Devrimci Eğitim Şurası Samsun Çalıştayı toplandı

Devrimci Eğitim Şurası için hazırlıklar tüm kentlerde sürüyor. Şuranın Samsun Çalıştayı da düzenlendi.

Samsun Öğretmenevinde toplanan Devrimci Eğitim Şurası Samsun Çalıştayının açış konuşmasını Devrimci Eğitim Şurası Hazırlık Komitesi Üyesi Özlem Gevze yaptı. Eğitim Bir Sen’in damgasını vurduğu 18. Milli Eğitim Şurasında alınan kararlardan örnekler vererek Şura’nın gerici ve piyasacı yüzünü gösteren Gevze, Şura’yla ilgili tartışılacak çok başlığın olduğunu söyledi. “Bu kadar güçlüler mi?” diye soran Gevze, sorusunu “Bunun nedeni, eğitim alanında söz sahibi olması gerekenlerin bir araya gelmedeki beceriksizliğidir” diye yanıtladı. Toplantının 12 Mart’ın yıldönümüne denk gelmesi nedeniyle 12 Mart’ın 12 Eylül darbesine giden yolun başlangıcı olduğunu da anımsatan Gevze, “ 43 yıl aradan sonra Devrimci Eğitim Şurasının yeniden toplanması çok anlamlı ve değerlidir” dedi.

Çalıştaya sunulan başlıklar ve konuşmacılar:

Geleceğin Öğretmenleri- OMÜ Eğitim Fakültesi Ayşe Özkan

Köy Enstitüleri- OMÜ Eğitim Fakültesi Eda Beklik

Öğretmen İstihdamı- AYÖP Karadeniz Bölge Temsilcisi Nazlı Taş

Zorunlu Din Dersleri- PSAKD YK Üyesi Cem Sultan Ermiş

Yerelleşmenin Eğitim Üzerindeki Etkisi- Eğitim-İş Şube Başkanı İsmail Tutoğlu

Sovyetler ve Küba’da Eğitim- OMÜ Eğitim Fakültesi öğrencisi

Eğitim Programında Dönüşüm- OMÜ Eğitim Fakültesi Yar. Doç. Zeki Apaydın

Devrimci Bir Eğitim İçin Öneriler- Öğretmen Cevahir Gül

“Çocuklarımızı AKP karanlığına teslim etmeyeceğiz”
Geleceğin Öğretmenleri başlığında sunum yapan OMÜ Eğitim Fakültesi öğrencisi Ayşe Özkan, “Dinci gericiliğin toplumsal meşruluğunu böylesi artırdığı bir ortamda eşitlik ve özgürlük mücadelemizi eğitim alanında da vermeye devam eden bir öğretmen olmaya hazırlanıyorum. Teba olmuş bir halka haklarını fark ettirmekte yaşadığımız sıkıntılar ne denli boğucuysa AKP’nin Türkiyesinde geleceğin öğretmenliğine soyunmak da bir o kadar zorlu… Bizlerin sosyalist duyarlılıktan beslenen geleceğin devrimci öğretmenlerinin varlığı zulmün kıskacına yenik düşmüş ömürlere artık büyün yengiler kazandırabilmeli. Sosyalizmi yaratma ve yaşatma tarihsel misyonundan güç alarak çocuklarımızı ve memleketimizi kirli AKP zihniyetine, karanlığına teslim etmeyeceğiz.

"Köy Enstitüleri aydınlanma projesiydi"
OMÜ Eğitim Fakültesi öğrencisi Eda Beklik Köy Enstitüleri başlığında “Eğitim, üretim içindedir” şiarıyla yola çıkan, ders kitaplarını ezberleten anlayıştan uzak, yaşamın içinden kaynaklanan bir aydınlanma projesiydi. Bazı ayrıntılarda yapılacak eleştiriler böyle büyük bir projenin değerini düşürmediği gibi o günden bugüne bir daha aynı büyüklükte düşünce ve planlamaya rastlayamadığımızı üzülerek de olsa ifade etmek zorundayım. Bugün ihtiyacımız olan gerici AKP iktidarının ve faşist kadrolarının dileklerince şekillendirdiği eğitim alanında emekten yana daha kuvvetli bir mücadeleyi örgütlemektir.” dedi.

