Çelebi'den Başbakan'a açık mektup

DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi, Başbakan'ın 8 Ağustos'ta DİSK'i kastederek sarfettiği sözlere yanıt verdi. "Başbakan'a Açık Mektup" başlığındaki açıklamada "Güneşi balçıkla sıvamaya çalışırken, DİSK'e çamur atmayın!" dendi.

DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi tarafından dün yapılan açıklamada, Başbakan'ın 8 Ağustos'taki konuşmasında "Özellikle işçi kardeşlerimin haklarını bu Anayasa değişikliğiyle Avrupa standartlarına kavuşturuyoruz. Ama maalesef bazı sendikalar var ki bakıyorsunuz bu tür şeyde hep talep ettiklerini biz gerçekleştirdiğimiz halde adında devrimci olanlar şimdi bakıyorsunuz farklı yerde dolaşıyorlar..." şeklindeki sözlerine yanıt verildi.

"Siyaha beyaz demeye alışmışlar"
Başbakan Tayyip Erdoğan aynı konuşmasında, DİSK'e ve referandumda "Hayır" diyeceklerini belirten sendikalara hitaben "Ve toplu görüşme hakkından toplu sözleşmeye geçişi şimdi getiriyoruz ve bilirkişi de aynı şekilde Hükümetin yetkilerini adeta yok ediyoruz, bunları getiriyoruz, buna rağmen o ideolojik yaklaşımlarıyla çünkü onlar ne yazık ki beyaza siyah demeye alışmışlar. Siyaha da beyaz demeye alışmışlar. Bunların durumu bu. Hani siz devrimciydiniz? Hani siz 12 Eylül mağduruydunuz? Hani siz Anayasanın değişmesini istiyordunuz? 1 Mayıs'ta devrimci sloganlarla meydanları zorlayanlar şimdi statükoyu savunuyorsunuz, vesayeti savunuyorsunuz, darbeleri savunuyorsunuz, darbe Anayasasını savunuyorsunuz...” demişti.

"DİSK renk körü değildir"
Çelebi açıklamasında, DİSK'in demokratikleşmeye ilişkin atılacak adımlara önyargılı yaklaşmadığını belirterek, "DİSK renk körü değildir, hayatı siyah ve beyazlarla algılamaz. Kırmızıyı kırmızı, yeşili de yeşil olarak görür... Siyahla beyaz arasında gri tonlar olduğunu kabul etmek istemeyenler “Demokratik açılım”a soyunduklarında veya yeni bir anayasa tartışması başlattıklarında da DİSK, kimin yaptığına bakmaksızın ve hiçbir zaman önyargıyla yaklaşmamış, aksine, süreci cesaretlendirecek desteği vermeye çalışmıştır. Çünkü Türkiye’nin acil demokratik çözümlere ihtiyacı vardır, bu çözümleri kimin sağladığının bir önemi yoktur. Yeter ki çözüm, gerçek demokratik çözüm olsun!" dedi.

"Bedel ödeyerek mücadele ettik"
Çelebi, DİSK'in verdiği mücadelelerin haklılığını ve doğruluğunu tarihin gösterdiğini vurgulayarak, DİSK tarihinden örneklerle, kazanımların AKP'nin lütfu olmadığına işaret etti:

"DİSK, bedeli ne olursa olsun, inandığı değerler uğruna mücadele etmekten hiçbir zaman kaçınmadı. DİSK’in bugüne kadar verdiği mücadelelerin doğruluğunu ve haklılığını ise tarih çoktan tescil etti.

"Demokratik değil totaliter bir ülke yönetiminin baskı aracı olduğu için DGM’lere karşı çıktık ve bugün DGM’ler kapatıldı.

"Düşünce ve örgütlenme özgürlüğünün karşısında en büyük engeller olan TCK’nın 141-142. maddelerine karşı çıktık, bugün bu maddeler müzeye kaldırıldı.

"İdamların geri dönüşü olmayan çağdışı bir insanlık ayıbı olduğunu söyleyerek idamlara karşı çıktık, bugün Türkiye insanlık ayıbından kurtuldu.

"Çeteciliğe, darbelere, darbeciliğe, demokrasi dışı yol ve yöntemlere, bu yöntemleri benimseyen kurum ve kuruluşlara karşı çıktık. Bugün Türkiye geçmiş darbeci geleneğini sorguluyor.

