Taşerona tek kişilik direniş: Türkan Albayrak

Paşabahçe Devlet Hastanesi'nde taşeron firmanın dayattığı sözleşmeyi imzalamayı reddettiği için işten çıkarılan Türkan Albayrak ile, hastane önündeki çadırlı direnişinin 27. Gününde verdiği mücadele üzerine konuştuk.

Paşabahçe Devlet Hastanesi'nde kaç yıldır çalışıyordunuz? Çalışma koşullarınız nasıldı?
2006’dan bu yana temizlik işçisi olarak çalışıyordum. Çalışma koşulları çok kötü durumda. Bizlere her türlü işi yaptırıyorlardı. Taşıma, bulaşık yıkama, yemek taşıması, doktorlara hemşirelere yemek taşıma, alış verişlerine gitme, hastaneyi su bassa boşaltma gibi akla gelebilecek her işi yaptırıyor hastane yönetimi. Biz sadece hastanede ameliyat yapmıyoruz, onun dışında her şeyi yapıyoruz. Gece nöbete kalan arkadaşlarımız, hiç yetkisi olmadığı halde, yapmaması gereken hastanın serumunu değiştirmek, ameliyata hazırlanan hastanın lavmanını yapmak, hastayı ameliyat masasından almak gibi işleri de yapmak zorunda kalıyor. Bizim bunlarla ilgili hiçbir yetkimiz yok. Hastanın başına bir şey gelse müdahale edecek eğitimimiz dahi yok. Ama bizlere bunlar yaptırılıyor. Hastanın başına bir şey gelse, hastane yönetimi bizim haberimiz yoktu, temizlik işçisi kendi başına müdahale etmiş diyorlar. Bunu bile bile arkadaşlarımız işlerinden olmamak için bu işleri yapıyorlar.

27 gündür Paşabahçe Devlet Hastanesi önünde, çadırda 24 saat boyunca hiç ara vermeden işten çıkarıldığınız için eylem yapıyorsunuz. Hangi gerekçelerle işten çıkarıldınız?
İşten çıkarılma süreci, benim ve arkadaşlarımın hastanede sendikalı olma yolunda çalışmalarımızla başladı. Sendikalı işçi sayısının artması üzerine bizim bağlı çalıştığımız taşeron firma bize zorla bir sözleşme imzalatmaya çalıştı. Bu sözleşmede “ihbar, kıdem tazminatlarımı aldım, yıllık izinlerimi kullandım” şeklinde ifadeler yazıyordu. Taşeron firma bize bu sözleşmeyi imzalamamız gerektiğini, eğer imzalamazsak onların işçisi konumunda olamayacağımızı söyleyerek bize baskı yaptılar. Böyle boşu boşuna çalışırsınız diyorlardı. Ama öyle olmadığını işçi arkadaşlara söylüyordum. Fakat, öyle bir çalıştılar ki idareyle, sendikayla bir olup işçilere sözleşmeyi imzalattılar. Son 10 kişi kaldıktan sonra da beni işten çıkardılar. Yalnızca beni işten çıkardılar. Belki daha başka işçileri işten çıkaracaklardı. Ama ben çadırı kurunca işçi çıkartmasını bıraktılar. İşten atılma gerekçemi hastane yönetimi “verilen işi yapmamak, yapmamakta ısrar etmek” şeklinde belirtiyor. Fakat onunla ilgili bir tutanağım yok. Bana işten çıkarma kağıdını verdikleri zaman çalıştığım birimdeki doktorlara ve hemşirelere gidip böyle bir şey olmadığını, benim çalışmamdan memnun olduklarına dair imza toplamıştım. Onu da hastane yönetimine göndermiştim. Öyle bir şey yok. Olmayan bir şeyi uyduruyorlar. Mahkeme sonucunda bu kanıtlanacak ama bu süreçte ben mağdur olacağım.

