TKP’den TBMM’ye ‘yeni anayasa’ yanıtı

TKP, TBMM Başkanlığı’nın yeni anayasa konusunda partinin önerilerini talep etmesi üzerine bir mektup kaleme aldı. Mektupta TKP’nin sosyalist bir anayasanın hazırlanacağı devrimci koşullar için mücadele ettiği, AKP tarafından açılan gündemin ise bunun tam tersine işaret ettiği belirtildi.

Türkiye Komünist Partisi (TKP) Merkez Komitesi, TBMM Başkanlığı’nın yeni anayasa çalışmaları çerçevesinde partinin görüşünü sorması üzerine bir mektup kaleme aldı. Kamuoyuyla da paylaşılan mektupta, TKP’nin Türkiye için sosyalist bir siyasal, ekonomik ve toplumsal düzen öngördüğü, bu çerçevede Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın da sosyalist bir karakter taşımasını, sosyalizmin güvencelerini oluşturmasını savunduğu ifade edildi. “Partimiz sosyalist bir Anayasa'nın hazırlanacağı devrimci koşulların yaratılması için mücadele vermektedir” diyen TKP Merkez Komitesi, “AKP tarafından açılan Anayasa gündemi ise bunun tam tersi bir doğrultuya oturmaktadır” tespitini yaptı.

TKP MK imzalı mektubun tamamı şu şekilde:

Sayın Başkan,

Türkiye Komünist Partisi son yıllarda iktidardaki AKP tarafından gündeme getirilen yeni Anayasa gereksinimi ve bu Anayasa'nın hazırlanması süreci hakkında başından beri görüşlerini kamuoyuyla paylaşmıştır. Bu çerçevede 2007 yılında “Toplumcu bir Anayasa için” başlığını taşıyan bir broşür de yayınlanmıştır.

TKP ülkemizin temel sorunlarının çözümüne yalnızca işçi sınıfının önderliğinde sosyalist dönüşümlerin gerçekleştirilmesiyle ulaşılabileceğini saptamakta ve güncel politikalarını da bu değerlendirmeyi merkeze alarak gerçekleştirmektedir. TKP Türkiye için sosyalist bir siyasal, ekonomik ve toplumsal düzen öngörmekte, bu çerçevede Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın da sosyalist bir karakter taşımasını, sosyalizmin güvencelerini oluşturmasını savunmaktadır.
Bu ilkesel konumumuz nedeniyle bugünkü Anayasa tartışmalarına başka bir pencereden yaklaşmamız da mümkün değildir. Partimiz sosyalist bir Anayasa'nın hazırlanacağı devrimci koşulların yaratılması için mücadele vermektedir.
AKP tarafından açılan Anayasa gündemi ise bunun tam tersi bir doğrultuya oturmaktadır.
Öncelikle, yeni Anayasa'nın 12 Eylül döneminin ürünü olan Anayasa'nın alternatifi olarak görülmesi mümkün değildir.

Bir hukuk belgesi söz konusu olduğunda en önemli boyut içeriktir. 1982 Anayasasının askeri darbenin belirlediği bir ortamda yapılması yalnızca bir biçim, bir usul sorunu değildir. Söz konusu biçim veya usul, 12 Eylül Anayasası'nın tarihimizin en geri ve zengin sınıfları en açık biçimde kollayan anayasal belgesi olmasından daha önemli değildir. 1982 Anayasası'nın alternatifi sayabileceğimiz bir belgenin siviller tarafından hazırlanması yetmez. Bu belgenin içeriği itibariyle eskisinin gerici ve burjuva diktatörlüğüne yasal zemin hazırlayan karakterini reddetmesi gerekir.
Bugüne kadarki kısmi değişikliklerin ortaya çıkarttığı AKP sicili bunun mümkün olmadığını kanıtlar niteliktedir. Türkiye'de hukuk düzeni siyasi iktidarın tahakkümü altına alınmış, onun keyfiyetine bağımlılaştırılmıştır. Ülkemizde insanların neyle suçlandıklarının kendilerine açıklanmadığı “gizlilik” uygulamalarına askeri diktatörlük koşullarında bile rastlanmıyordu. Gizli tanık uygulaması, hukuken kanıt oluşturması mümkün olmayan dinlemeler, yargı kadrolarının bütünüyle siyasi olarak yapılandırılması, HSYK'nın pratikte bir hükümet organına dönüştürülmesi, kabul edilemez uzunlukta tutukluluk süreleri, milletvekili dokunulmazlığının muhalif siyasetçilere uygulanmaması gibi örnekler, askeri diktatörlük koşullarını geride bırakan niteliktedir. AKP dönemi bir demokratikleşmeye sahne olmamış, ülkemiz totaliter bir diktatörlük tarafından yönetilir olmuştur.
Keyfiliği siyasetin ve ülke yönetiminin karakteristik özelliği haline getiren bir partinin çoğunluk oluşturduğu bir Meclis yapısından anlamlı bir hukuk belgesinin çıkması mümkün değildir. Bugün hukuk siyasal alanın daraltılması ve iktidar tarafından tam denetim altına alınmasının aracına indirgenmiştir. Bu koşullarda yeni bir Anayasa hazırlamanın halkın ve ülkenin çıkarları açısından meşruluğu bulunmamaktadır.