İşsizlik, geleceksizlik ve umutsuzluk
AYÖP Karadeniz Bölge Temsilcisi Nazlı Taş, öğretmen istihdamı başlığında atanmayı bekleyen binlerce öğretmen, KPSS sınavları, hazırlık dersaneleri, parayla satılan pedagojik formasyon kursları, çalışmaya başlanamadığı için zorla başlanan yüksek lisanslar, sertifika programları, harcanan zaman ve para, yan gelir olsun diye yapılan ücretli öğretmenlik, parasızlıktan dolayı öğrenci evleri gibi kurulan yaşamlar, ailesiyle yaşamak zorunda kalanlar, iş ilanlarını takip edenler, umudu farklı sektörde deneyenlerle öğretmenlerin istihdam edilmemesinin işsizlik, parasızlık, geleceksizlik ve umutsuzluk olduğunu vurguladı.

Böyle bir Türkiye’de öğretmen olmaya çalıştıklarını söyleyen Taş, okullarda taşeron temizlik elemanı kullanan zihniyetin taşeron öğretmen kullandığını, iş güvencesi olmayan öğretmenler istediğini, ücretli öğretmen istihdamının kamuda eşit işe eşit ücret ilkesine aykırı olup yasa dışı olduğunu belirtti.

Mücadeleye, örgütlenmeye
“Hükümet sadece kendi yandaşlarının devlete olan vergi borçlarını tahsil etse 300 bin öğretmeni kadroya alabilir. Bu hesap için vergi afları, özel sektöre getirilen vergi indirimleri ve daha birçok örnek verilebilir. Bizim yaptığımız kaba hesabı hükümet yapamaz mı? Tabii ki yapabilir. Ancak bunu tercih etmiyor. Çünkü İMF ve AB gibi kurumlar devletin kamu yatırımları yapmasını istemiyor, piyasa kurallarının ülkemizde tam gaz uygulanmasını istiyor.” diyen Taş, “İşsiz kalanların dua etmesine, aç kalanların el açıp aman dilemesine ihtiyacı olan hükümetin daha fazla daha fazla Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi hocası bu branşta istihdam sorunu bulunmamaktadır. Ücretli öğretmenler, dershane öğretmenleri, işsiz atanamayan herkesin bir araya gelmesi, mücadele etmesi, örgütlenmemiz gerekiyor” diyerek mücadeleye çağırdı.

Aleviler zorunlu din dersleriyle asimile edildi
Zorunlu Din Dersleri başlığında konuşan PSAKD YK Üyesi Cem Sultan Ermiş, Alevilerin zorunlu din dersleriyle asimilasyona uğradığını belirterek “Sosyalistler ve aydınlar olarak zorunlu din derslerine karşıyız” dedi.

“Yerelleşme emperyalizmin dayatmasıdır”
Eğitim- İş Şube Başkanı İsmail Tutoğlu Sınıfsal anlamda yerelleşme sakıncalarına değinerek “Neoliberal politikalarla yerellerde demokratikleşmenin sağlanacağı, işlerin daha kolay yürüyeceğini söylüyorlar. Milli Eğitim Şurasına katılım çoktu ama çok katılım olması orada iyi şeylerin yapıldığı anlamına gelmiyor. Katılımın çokluğu değil niteliği önemlidir. Onların katılımcı demokrasiden anladığı sermayenin taleplerine ne kadar destek sağladıklarıdır. Eğitime payı % 100’e çıkarsalar bile eğitim için yeterli değildir.” dedi. Her alanda olduğu gibi emekçilere bedel ödettirildiğini belirten Tutoğlu, “Yerel yönetimler eliyle emekçiler daha çok ezilecek, aynı kalitede değil, farklı bölgelerde farklı eğitim verilecek. Bu da ideolojik, dinsel, etnisitiye dayalı bir eğitimin yükselmesine yol açacak. Biz yerelleşmenin emperyalizmin dayatması olduğunu düşünüyoruz. Bu bağlamda da Şura’ya bir tebliğ sunacağız” diyerek sözlerini tamamladı.

