Soma’daki sendikada büyük yolsuzluk

Soma’da katliam yaşanan madende hayatta kalan işçilerin “patron yanlısı” diyerek tepki gösterdiği sendikanın tepe isimleri büyük yolsuzluğa imza attı. Şu anki Genel Başkan Nurettin Akçul, önceki Genel Başkan İsmail Aslan’a çekilmesi karşılığında 10 yıl boyunca yasadışı olarak maaş bağladı.

Yıldız Koç

Soma katliamının ardından Türkiye Maden İşçileri Sendikası'nın olaydaki sorumluluğuna ilişkin pek çok tartışma yaşandı. İşçiler duydukları haklı tepki nedeniyle sendikayı bastı, Soma Şube Yönetim Kurulu'nun ve Genel Merkez'in istifasını talep etti. Soma Şube'nin istifasını, sorumluluktan kurtulmak isteyen Genel Merkez'in “Biz görevden aldık” açıklaması takip etti. Sendikanın Soma A.Ş.'de patronlarla kol kola örgütlendiği, yönetim kurulu üyeliklerinin kapalı zarfla belirlendiği, Genel Başkan Nurettin Akçul'un patronlarla ilişkileri çok tartışıldı.

Aidatlar koltuğa harcandı
soL'un ulaştığı belgeler, canları pahasına çalışan ve sendikalarına güvenmek isteyen maden işçilerinin aidatlarının, “genel başkanlık koltuğu” için yapılan yasadışı anlaşmalarda kullanıldığını gösteriyor.

Belgeler, Türkiye Maden İşçileri Sendikası'nın eski Genel Başkanı İsmail Aslan'la mevcut Genel Başkan Nurettin Akçul arasında, 16 Mayıs 2011 tarihinden başlamak üzere, 10 yıl süreli danışmanlık sözleşmesi imzalandığını ortaya koyuyor.

Konuya ilişkin açılan dava sonucunda hazırlanan bilirkişi raporuna göre, Aslan'ın “danışmanlık” adı altında sendikadan para almasının koşulu, birkaç gün sonra yapılacak Genel Kurul'da Aslan'ın aday olmamasıydı. Nurettin Akçul'un başkanlığını kesinleştirmek için yapılan anlaşma, Aslan'a “danışmanlık” adı altında, 10 yıl süreyle, sendika genel başkanına sağlanan “Aylık ücret, ikramiye, kira/lojman yardımı, makam tazminatı, araç tahsisi, bu aracın yakıt ve bakım masrafları, telefon tahsisi ve telefon görüşme bedelleri, temsil ve konaklama harcamaları, hizmet süresi sonunda verilmesi gereken hizmet ödeneği” gibi ayni ve nakdi ödemeler toplamının ay başına düşen miktarının ödenmesini içeriyordu. Anlaşmada öngörülen süre, imzalayan yönetim kurulunun görev süresini dahi aşıyordu.

Birbirlerini de kandırdılar
Bu çirkin anlaşmanın ortaya çıkışı da ilginç. Tarafların birbirini kandırması ve anlaşmanın 10 yıllık yapılmasına rağmen, Aslan'a verilmesi taahhüt edilen paranın bir yılın ardından ödenmemeye başlaması sonucunda, Aslan, Ankara 3. İş Mahkemesi'nde sendikanın aleyhine dava açtı. Sendika Yönetim Kurulu ile kendisi arasında 16 Mayıs 2011 tarihinden itibaren 10 yıl süreyle geçerli olmak üzere anlaşma yapıldığını, bunun belirli süreli hizmet akdi olduğunu, ancak sendikanın bu sözleşmeyi 30 Eylül 2012 tarihine kadar uyguladığını belirten Aslan, geri kalan döneme ilişkin alacağını talep etti. Aslan dilekçesinde, sendikanın genel merkezinin 28 Eylül 2012 tarihli ihtarnameyle, kendisine “danışmanlık sözleşmesinin sona erdiğini” tebliğ ettiğini söyledi.

