Sol partilerde 'lider sultası' neden yok?

Türkiye'deki siyasi partilerde, Siyasi Partiler Kanunu'nun da buna olanak tanıması nedeniyle, "genel başkan diktatörlüğü" hüküm sürüyor. AKP, CHP ve MHP'de durum neredeyse birbirinin aynı. Sosyalist partilerde ise genel olarak bu anlayışın hakim olmadığı görülüyor.

CHP’de patlak veren parti içi mücadele, Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun muhaliflerine üstünlük sağlamasıyla şimdilik duruldu. Kılıçdaroğlu, Genel Sekreter Önder Sav’ı tasfiye ettiği süreçte gücünü CHP’nin yeni tüzüğünün uygulanmasından aldı. Birçoklarının belirttiği gibi CHP’nin yeni tüzüğü, AKP tüzüğünde koşulları sağlanan “genel başkanın tek başına hakimiyeti” fikrine dayanıyor. MHP tüzüğünde ise genel başkan neredeyse “kutsal” bir mertebeye yerleştiriliyor.

Düzen partilerinde hakim olan bu “genel başkan sultası” sol partilere bakıldığında gözlemlenmiyor. Bu tür bir eğilimin neden sol partilerde yer etmediğini, genel başkanlığın bir tür “parti içi diktatörlük” haline getirilmediğini, ÖDP ve TKP genel başkanlarına sorduk.

ÖDP Genel Başkanı Alper Taş: “Yöneten-yönetilen ayrımını ortadan kaldırarak üretenlerin yönettiği bir düzen kurmayı hedefleyen bir siyasi parti olan ÖDP’de ‘tek adam egemenliği’nin olması düşünülemez.”

CHP tüzüğüne ilişkin tartışma, siyasi partilerde hakim olan 'genel başkan diktatörlüğü' anlayışını bir kez daha gözler önüne serdi. Buna karşı ciddi bir eleştiri yapıldığı da gözlemlenmiyor. Siz neye bağlıyorsunuz bu durumu? Neden Türkiye'deki siyasi partilerin büyük çoğunluğunda 'tek adam' zihniyeti hakim?
Burjuva siyaseti genel anlamda yöneten-yönetilen ilişkisine dayanır. Burjuva partilerindeki yönetim anlayışı da buna dayanmaktadır. Ülkemizde de siyasi partiler yasasının verdiği yetkilerin sonucu her şey Genel Başkan'ın iki dudağı arasına sıkışmış durumdadır. Bu konuda ciddi bir eleştirinin yapılmamasının nedeni de hepsinin birbirinin kopyası olmasındandır. CHP'deki durum da budur.

Yıllarca Baykal'a karşı CHP'nin içerisinden muhalefet geliştirilmeye çalışıldı ancak hepsi siyasi partiler yasası ve CHP'nin genel başkan egemenliğine dayanan tüzüğü ile bertaraf edildi. Baykal da sonuç da içerden bir değişimin süreci ile değil ancak “dışarıdan bir oyunla” koltuğundan edilebildi. Şimdi de tüzük tartışması üzerinden yeni bir iktidar kavgası yaşanıyor.

Siyasi Partiler Kanunu'nda yapılacak değişikliklerle bunu engellemek mümkün mü?
Siyasi Partiler yasasının demokratikleştirilmesi kuşkusuz bunun engellenmesinde bir rol oynayabilir ancak esas mesele zihniyetle ilgilidir. Burjuva siyasetinin esası ve ülkemizdeki sağ siyasetlerin temeli “yöneten-yönetilen ilişkisi” ile “güçlü lider” üzerine kuruludur değişmesi gereken bunlardır.

Partinizde bu tür bir "tek adam egemenliği" neden söz konusu olmuyor?
Yöneten-yönetilen ayrımını ortadan kaldırarak üretenlerin yönettiği bir düzen kurmayı hedefleyen bir siyasi parti olan ÖDP de “tek adam egemenliğinin” olması düşünülemez. ÖDP siyaseti her düzeyde kolektif yürütmeyi esas alır. Bu bizim devrim ve sosyalizm tasavvurumuza ilişkindir.

Parti tüzüğünde bu konuda ne tür önlemler aldınız? Sizce tüzükte alınan önlemler böyle bir eğilimi frenlemek için yeterli midir?
Bir özel önlemin ötesinde partimizin tüzüğü bunun toptan reddidir zaten. Emekçilerin ve ezilenlerin her düzeyde söz ve yetki sahibi olduğu çoğulcu bir parti olan ÖDP bu anlayışını tüzüğünde de şöyle somutlar “seçenlerin seçtiklerini her zaman geri çağırma hakkı vardır. Partinin iç işleyiş ve yaşamında demokrasi esastır. Partide çoğulculuğu, farklılıkların meşruiyetini ve
azınlığın haklarını güvence altına alan bir seçim sistemi uygulanır.”