Pratikle teori arasındaki kan uyuşmazlığı
OMü Eğitim Fakültesi’nden Yar. Doç. Dr. Zeki Apaydın eğitim programında dönüşümle ilgili yaptığı konuşmasında “Programın en temel ilkesi ‘az bilgi özdür’e karşılık geliyor. Bilim eğitimiyle uğraşan bir akademisyenim. Uygulamaya baktığımızda bu programın gereği olan birtakım fiziksel koşulların ortada olmadığı görülüyor. Herkesin ağzına pelesenk olan yapılandırmacılık kavramı sınıf içi popülasyonun belli bir ölçüde önkoşuluna dayanıyor. 15-20 civarında olan sınıflarda öğrenme- öğretmeyi yaşama geçirebilirsiniz. Birleştirilmiş sınıf gerçeği dururken bunun yanısıra bireysel fiziksel koşul farklılıklarını gözden kaçırıyorlar. Bu programı tüm ülkede uyguluyorsunuz. Pratikle teori arasında kan uyuşmazlığı söz konusudur” dedi.

Sınav sistemi ve hemen her yere üniversite açma mantığını da eleştiren Apaydın “Sonu S ile biten önüne gelen harflerin değiştiği onlarca sınav yapılıyor. Sonuç odaklı birtakım sınavlarla her türlü öğrenciyi sınavlara maruz bırakıyorsunuz. Her yerde ve her alanda üniversite açma tutumları var. Üniversiteler evrenkent ise, buralarda farklı bölümler kuruyorsunuz, kurduğunuz ama yetişmiş, elemanı olmayan bölümlere öğrenci alıyorsunuz. Malzeme Bilimi’nde örneğin inşaat mühendisleri eğitim veriyor. “Kervan yolda düzülür” sözü üniversiteler için kullanılacak son sözdür.” diyerek sözlerini tamamladı.

Parasız, nitelikli ve bilimsel eğitim sosyalizmde
OMÜ Eğitim Fakültesinden bir öğrenci Sovyetler ve Küba’da eğitim başlığında rahiplerin söz sahibi olduğu Çarlık Rusyasında okuma oranının % 10-13’lerde olduğu, Sovyetlerin iktidarında parasız ve bilimsel eğitimin gereklerinin yerine getirildiği, 1990’a kadar bundan taviz verilmediği, o tarihten bu yana bundan vazgeçildiğinde Rusya’da okuma oranının hızla düştüğü, Türkiye’de Köy Enstitüleri fikrinin Sovyet deneyiminden çıktığına dikkat çekti.

Kübalıların ise iktidarı aldığında ilk yaptığının eğitimi ele almak olduğunu söyleyerek eğitim ve sağlık hizmetlerinin parasız verildiği, çocuklu evlerin kapısına her gün süt bırakıldığı Küba gibi Türkiyeli sosyalistlerin de iktidarı ele alması gerekir dedi.

“Başımıza gelenlerin sorumlusu biziz”
Konuşmacıların ardından söz alan İlköğretim Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Erdoğan Başer, emperyalizmin bizi çok kolay bölüp yönettiğine dikkat çekerek “Kendi birikimlerimizle hepimizi kucaklayacak bir ortak akıl üretemez miyiz?” diye sordu. Başer sözlerine şöyle devam etti: “Türkiye’nin sonunu hazırlayan dinci eğitime, batılı okullardaki eğitime, azınlıkların eğitimine Öğretim Birliği Yasası ile yanıt verilmişti. Ancak cumhuriyeti kuran kadrolarca uzun yıllar aydınlanma gerçekleştirilemedi. Ağalık, sömürü düzeni devam ediyordu. Cumhuriyet kuruldu ama halkı aydınlatamadı., başımızdaki dert buydu. Devrimler tabana yansıyamadığı için 1946’da karşı devrim hareketleri başladı. Son yıllarda başımıza gelenlerden dolayı kimseyi suçlamıyorum, kendimizi sorumlu görüyorum. Haklı olmak yetmiyor, güçlü olmak, kudretli olmak gerekiyor. Devrimci ruhumuz, ortak yaşama kültürümüz bunu gerektiriyor. Biribirimize değil halka anlatmak gerekiyor “

(soL - Samsun)