Gelir kaynağı işçi aidatları olan sendikada, “koltuk” savaşı için yapılan bu anlaşma, imzalanmasından birkaç gün sonra yapılan Genel Kurul’un bilgisine ve onayına da sunulmadı.

Bayram Meral de yaptı
Mahkemenin de hukuksuz kabul ettiği bu tür anlaşmalar uzun süredir sendikalarda yaygın olarak kullanılıyor. Bunun en tartışmalı örneklerinden biri de Yol-İş ve Türk-İş’in eski genel başkanı Bayram Meral’le, Yol-İş Sendikası'ndaki görevini bırakırken yapıldığı iddia edilen anlaşmaydı. Meral'e 4 yıl süreyle genel başkan maaşı ve her türlü yan ödemenin verilmesini karara bağlayan anlaşma, Meral’in milletvekili olması nedeniyle Anayasa’ya aykırı olduğu için uygulanamamıştı. Bunun üzerine aynı koşullardaki bir başka anlaşma, Meral'in oğlu Kemal Meral'le imzalanmıştı.

Türkiye Maden İşçileri Sendikası’nda imzalanan 10 yıllık yasadışı sözleşme ise Meral faciasının bile üzerine çıkıyor ve sendikalardaki yolsuzluk iddialarına bir başka çirkin örneğin eklenmesini sağlıyor.

Sözleşmede hangi hükümler yer alıyor?
Türkiye Maden İşçileri Sendikası Yönetim Kurulu'nun 11 Mayıs 2011 günü yaptığı toplantıda, Genel Başkan İsmail Aslan'ın istifası kabul edildi. Hemen ardından 13 Mayıs günü yapılan toplantıda ise “(...)11.05.2011 tarihinde istifa etmek suretiyle görevinden ayrılan İsmail Aslan ile 16.05.2011 tarihinden başlamak üzere 10 yıl süreli Genel Başkan Danışmanlığı Sözleşmesi yapılmasına, kendisine bütçe ve tüzük hükümleri gereği Sendika Genel Başkanına ödenecek ayni ve nakdi yardımların toplamının aylık ücret olarak ödenmesine, yapılacak danışmanlık sözleşmesine 10 yıldan önce sözleşmenin sendika tarafından sona erdirilmesi halinde danışmanın kalan süre ile ilgili tüm haklarının son ücret üzerinden bir hafta içinde defaten ödeneceği (...)” hükmünün yer aldığı karar imzalandı. Kararda aynı zamanda, sendikanın, sözleşmeyi süresinden önce feshetmesi halinde, “danışman”ın kalan süreyle ilgili tüm haklarının son ücret üzerinden sendika tarafından kendisine ödeneceği de ibaresi de yer aldı.

‘Mustafa Kumlu’ya destek’ koşulu
Davada tanıklık yapanlar bilirkişi raporunun imzalanmasında Türk-İş'in eski Genel Başkanı Mustafa Kumlu’nun etkisine ve ona verilen sözlere işaret ediyor. Akçul’un, Kumlu’ya giderek, konfederasyon seçimlerinde kendisine destek vereceğini bildirdiğini ve ondan bu anlaşmaya destek vermesini talep ettiğini aktaran tanıklar, danışmanlık sözleşmesinin de Kumlu tarafından hazırlatıldığını belirtiyor.

Aslan’ın avukatı süreci şu sözlerle anlatıyor: “Müvekkilimin, kendi ricasını kırmayacağını bilen Mustafa Kumlu, Türkiye Maden-İş Sendikası içindeki huzursuzluğu çözmek adına bahsi geçen danışmanlık sözleşmesini hazırlatmış ve o tarihte Sendika Genel Başkanlık görevinden istifa etmiş olan müvekkilimden, genel kurulda aday olmamasını ve sözleşmeyi imzalamasını rica etmiş ve Mustafa Kumlu’nun yanına gidinceye kadar sözleşmeden haberdar olmayan ve genel başkanlıktan istifa eden ve aday da olmayan müvekkilim sözleşmeyi imzalamıştır.”

