Ünal Osmanağaoğlu daha önceki davalarda yargılanmadığı için onun davası bugüne kadar devam etti. Kaçaktı o zaman.

Bahçelievler katliamından yedi hükmü var Osmanağaoğlu’nun Haluk Kırcı’nın eylem arkadaşı… Dolayısıyla Abdullah Çatlı’nın. Belki o diğer ikisine göre – Karakuş ve Eryılmaz- daha kıdemli olabilir(!) Olay anındaki zaten öldürücü kurşunları vurması da bunun göstergesi olabilir. Belki Ünal Osmanağaoğlu’na da Haluk Kırcı’ya, Mehmet Ali Ağca’ya hazırlandığı gibi bir gelecek hazırlanıyordur. Hiç olmazsa bir tane cezası eksik olsun deniyordur.

“Kamuoyu tepkili”
Kamuoyu vicdanını yerle bir ettiler. Arayan insanlar bana davamızla ilgili soru sormaktan ben de hala bitmedi demekten utanır haldeyim. İnsanlar isyan halindeler, nasıl bir memlekettir burası, nasıl bir devlet yönetiyor bizi?… 30 sene önce olmuş bir olay, 30 senedir hala hiçbir birimde düzelme olmaz mı? Bir el atan olmadı… Televizyon programlarındaki sunucular, yorumcuların gösterdikleri ilgi aslında kamuoyunun tepkisinin bir göstergesidir.

Kemal Türkler tehdit ediliyor muydu?
Öldürüldükten sonra tehdit aldığına dönük daha çok şey duyduk. Hem özel kaleminden hem çalışma arkadaşlarından öğrendik. Ama hiçbir zaman onun ağzından böyle bir şey duymadık. Babamdan dört gün önce 18 Temmuz’da Nihat Erim öldürüldü. Babamın öldürüldüğü gün Nihat Erim’in cenazesinin kalktığı gündü. Biz O’na ‘bugün işyerine gitme’ dedik. O da ‘akıllarına koydularsa bir ordunun içinde bile öldürürler’ dedi.

‘Dikkatli olun, kapıyı kim o demeden açmayın. Eğer öldürülürsem cenazemin hemen arkasında siz yürüyeceksiniz. Başınız yukarıda olacak, yerde olmayacak. Kimseye göz yaşınızı göstermeyeceksiniz’… Bunlar vurulmadan bir gün önceki sözleri…. Arabasını da kendisi kullanırdı.

“Cinayete bire bir tanık oldum”
Babam öldürüldüğünde 18 – 19 arasıydı yaşım… Babamla her gün sendikaya gidip gelirdim. Babam ablam ve beni üniversiteye göndermedi. Babam bana ‘Benim yanımda yetişirsin sendikada’ dedi. O’nun yanına gidip geliyordum. Ben İngilizce okumak istiyordum, gidemediğim bölümdü. Babam beni İngilizce kursuna yazdırdı sendikanın yakınında. Oraya gidip geliyordum. Ama o gün benim liseden bir arkadaşım evlenmişti. Onun evine gidilecekti toplu halde o nedenle evde kalacaktım.

Babamla sabah konuştuk balkonda. Daha sonra O çıktı gitti. Ben de balkondan bakıyorum. Arabaya bindi, polis yanına bindi. Arabayı hafif çalıştırır gibi oldu, kaymıştı araba yani… Çapraz ateşe aldılar. Üçlü çapraz ateş açıldı. Sonra bu Ünal Osmanağaoğlu bakıp tekrar bir daha taradı. Sanırım o anda yaşadığını hissettiği ya da gördüğü için… Ben yanına indiğimde babamın hala gözleri açıktı, yaşıyordu. Herhalde bilinci yerinde değildi…. Vücudundan oluk halinde kan akıyordu. Ama yaşıyordu… Arabadan çıkardılar. Ondan sonra üç kere derin nefes aldı, gözleri açıktı kapattı. Arabaya koydular, yüz metre sonra ölmüş. Cinayete bire bir tanık oldum.

Ben Ünal Osmanağaoğlu’nu ilk duruşmada teşhis ettim. O’nu tanıyorum, O da beni tanıyor. O yüzden benim gözüme bakmıyor. O’nun öldürdüğü adamın kızıyım. Ünal Osmanağaoğlu’da benim babamı öldüren katillerden biri. Biz birbirimizi çok iyi tanıyoruz.

Kime lanet okuyorum?
Lanet okuyorum. Ülkemi memleketimi sevmediğim için değil. Ülkemi de memleketimi de seviyorum. Öyle yetiştirildim. Ama yöneticilerden hiçbir zaman memnun olamadık. Olamadan da gideceğiz, artık öyle geliyor. O zaman da lanetliyorsun. Yoksa ben güzel memleketimi niye lanetleyeyim? Kötü eller tarafından yönetilen bir memlekette ülke olmaktan çıkıveriyor, haksızlığa uğradığın zaman.

Bir şeyin yanlış anlaşılmasını istemem. Ülkemi değil yönetenleri lanetliyorum. Bir de Ünal Osmanağaoğlu, tetikçidir ama cezalandırılması gerekir. Tabi ki geride o’na azmettirenlere ulaşmaktır bizim hedefimiz. Ama maşalar ve tetikçiler de cezalandırılmalıdır. Ben O’nu teşhis ettim, Yargıtay Ceza Genel Kurulu da bunu tescilledi. Bu iş bitti.

Zaman aşımına sokulması konusunda da yine Yargıtaya başvuracağız. AİHM yolumuz açık mücadelemiz devam edecek. Dava yurtiçinden yurtdışından geniş bir kesim tarafından takip ediliyor.

Eskiden 'AİHM’e gitmek zorunda kaldığımda üzülürüm' derdim hep. Ama 1 Aralık’tan itibaren üzülmüyorum. Eğer devlet benim babamın katilini cezalandırmıyorsa benim teşhisime ve Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun kararına rağmen. Katil olduğu tescillendiği halde, bunu sağlamıyorsa devlet. O zaman Devleti AİHM cezalandırdığında ben hiç üzülmeyeceğim.

(soL - Haber Merkezi)