"Dünya işçi sınıfının birlik mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs’ı bayram coşkusuyla kutlayalım, tüm dünyada 1 Mayıs tatil günüdür, bizde de böyle olmalı dedik 1 Mayıs’ın resmi tatil günü olarak yasalaşmasını istedik. Bugün 1 Mayıs artık resmi tatil günü.

"Kent meydanları kendi tarihsel bağlarıyla anılırlar. 1 Mayıs 77’de Taksim’de yapılan katliamdan dolayı 1 Mayıs’ların Taksim Alanı’nda kutlanmasının toplumsal barış açısından önemli olduğunu söyledik, yıllarca her türlü bedeline karşın mücadele ettik ve 2010 1 Mayıs’ını Taksim’de yüzbinlerce emekçiyle kutladık."

"Onca yıl 1 Mayıs'ı niye haram ettiniz?"
Başbakanın "Biz yaptık, biz verdik" yaklaşımına atfen "Madem öyle hemen verme becerisine sahip bir hükümetiniz vardı da Sayın Başbakan, neden bunca yıl 1 Mayıs’ları işçi sınıfına haram ettiniz? DİSK’in genel merkezine gaz bombaları atılırken ve işçiler sendikalarının kapısında coplanırken siz televizyon kanallarına çıkıp tedirginlik ve korku yayan tehditlerinizi sürdürmediniz mi? Neden 9 yıllık iktidarınız boyunca 1 Mayıs’larda İstanbul’u yasak kent haline getirip insanlara gaz bombalarını, copları, basınçlı suları reva gördünüz? Yoksa o zaman iktidar mı değildiniz?" diyen Çelebi kaleme aldığı mektupta şu satırlara yer verdi:

"Sayın Başbakan,

"Biz hiçbir zaman statükoyu, vesayeti ve darbeleri savunmadık. Celladımıza hiçbir zaman aşık olmadık, istesek de olamazdık. Çünkü statüko, vesayet ve darbeler ve hatta sivil görünümlü totaliter iktidarlar işçi sınıfının sınıfsal çıkarlarıyla taban tabana zıttır. Statüko ve vesayet, işçi sınıfı için yaşamsal önemi olan demokrasinin, hak ve özgürlüklerin baskılanmasının araçlarıdır. Darbeler ise zaten öncelikle “bol gelen” elbiselerin daraltılması için, bizzat işçi sınıfının çıkarlarının yok edilmesi için yapılmıştır ülkemizde.

"12 Mart ve 12 Eylül askeri darbelerinin sonuçları ortadadır. Cezaevi ve yargılama süreçleri, idamlar, işkenceler belgeleriyle ortadadır. İşçi sınıfının hak ve özgürlüklerini gaspeden, ortadan kaldıran yasalar bugün hala yürürlüktedir. Demokrasi ve özgürlükleri dilinden düşürmeyen iktidarınız 9 yıl boyunca bu yasalara dayanarak yönetmektedir ülkeyi.

"DİSK, Hükümetinizin iktidarı döneminde yayınlanan 27 Nisan bildirisine de, AKP’nin kapatılması için açılan davaya da karşı çıkmıştır. DİSK’in demokrasi kriterleri ve demokratlığının ölçüleri kuruluşundan bu yana aynıdır DİSK kendisine demokrat da değildir.

"Varlıklarını statükoya, vesayete ve darbelere borçlu olanlar savunur statüko, vesayet ve darbeleri. DİSK darbelerin, statükonun veya vesayetin bir sonucu olarak kurulmamıştır ki onları savunsun. Aksine, bütün bunlar DİSK’in ve DİSK’in temsil ettiği kesimlerin karşısında varlık bulmuştur.

"Eğer bir vesayetten bahsedilecekse, Hükümetinizin toplumsal mutabakat aramaksızın “ben yaptım oldu” mantığıyla hazırlayıp referanduma sunduğu Anayasa değişikliği kabul görürse AKP vesayetinden bahsedilecektir.

Sayın Başbakan,

"Yapılacak Anayasa değişikliğiyle “işçi haklarını Avrupa standartlarına kavuşturmak”tan, toplu sözleşme hakkından bahsediyorsunuz.