12 Eylül'le hesaplaşma iddiasındaki bir rejimin ve siyasi partinin, 1980 askeri diktatörlüğünün üç temel dayanağından kopmuş olması gerekirdi. Bu üç dayanak, emperyalizmin doğrudan desteği, büyük sermayenin çıkarlarının aleni biçimde gözetilmesi ve bu ikisinin dinci gerici ideoloji ve örgütlenme aracılığıyla meşrulaştırılmasıdır. 1980-1983 ve 2002-2011 dönemleri bu ortak paydaya sahiptir.
Yeni Anayasa'nın esas meşruiyet kaynağı, dolayısıyla gerekçesi olarak gösterilen 12 Eylül'le hesaplaşma bütünüyle demagojiktir, asılsızdır.

AKP'nin iktidar yılları ülkemizin sanayisizleştirilmesine, kaynakların zengin sınıflar tarafından sınırsızca talan edilmesine, emekçiler arasında işsizlik ve yoksulluğun yayılmasına ve derinleşmesine, yurtseverlik değerlerinin ağır darbeler almasına, emperyalizme bağımlılığın artmasına, bu bağımlılık durumunun şovenizm, yayılmacı yaklaşımlar ve Osmanlı dönemine öykünmeyle üstünün örtülmesine, laikliğin tasfiyesine, gerek siyasal sistemin gerekse toplumsal dokunun dinselleştirilmesine sahne olmuştur. TKP bu değişimi Birinci Cumhuriyet'in yıkılması ve tarihsel bir gerileme olarak İkinci Cumhuriyet'in kurulması olarak nitelendirmektedir. Yeni bir anayasanın, olsa olsa bu tarihsel gerilemeyi güvence altına almak gibi bir işlevi olacaktır. Bu nedenle de yeni Anayasa hazırlıkları halkımızın ve ülkemizin kolektif çıkarları açısından değerlendirildiğinde gayrımeşrudur.

Öte yandan yeni Anayasa çalışmalarının inandırıcılıktan ve samimiyetten ne denli uzak olduğunu da açıkça göstermektedir. 12 Eylül 2010 tarihindeki referandumla kısmi Anayasa değişikliklerinin gerçekleştirilmesi, topluma “günün koşullarında bu kadarının yapılabildiği” ve söz konusu değişikliklerin “acil” olduğu gerekçeleriyle sunulmuştu. Aradan 15 ayı aşkın bir sürenin geçmesine karşın siyasal iktidarın Anayasa gündemine geri dönmemesi ilgi çekicidir. Son olarak Meclis Başkanlığı'nca yapılan bir açıklamada hazırlıkların 2012'nin sonuna kadar süreceğine değinilmiştir. Daha önceki yıllarda sergilenen acelecilikle bu tablo arasında açık bir çelişki vardır. Bu durum Anayasa çalışmalarının zamanlamasının da AKP'nin siyasal çıkarlarına bağlandığını göstermektedir. Bu anlamda AKP'nin toplumla iletişim halinde bir uzlaşma anayasası hazırlayacağı iddiası da gerçekdışıdır. Gazetecilerin, bilim insanlarının, üniversite ve lise öğrencilerinin, seçilmiş siyasetçilerin süresiz ve hükümsüz olarak hapse doldurulduğu, siyasi tutuklu ve hükümlü sayıları açısından dünya rekorunu ele geçirmiş bir ülkede demokratik bir tartışma ve birlikte üretme ortamının bulunmadığı açıktır.

Türkiye Komünist Partisi anayasa hazırlık döneminde bu demagojik, geniş kitleleri kandırmaya yönelik sürecin parçası olmayacak, bu faaliyeti geniş kitlelere deşifre etmek ve sosyalizm alternatifini güçlendirmek için mücadelesini hızlandıracaktır.

(soL-Haber Merkezi)