Sol Cephe Genel Kurulu toplandı

Sol Cephe Genel Kurulu, Ankara'da başladı.

(soL - Haber Merkezi) Ali Rıza Aydın yaptığı açılış konuşmasında "Demokrasinin kurum ve kurallarını tanımayan iktidara karşı, kurum ve kuralları bize dayatan bir iktidara karşı savaşıyoruz . Sol Cephe, Meclis’i boşaltın diyerek halka direnme hakkınızı kullanın diyor ve milletvekillerine de milletin yanında olun diyor" ifadelerini kullandı.

Toplantının çalıştay kısmında, Soma'daki maden katliamı, AKP'nin meşruiyet krizi, "Meclis'i boşaltın AKP'yi susturun" imza kampanyası üzerine yapılacak çalışmalar belirlenecek.

Öte yandan, Soma'da hayatını kaybeden Veysel Arkan'ın Babası İsmail Arkan ve İlhan Arkan tarafından toplantıya iletilen mesaj büyük alkış aldı:
"İşçilerin, emekçilerin gerçek dostları, sizleri selamlıyoruz. Bizler taşeron istemiyoruz. Güvencesiz çalışmak istemiyoruz. Maden ocağında dayak, azar, işten atma, yevmiye kesme istemiyoruz. Bizler artık ölmek istemiyoruz. Eğer öleceksek de geride bıraktığımız çocuklarımızın bizler gibi ölmesini istemiyoruz. Eğer ölmediysek, yaşıyorsak, onun da insanca olmasını istiyoruz. Bizler madenciyiz, çok şey mi istiyoruz? Evet, artık çok şey istiyoruz."

Toplantıda yapılan konuşmalar şöyle:

Maden-İş Yatağan Şube Başkanı Süleyman Girgin: Öncelikle burada bir hakkı yerine teslim etmemiz lazım. Mücadeleye başladığımız günden bu yana, 27 Ağustos 2013’ten bu yana her zaman mücadeleyi sahiplenen ve her daim yanımızda olan FKF İl Örgütü’ne de teşekkür ediyoruz.

Asıl suçlu özelleştirme politikaları ve bunu dayatan iktidardır. AKP iktidarı rüşvet almadan ciklet bile vermiyor. Diğer yandan Çalışma Bakanlığı suçludur. Maden işçisine “çizmelerimi çıkarayım mı” dedirtecek kadar değersiz hissettiren düzendir. Marjinallikse Yatağan işçisi marjinaldir. Bundan da gurur duyuyoruz.

Bizim santralimize kömür veren sahalar var. Bu santraller kurulurken hepimiz karşı çıktık. Yatağan Ovası mahvoldu. Kendi kaynaklarımızla enerji üretelim dediler ama kanser olduk, on köy verdik, zeytinlerimiz mahvoldu, mezarlıklarımızın yeri değiştirildi. İnsanlar atalarının kemiklerinin yerini değiştirdiler.

Şimdi bunca şey varken ben yiyemedim al sen ye diye peşkeş çekiliyor yandaşlara. İşçi sınıfı ölmüştür diyenlere inat mücadeleyi büyüttük ve halkın ve öğrencilerin sahiplenmesiyle bu yere kadar getirdik. Mücadele edenler yenilebilir ama etmeyenler peşin yenilir. Soma’da gördük ki bunun bedeli çok ağır oldu. Orada yandık burada yanmayacağız. Eğer değerinde teklif verilmezse vazgeçeriz dediler. Toplam gelirin altıda birine bile denk gelmeyen fiyatlarla 12.50 milyar dolar kar edecek yeri 2.7 milyara sattılar. Bu mücadelemizi sonuna kadar sürdüreceğiz. Muğla öğrencisi ve halkıyla birlikte Türk-İş aldığı tüm kararları harfiyen uygulamıştır. Tekel bizim gözümüzü açtı. Hatta Bülent Arınç “biz Meclis’teki muhalefetten değil sokağa çıkan işçiden, kadından korkuyoruz demişti. Biz de Tekel sayesinden öğrendik pek çok şeyi bu yüzdendir ki aynı hatalara düşmeyeceğiz. Orada sadece 4C karşıtı yani tamamen bizim için bir mücadele vardı ve bu eksikti. Biz ise özelleştirmeye karşı mücadele ediyoruz. Yeni bir Gezi hatta Gezi’den öte bir mücadele ortaya çıkacak.