· Çalışanları özelleştirme politikalarıyla işsiz bırakan,

· İşçileri taşeronlaştırmaya, sözleşmeye, esnek üretime, 4-C’ye mahkum eden,

· Krizin faturasını emekçilere kesen,

· İşçilerin kiralanmasını hedefleyerek, sendikal ve diğer sosyal haklarını ortadan kaldıran “Özel İstihdam Büroları”yla işçileri köleleştiren,

· Avrupa Sosyal Şartı’nın 5 ve 6. maddelerine çekince koyan,

· Katkı payları veya “dönüşüm projeleri”yle eğitim ve sağlık haklarını gaspeden,

· Çalışanlara mezarda emekliliği reva gören, sosyal devletin bütün kazanımlarını yok sayan SSGSS yasasını çıkartan,

· İşsizlik Sigortası Fonu’nu asıl amacına uygun kullanmayarak gerçek sahibi olan çalışanlara kara günlerinde aktarmak yerine sermayeye aktarılmak isteyen,

· Emekçilerin yılları bulan alınteriyle hak ettikleri kıdem tazminatlarını gaspetmeye çalışan,

· 2821-2822 sayılı yasaları 9 yıldır değiştirmeyen,

· Gece yarısı çıkarılan yasalarla sendikaları mali denetim adı altında denetim ve cezalarla iyice kıskaç altına almak isteyen,

· Bizzat İçişleri Bakanlığınızın açtığı davalarla EMEKLİ-SEN’i kapatan, ÇİFTÇİ-SEN ve GENÇ-SEN’e kapatma davaları açan,

· Kamu çalışanlarına grevli-toplu sözleşmeli sendikal hakkı çok gören

"Ve çalışma hayatındaki baskıcı politikalarından dolayı ILO’nun kara listelerinden düşmeyen Hükümetiniz, Anayasa değişikliğiyle sendikal hak ve özgürlükler getiren düzenlemeler yapıyor da bizim mi haberimiz yok?

"Yaptığınız değişiklikler herhangi bir özgürlük getirmediği gibi mevcut yasalardan daha geri bir düzenlemeyi içermekte ve 12 Eylül anlayışını kalıcılaştırmaktadır sadece.

Sayın Başbakan,

"“Değişiklik Paketi”nde Anayasa’nın GREV HAKKI VE LOKAVT başlıklı 54. Maddesi’nde yapılan değişiklik, bu paketin hazırlanışındaki anlayışı tüm açıklığı ile ortaya koyacak niteliktedir. Değişiklikle maddede yer alan “Siyasi amaçlı grev ve lokavt, dayanışma grev ve lokavtı, genel grev ve lokavt, işyeri işgali, işi yavaşlatma, verim düşürme ve diğer direnişler yapılamaz” hükmü Anayasa’dan çıkarılmaktadır. Böyle bir düzenleme sonucu, sayılan eylemlerin suç oluşturmadan yapılmasının mümkün hale geldiği düşünülülebilir. Özellikle EVET eğilimindeki birçok çevre de bu değişikliği özgürleşme olarak algılamakta ve yansıtmaktadır. Oysa gerçek bambaşkadır. Çünkü Anayasa’nın aynı maddesinin birinci fıkrasında grev hakkının sınırları açıkça çizilmektedir: “Toplu iş sözleşmesinin yapılması sırasında, uyuşmazlık çıkması halinde işçiler grev hakkına sahiptirler.”

"Anayasa’ya göre işçiler ancak bir toplu sözleşme görüşmesi içinde ve uyuşmazlık aşamasına ulaştıklarında grev yapabilirler. Bu konudaki yasal düzenlemeler yürürlüktedir ve Türkiye grev hakkına en fazla sınırlama getiren ülkeler arasındadır.

"Değişiklik paketi ile Anayasa’dan çıkarılan hükmün grev hakkının sınırlarını genişletici bir etkisi yoktur. Gerçek bir değişim ancak grev hakkının sınırlarını belirleyen birinci fıkranın da değiştirilmesiyle mümkün olabilir.

"Çünkü Anayasa’nın 54. Maddesinin birinci fıkrasında, grev hakkının toplu iş sözleşmesinin yapılması sırasında uyuşmazlık çıkması ile sınırlı tutulması, yasa koyucunun hak grevi, genel grev, dayanışma grevi vb. hakları düzenlemesinin önünde engel oluşturabilecek nitelikte bir sınırlamadır.

"Ayıca 54. Madde’de yer alan grev yasakları ile ertelemeye ve uygulamaya ilişkin grev hakkının özüne dokunan sınırlamalar da olduğu gibi yürürlüktedir. Görüldüğü gibi, grev hakkına ilişkin düzenleme, açıkca olmayan bir sonucu sağlıyormuş gibi göstermeye yönelik tam anlamıyla göstermelik bir düzenlemedir.

