Toplu İş İlişkileri Kanunu tartışması devam ediyor AKP'nin yarattığı krizi Başbakan mı çözecek!

Toplu İş İlişkileri Kanunu konusundaki tartışmalar devam ediyor. AKP'nin kendi yarattığı kaosun çözümü için yine Başbakan Erdoğan'ı adres göstermesi ise dikkat çekiyor.

Toplu İş İlişkileri Kanunu konusundaki tartışmalar devam ediyor. AKP'nin sermaye lehine düzenlemeler ile geçirmeye çalıştığı kanun ile ilgili görüşmeler, işçi sendikalarının bir kısmının net tavrı ve kıdem tazminatının gasp edilmesine kamuoyunun gösterdiği tepki sayesinde tıkanmış durumda. AKP'nin ise kendi yarattığı kaosun çözümü için yine Başbakan Erdoğan'ı adres göstermesi dikkat çekiyor.

Bir tarafta Toplu İş İlişkileri Kanunu sendikal özgürlüklere vurulan en büyük darbedir diyen DİSK, kraldan çok kralcı bir tavrı sürdüren Hak-İş, yasanın bir an önce çıkmasını isteyen Türk-İş, diğer tarafta ise tasarıya şüpheyle yaklaşmakla beraber öncelikle kıdem tazminatını gasp etmekte ısrarcı TOBB ve TİSK, çalışma yaşamında ortaya çıkan krizin tarafları olarak görülüyor.

Emekçilere yönelik yeni yasaklar getiren Toplu İş İlişkileri Kanunu, 2009 yılından bu yana yayımlanmayan sendikal istatistikler, sermaye ile el ele veren hükümetin kıdem tazminatını ortadan kaldırmaya yönelik girişimleri son dönemde çalışma hayatında yaşanan krizin temel başlıkları. Bu tablodan daha vahimi ise, medyaya “sendikacının arasını Başbakan bulacak” şeklinde yansıyan ve tek adam olma yolunda kararlı adımlarla ile ilerleyen Başbakan’ın Türk-İş, Hak-İş, TİSK ve TOBB'a vereceği randevu ihtimalinin çözüm olarak sunulması.

Sendikal istatistikler hükümetin kozu
Toplu İş İlişkileri Yasası’nın Meclis’ten geçmemesi, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın da yeni yasa çıkmadığı için şubattan bu yana yetki başvurularını geri çevirmesi nedeniyle yaklaşık 250 bin işçi aylardır toplu sözleşme imzalayamıyor. Sayının sonbaharda 500 bin işçiye çıkacağına dikkat çekiliyor.

Her fırsatta hükümetin emekçilere aba altından sopa göstermesi aracına dönüşen sendikal istatistikler 2009 yılından bu yana açıklanmıyor. Toplu İş İlişkilerinin çıkarılması ve kıdem tazminatının gasp edilmesi konusunda emekçilere baskı yapmak için hükümetin elinde koza dönüşen sendikal istatistikler, eğer şuan geçerli olan yüzde 10 barajına göre açıklanırsa, şu an 3 milyon 230 bin görülen sendikalı işçi sayısı 930 bine düşecek.

Kraldan çok kralcı: Bir tek Hak-İş itiraz ediyor
Çalışma Bakanı Faruk Çelik, Türk-İş, Hak-İş, TİSK ve TOBB'u bir araya getirerek 2009 yılı istatistikleriyle sorunun geçici olarak çözülmesini önermişti, ancak yalnızca Hak-İş buna itiraz etmişti. Hak-İş Genel Başkanı Mahmut Arslan daha önce yapmış olduğu bir açıklamada, “Toplu iş sözleşmelerinin yapılamaması çok ciddi bir krizdir. Çözüm, Toplu İş İlişkileri Yasa’nın bir an önce çıkmasıdır. Türk sendikal hareketinin 1980’den sonra en büyük krizi yaşamakta olduğuna işaret eden Arslan, “1980 ile 84 arasında toplu iş sözleşmeleri askıya alınmıştı. Ama Yüksek Hakem Kurulu’nca toplu iş sözleşmeleri yenilenmişti. Ne yazık ki, bugün böyle bir imkân da yok. Toplu iş sözleşmelerinin yapılamaması çok ciddi bir krizdir” şeklinde konuşmuştu.

Söz konusu istatistiklerin açıklanması halinde birçok sendikasında yetkisini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalan Hak-İş’in kraldan çok kralcı tavrı Türk-İş’in dahi tepkisine yol açtı. Türk-İş Genel Sekreteri, Türk Metal Sendikası Genel Başkanı Pevrul Kavlak, Türk-İş, TİSK ve DİSK’in 2009 istatistiklerinin yayımlanmasına evet dediklerini, ancak Hak-İş’in kabul etmemesi nedeniyle 250 bin işçinin toplusözleşme imzalayamadığını ifade etti.

Kavlak, “Meclis tatile girmeden yasanın çıkacağını düşünüyorduk. Mutabakat vardı, ama yasa çıkmadı her nedense. Bir ara formül bulabilir miyiz diye sık sık Çalışma Bakanı ile görüşüyoruz” dedi. Söz konusu işçilerden 220 bininin Türk-İş’e bağlı olduğuna dikkat çeken Kavlak, Hak-İş’in fazla işçisi olmamasına karşın, “işçilerin mağduriyetini ister gibi bir tavır içinde” olduğunu dile getirdi.

Tıkanan süreç üzerine TOBB, Türk-İş, Hak-İş ve TİSK, randevu talep ettikleri Başbakan Erdoğan’la konuyu görüşmeyi planlıyorlar. Sermaye çevrelerinin dahi hakkında endişe duymalarına karşın başından itibaren yasayı destekleyen Türk-İş ve Hak-İş’in anlaşmazlığa düşmesi ve çözümü ise dediği dedik kestiği kestik Başbakan’dan beklemeleri bu konfederasyonların içine düştüğü garabeti gözler önüne seriyor.