Tek başına çadırda eylem kararını nasıl aldınız?
Tehdit ettikleri zaman zaten onlara “işten çıktığım gün işe gitmeyeceğim, işten çıkarıldığım gün bahçede oturacağım” demiştim. Bunu derken çadır kurarım diye düşünmemiştim. Sabahlarım her gün, bankta yatarım diye düşündüm. İşten atılınca baktım oturulmuyor, üstümü değiştirmem gerekiyor, eşyalarımı koyacak yer gerekiyor, uyumam gerekiyor. Bir kadın olarak dışarıda uyumak zor. Hiç değilse çadırda uyumak daha güvenli diye düşünüp, tabi bir de TEKEL eylemleriyle bir anlamı da oldu çadır eyleminin, kararı öyle aldım.

İşten çıkarılma sürecinde sendikanın tutumu ne oldu? Sendikanın, taşeron şirketle ve hastane idaresiyle işbirliği yaptığından bahsettiniz.
Taşeron şirket ve hastane yönetimi bizlere sözleşmeyi imzalamamız için baskı yapıyordu. İşçilerin bir kısmı bir süre sonra sözleşmeyi imzaladı. Fakat diğer yarısı imzalamayınca Türk-İş’e bağlı Sağlık-İş Kadıköy Şube Başkanı Ali Tepeci’yi hastaneye bizi ikna etmesi için getirdiler. Bize bu sözleşmeyi imzalamazsak burada işçi sayılmayacağımızı, sözleşmeyi imzalamamız gerektiğini, nasıl olsa sendikanın haklarımızı alacağını söyledi. Böyle bir söz söyleme hakkı yok, çünkü yetki almamış. Daha çalışma bakanlığından bizim üyeliklerimiz onaylanmamış. Bir de o toplantıda terörist, bölücüler var diyerek beni hedef gösterdi. Ondan sonra hastane yönetimi sendikanın tutumunda güç alarak beni sözleşmeyi imzalamaya zorladı, imzalamazsam kovulacağımı söyledi. İmzalamayı reddetmekte direnince işten çıkarıldım.

Direnişinize çevrenin, hastanede çalışan işçilerin tepkisi nasıl? Hangi taleplerle, ne zamana kadar sürdüreceksiniz eylemi?
Beykoz halkı destek veriyor, işçi direnişlerine yabancı olmayan bir yer burası. Daha öne Paşabahçe eylemliliklerinin halkta bir etkisi olmuş. Hastane çalışanları, doktorlar, hemşireler, benim arkadaşlarım yani temizlikte çalışanlar bir ihtiyacımı gidermek, bir isteğim var mı onu sormak, o tarz bir şekilde destek var. Yani insani boyutta. Ama işçi arkadaşlardan çoğu, hastanede çalışan birisi çadırda niye böyle diye sorgulamıyor. Ya da gidip idarecilere sormuyor. Benim beklentim öyle bir şey. İnsani şeyler de gerekli ama, beklentim daha çok onların benim verdiğim mücadeleyi anlaması ve onların da haklarını araması. Ama ne yazık ki, hastane yönetimi, hastane çalışanlarını da bana karşı kışkırtıyor. Sürekli bana gelip yazık ediyorsun kendine, boşuna oturuyorsun, bırak zaten işe geri dönemezsin diyorlar. AKP hükümeti döneminde, 2002'den bu yana, iyice düşürülmüş insanlar, bir ekmeğe muhtaç edilmiş, sadaka kültürüne alıştırılmış. Burada çalışan arkadaşlar var mesela AKP tarafından işe koyulmuş, onlara bu durum lütuf gibi. 585-600 lira alıyor bu insanlar ama bu işi bile lütuf görüyorlar. Sanki onlar çalışmıyor da AKP bedavadan para veriyor diye görüyorlar. İşte ben tüm işçi arkadaşlara, burada sadece işten çıkartılana değil, her türlü ezilene bir mesaj vermek, bir tepki koymak için de burada gece gündüz mücadele ediyorum. Eve gidip oturmak çözüm değil. İşe geri dönene kadar çadırda eylemimi sürdüreceğim.

Hande Gülen (soL)