***

TKP Genel Başkanı Erkan Baş: “Açık söylemek gerekirse tüzüğümüzde ‘genel başkanlık’ sadece siyasi partiler yasasının başka türlüsüne olanak vermediği için bir yasal zorunluluk nedeniyle var.”

CHP tüzüğüne ilişkin tartışma, siyasi partilerde hakim olan 'genel başkan diktatörlüğü' anlayışını bir kez daha gözler önüne serdi. Buna karşı ciddi bir eleştiri yapıldığı da gözlemlenmiyor. Siz neye bağlıyorsunuz bu durumu? Neden Türkiye'deki siyasi partilerin büyük çoğunluğunda 'tek adam' zihniyeti hakim?
Meselenin arka planında mevcut Siyasi Partiler Kanunu'ndaki zorunlu hükümler olduğu açık, ancak yasal zorunlulukların ötesinde burjuva partilerinin işleyiş mekanizmalarının da yasal hükümleri en uç yorumlara kadar taşıdığını düşündüğümüzde ülkemizdeki egemen siyaset algısının siyasi partiler kanununa yansıdığını da söyleyebiliriz.

Bu da siyasetin mümkün olduğunca dar bir çevrenin, denilebilir ki “profesyonel” siyasetçilerin iç gündemi olarak kalmasını temel alıyor, genel olarak halkı siyasetin dışında tutmayı merkeze alan bir yaklaşımın ürünü olduğunu düşünüyorum.

Siyasi Partiler Kanunu'nda yapılacak değişikliklerle bunu engellemek mümkün mü?
Bu istenirse yapılmayacak bir şey elbette değil, ancak egemen sınıf partilerinin hiçbirisinin böyle bir isteği olduğunu sanmıyorum. Burada mesele siyasetin “büyük kurtarıcı” etrafında toplanmış insanlara göre kurulmuş olmasıdır, bunun yıkılması gerekiyor. Siyasi partiler kanunun değişimine dönük tartışmalarda en az gündeme gelen başlıklardan birisinin de bu olması manidar tabi...

Partinizde bu tür bir "tek adam egemenliği" neden söz konusu olmuyor?
“Doğamıza aykırı”. Sosyalizm mücadelesi aynı zamanda emekçi halkın en geniş kesimlerini siyasetin öznesi kılma kavgasıdır. Parti “sokaktaki insanı”, “atölyedeki işçiyi”, “okuldaki öğrenciyi” ve benzeri kesimleri siyasal bir aktör olarak örgütleme gibi bir hedefle faaliyet yürütürken, parti üyelerini siyaseten edilgin kılacak herhangi bir tarzın ortaya çıkmasının mümkün olmadığını düşünüyorum.

TKP mümkün olduğunca üyelerinin yaratıcılığını, devrimci siyasal kimliğini geliştirmeye çalışan bir temel yaklaşıma sahip. Partinin merkezi kurulları da bunun bir yansıması olarak kolektif çalışma esasına göre şekilleniyor ve Parti önderliği bu kolektifle temsil ediliyor.

Zaten TKP'nin kimliğinin kim olursa olsun herhangi bir tek kişi tarafından bütünüyle temsil edilemeyecek kadar zengin olduğunu düşünüyorum.

Parti tüzüğünde bu konuda ne tür önlemler aldınız? Sizce tüzükte alınan önlemler böyle bir eğilimi frenlemek için yeterli midir?
Açık söylemek gerekirse tüzüğümüzde “genel başkanlık” sadece siyasi partiler yasasının başka türlüsüne olanak vermediği için bir yasal zorunluluk nedeniyle var. Sanıyorum kanunun tanıdığı zorunlulukların en alt sınırında bir tanım getirmiş durumdayız. Bunun bile gündelik parti hayatımızda hiçbir biçimde gündeme gelmiyor oluşundan da ayrıca memnun olduğumuzu söyleyebilirim. Kısacası tüzükte olabildiğince önemsizleşmiş bu başlığı, ayrıca parti hayatı açısından geleneklerimiz, parti kültürümüz gibi resmi olarak yazılı olmayan yollarla çözdüğümüzü söylenebilir. Buna rağmen bir gerçek karşılığı olmayan bir maddeyi kullanmak zorunda olmaktan kurtulmanın çaresini aradığımızı söyleyebilirim.

Daha önemlisi bu haliyle bile tüzüğümüzde “genel başkanlık”tan çok daha belirgin ve önemli bir biçimde ifadesini bulan kavram ise, gerçek yaşamımıza daha uygun olan kolektif önderliktir. Bunu daha tanımlı daha zenginleşmiş ve geliştirilmiş olarak ifade edecek adımlar atmaya dönük olarak hazırlıklarımızda devam ediyor.

(soL-Haber Merkezi)