Tanık olarak dinlenen Kumlu da Akçul ve Aslan’ın birlikte odasına geldiğini, o gün anlaşmanın yapıldığını ve Aslan'ın “danışmanlık sözleşmesi”nin ardından seçime girmediğini doğruluyor. Başka bir deyişle, o dönem Türk-İş’in başkanlık koltuğunda oturan Kumlu, bu çirkin anlaşmada aracılık yaptığını açıkça söylüyor.

İşçilerin canı pahasına
Sözleşmeye göre İsmail Aslan’a ayda net 8.815 lira ödenmesi öngörülüyordu. Sözleşmenin Yönetim Kurulu tarafından feshedildiği tarihte, anlaşmada geçen 10 yıllık sürenin dolmasına 8 yıl 7 ay 16 gün kalmıştı. Bu süre içinde Genel Başkan Akçul’un ücretinin aynı kalması durumunda, Aslan'a 1 milyon 459 bin lira yani eski para birimiyle 1,5 trilyona yakın para ödenmesi planlanıyordu. Bu miktara ek olarak, bunun dörtte biri kadar da ikramiye ödenecekti. Aynı süre için Aslan'ın kira ve yakıt parası da karşılanacak, eski genel başkana araç tahsis edilecek, aracın yakıt masrafları ödenecekti.

301 işçinin parası
Akçul’un sırf genel başkanlık koltuğuna oturabilmek için imza attığı ve çok büyük meblağı içeren bu ödemelerin kaynağı ise açık: Hayatları pahasına madenlere giren, akşam evine dönüp dönemeyeceği dahi belirsiz olan maden işçilerinin sendikaya ödediği aidat. Akçul’un koltuğa oturabilmek için imza attığı anlaşma sonucu Aslan’a verilen paralarda, Soma’da yaşamını yitiren 301 maden işçisinin ödediği aidatlar da vardı. İşçiler bu aidatları “Sendika bizim yaşam ve çalışma koşullarımızı düzeltecek” diye öderken, kesilen aidatlar birileri “koltuğa oturabilsin” diye, diğeri “koltuğu bırakınca” rahat içinde yaşayabilsin diye kullanıldı. 301 işçi ise madenin derinliklerinde yaşamını yitirdi.

Dava reddedildi çünkü...
Aslan'ın açtığı dava önce bilirkişi raporuyla mahkum edildi, ardından Ankara 3. İş Mahkemesi'nin 31 Mart 2014 tarihli kararıyla reddedildi. 3 Nisan 2014 günü açıklanan gerekçeli kararda ise yapılan anlaşmanın gerek yasalara gerekse sendika tüzüğünde yer alan “Sendikanın Amacı” başlıklı maddeye aykırı olduğu belirtildi. “Sendika çalışma ilişkilerinde üyelerin ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini koruma amacı taşır” denilen bu düzenlemelere göre, sendikanın yönetim kurulunun bu menfaate uygun adımlar atmakla sorumlu olduğunun belirtildiği kararlarda, imzalanan anlaşmanın bu amaca aykırı olduğu vurgulandı.

Sözleşmeyi imzalayan her iki tarafın da sendikanın bu anlaşmadan hiçbir yararı olmadığını bildiğinin altının çizildiği bilirkişi raporunda, vekalet yetkisinin kötüye kullanımının Medeni Kanun’un “herkesin hak ve borçlarının kullanırken dürüstlük kuralına uymak zorunda olduğunu” düzenleyen 2'inci maddesine de aykırı olduğuna dikkat çekildi. Ayrıca bilirkişi raporunda şu ifadeler yer aldı: “Davacı ile yapılan sözleşmede üyelerin ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini geliştirmek duygusuyla hareket edilmeyerek Sendika Genel Başkanı ve Yönetim Kurulu Üyelerinin yeniden seçilmeleri için bir rakibin devre dışı bırakılması ve seçime girmemesini temin için bu kişiye hak ve menfaatler sağlama yönüne gidilerek vekalet görevi ve yetkilerinin dışına çıkmışlardır.” Ankara 3. İş Mahkemesi tüm bu gerekçelerle davanın reddine karar verdi.