"Diğer taraftan ise, Anayasa’nın 82. Maddesi (sendika yöneticilerinin görevleri ile birlikte milletvekili seçilememeleri) aynen muhafaza edilerek, sendikaların etkin siyaset yapmalarının önündeki engeller olduğu gibi korunmaktadır.

"Bu Anayasa değişikliğinde, kamu çalışanlarının sendikal hakları için öngörülen değişiklikler de sorunlu ve çelişkilidir:

"53. Madde’de yapılan değişiklikle kamu çalışanlarına sözde toplu sözleşme hakkı tanınmaktadır. Ancak grev hakkı olmadan toplu sözleşme hakkının hiçbir anlam ifade etmediği de açıktır.

"Yeni değişiklik, grev yasaklarını kaldırmamış, genel grev ve dayanışma grevi hakkı getirmemiş, tersine kamu çalışanları için mutlak grev yasağı getirmiştir. Çünkü, toplu iş sözleşmesinde uyuşmazlık halinde, Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’na (KGHK) uyuşmazlığı taşımayı zorunlu kılarak, kurul kararlarının kesin olduğunu hüküm altına almaktadır. Bu haliyle kamu çalışanlarının uluslararası hukuka dayanarak kullandıkları direniş hakkı, Anayasa’ya yerleştirilen mutlak grev yasağı düzenlemesiyle ortadan kaldırılmaya çalışılmaktadır.

Sayın Başbakan,

"Yani özetle, yapılması öngörülen değişikliklerle

· Kamu çalışanları için yasakçı 12 Eylül Anayasası’ndan daha baskıcı ve mutlak grev yasağı içeren düzenlemeler getirilmektedir.

· Gerçek ve özerk bir toplu sözleşme düzeni öngörülmemekte,emekliler için ise siyasal iktidarın kararına bağlı uygulama yasa aracılığıyla sürdürülmektedir.

· Değiştirilen birçok madde de eskisinden de uzun ve ayrıntılı hükümler getirilerek 12 Eylül Anayasası’nın yasakçı özü hem içerik hem de yöntem olarak olduğu gibi korunmaktadır.

· Grev ve sendikal haklar alanındaki değişiklikler anlamlı hiçbir değişim sağlamayacak şekilde düzenlenmiş olup, bilinçli bir gözboyamayı ve çarpıtmayı yansıtmaktadır.

· Devletin yapısına ilişkin düzenlemeler yürütme organının ağırlığını arttıracak ve tek adam yönetimi ile polis devleti görünümünü yoğunlaştıracak bir nitelik taşımaktadır.

· Sosyal devlet ilkesini güçlendirecek, siyasal hakları ve demokratik temsili geliştirecek hiçbir düzenlemeye yer verilmeyerek,12 Eylül 1980 darbesiyle yerleştirilen siyasal, sosyal ve ekonomik düzenin sürdürülmesini sağlayacak bir anlayış açıkça ortaya koyulmuştur.

· Anayasa’nın bazı maddelerine ekler yapılarak çocukların ve engellilerin korunması, Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkının tanınması, sendikaların grev sırasında oluşan zararlardan sorumlu tutulmaması, askeri mahkemelerin bağımsızlığını sağlamaya yönelik yetersiz düzenlemeler ve Anayasa’nın Geçici 15. Maddesi’nin kaldırılması paket içindeki olumlu yönde değişiklikler olmakla birlikte, paketin ortaya çıkaracağı olumsuzlukların karşısında denge oluşturabilecek bir ağırlık taşımamaktadır.

· Yani AKP bu paketle Türkiye’ye özgürlüğü, eşitliği, demokrasiyi çok görmektedir.

"Bu nedenle DİSK, hiçbir karalamaya aldırmadan, özgürlükçü, eşitlikçi, demokratik ve sosyal yeni bir anayasa hedefiyle mücadelesine devam edecektir!

Sayın Başbakan,

“Masal” çocuklara anlatılır ve çocukluk döneminde hayatı öğretme yollarından biridir. Çocukluk dönemlerini geride bırakan ve hayatın cefalı yollarından geçmiş örgütlerin “masallara” karnı toktur.

"Bu ülkenin çalışanlarının masallara değil, gerçek özgürlüklere ve ekmeğe ihtiyaçları var. Bulunduğunuz makama gelirken bunları vaadettiniz. Öyleyse yapmanız gereken şey görevinizi hatırlamanızdır.

Saygılarımızla."

(soL-Haber Merkezi)