“Toplu İş İlişkileri Yasası sendikal özgürlüklere ve demokrasiye en büyük darbe”
12 Eylül Darbesi'nin ürünleri olan 1983 tarihli 2821 sayılı Sendikalar Kanunu ile 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunu’nun yerine getirilmesi söz konusu olan Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısı Taslağı'nın küçük iyileştirmeler dışında eski kanunlardaki kısıtlamaları devam ettirdiği görülmekte.

Toplu İş İlişkileri Yasa Taslağında, işkolu düzeyinde toplu sözleşme yapmak için getirilen yüzde 10 barajının yüzde 3’e indirilirken işyeri düzeyinde toplu sözleşme için barajın yüzde 50+1, işletme düzeyinde ise yüzde 40+1 olması öngörülmekte. Bu yüksek oranların ILO standartlarına aykırı olduğu, dolayısıyla taslağın yasalaşması durumunda sendikal özgürlüklere ve demokrasiye büyük bir darbe vuracağı gerekçesiyle DİSK tarafından yasaya itiraz ediliyor.

Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu Araştırma Enstitüsü’nün (DİSK-AR) SGK Temmuz 2011 İstatistikleri ile Çalışma Bakanlığı İstatistikleri Temmuz 2009 verileri üzerinden bir rapor hazırladı. Hazırlanan rapora göre, TBMM gönderilen “toplu iş ilişkileri” yasa taslağında yer alan % 3 barajı ile 5 milyon 70 işçi, yani tüm kayıtlı işçilerin % 46’sı için toplusözleşme hayal haline gelirken, bu işçilerin bulunduğu 6 işkolunda işçiler yetkili sendika bulamayacak. Rapora göre mevcutta % 10 olan ve kamuoyuna yeni taslakta % 3 olarak sunulan baraj istatistik oyunları ile % 24’e yükselecek. Mevcutta yetkili sendikalar bile bu nedenle yetkisiz kalacak.

Rapora göre bunun iki nedeni var
1) Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı yerine aynı bakanlığa bağlı Sosyal Güvenlik Kurumu istatistiklerinin esas alınmasından ötürü 2 katına çıkan işçi sayısı,

2) Sendika üye sayılarının sadece dörtte birinin geçerli sayılacak olmasıdır. Bunun yanında sektör birleşmeleri nedeni ile kimi işkollarında baraj daha da yükselecek.

Diğer taraftan, taslakta tek düzeyli toplu sözleşme düzeninin devam ediyor ve sendikalara çerçeve sözleşme hakkı tanınmıyor. Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun (DİSK) düzenlemeye ilişkin talepleri arasında çok düzeyli pazarlık sisteminin oluşturulması, toplu iş sözleşmelerinin işyeri ve işkolu düzeyinde yapılması önerileri de bulunmaktaydı.

Taslakta, sendikaya üye olmak için noter şartının kaldırılacağı, yerine üyelik ve istifaların e-devlet uygulamasıyla elektronik ortamda işleme geçirileceği belirtiliyor. Böylece sendika ve işçiler arasındaki ilişkilere devletin müdahale edebilmesinin de önü açılmış olacak.

Taslağın uzun yıllardır yetki konusunda yaşanan sorunlara da çözüm getirmediği görülüyor. Bilindiği üzere işverenlerin çalışma bakanlığının yetki kararlarına itiraz amacıyla açtığı davalar yıllarca sonuçlanmıyor. İşçi sendikalarının toplu sözleşme yapmak için yeterli çoğunluğa sahip olmadığı iddiasıyla açılan bu davalarla, sendikaların etkin faaliyet göstermesi engellenmek isteniyor.

Patron kıdem tazminatı gaspında ısrarcı
TBMM alt komisyonunda görüşülmesine rağmen tasarının yasallaşmamasının nedeni ise, işverenlerin yasanın çıkması için kıdem tazminatının gaspını şart koşması oldu. 18 Haziranda işçi konfederasyonları, Çalışma Bakanı Çelik’in çağrısıyla aralarında TİSK ve TOBB’nin de bulunduğu işveren örgütlerinin temsilcileriyle bir araya gelmiş, işverenlerin Toplu İş İlişkileri Kanunu’nun çıkarılması için kıdem tazminatına ilişkin düzenlemeyi şart koşmaları toplantıyı tıkamıştı.

Toplumda ciddi tepkilere neden olan emekçilerin kıdem tazminatı hakkını gaspetmeye çabalayan AKP hükümeti bir süredir, bir yandan basına sızdırılan taslakla ve yandaş medyada yer alan manipüle edilmiş haberlerle kamuoyunun tepkisini ölçerken diğer yandan da Başbakan tarafından yapılan “Kıdem tazminatı konusunda bizim verilmiş herhangi bir kararımız yoktur” şeklindeki açıklamalarla tepkileri yatıştırmaya çabalıyor.

Sermayenin talepleri doğrultusunda kıdem tazminatını ortadan kaldırmaya çabalayan AKP iktidarı ise, Başbakanlık düzeyinde yaptığı açıklamalarla anlaşmazlığa düşen sosyal tarafları Tayyip Erdoğan’ın ikna etmesine umut bağlamış durumda.

Yaşanan tüm bu gelişmeler karşısında işçi örgütleri ise kırmızı çizgi olarak tanımladıkları ve genel grev sebebi kabul ettikleri kıdem tazminatı konusunu hiçbir şekilde tartışmaya açmayacaklarını bir kere daha dile getirdiler.

(soL -Ekonomi)