Bilsay Kuruç: Türkiye’de bir sermaye rejiminde yaşıyoruz ve dünya sermayesinin tavsiyesi olmadan bu yürümez. Her şeyden önce bu ülke sermayesi dünya sermayesinin güvencesi altında. Bunun için de bir yol vardır, o da o ülkenin insanına el koymaktır. Soma'da ocaktan çıkan işçiye sordular tekrar girecek misin diye, “tabi gireceğim borcum var” dedi. Ocağa indirip çıkarıp bankaya devrediyorlar. Süleyman başkan kamulaştırma konusunda doğru söylüyor bu yüzden de yetmez ama evet çünkü kamulaştırma yetmez. Bütünlüğe başkaldırmak gerek. 1926 İngiltere büyük madenci grevine karşı oranın başpsikoposu “grev hükümete yani Tanrı’ya başkaldırmaktır” demişti. O yüzden de 1500 imam oraya gönderilip başkaldırmayın denmiş oldu. Ülkede uzun bir yürüyüş var. Önce Tekel, ardından Gezi, Yatağan, ve sonra da Soma. Bu, ülkedeki tüm varlıkları koruma mücadelesine dönüşmelidir. Sol Cephe bu uzun yürüyüşün, sermaye rejiminin tüm kalelerine karşı başka kalelerle buluşturmak üzere uzun bir halkası olacak. Hepimize kolay gelsin.

Zeynep Güler:
Verilen mücadelelerde bir ölçek meselesi var. Kentsel ölçek üzerinden bir tartışma yürüdü. soL yazarlarından biri yerel ölçeklerin merkezi ölçekler tarafından belirlendiğini yazdı. Biz Kadıköy’den geliyoruz. Dün yaptığımız etkinlik son derece önemliydi. Bunu yaparken verdiğimiz mücadelenin hangi ölçekte verilmesi gerektiğine dair hala tartışmaya devam ediyoruz. Sol Cephe’nin bir üretimi var. Bu üretimi zaman zaman Genel Merkez’in ürettiği metinlerden ve mücadele hedeflerinden yola çıkarak ediniyoruz ancak bir de bizim yerel ayaklarımız var. Biz bu işi yere ölçeklerde de örgütlemekle mükellefiz. Yerel gündemler özellikle Haziran’dan bu yana daha da önemli oldu. Öte yandan da şu var, yerel mücadele zeminindeki tartışmalar o kadar daracık bir alanda hapsoluyor ki indirgenmiş oluyor. Bu toplumsallaşmak ve mücadeleyi yeniden örgütlemek açısından yol açıcı olmuyor. Biz şu kadarcık alanda bostandaki toprağı biçerken, ayağımızın altından başka şeylerimiz alınmış oluyor. Büyük hedeflerimizi ve siyasetimizi yapacağız, yerel ölçekli hedeflerimizi ve bir de ara formu da yaratacağız.

Üretmemiz gereken bir dönemden geçiyoruz. İkisinin ortasını bulmamız gerekiyor. Bu orta ölçeği yeniden bulmamız ve keşfetmemiz gerekiyor. Ölçeğimizi genişletmek için, yereldeki dar alan tartışmalarına takılı kalmadan yürümeliyiz.

Metin Çulhaoğlu: Son dönemde yaşananlar bize bir gerçeği çok net olarak gösteriyor Haziran’ın soluğu tükenmemiş. Haziran, kendini süreklileştirmekte ve kendine sürekli yeni kanallar yaratmaktadır. Bizim gibi insanları şöyle bir karamsarlık sarmış, bu adamlar ne olursa olsun düşmüyorlar, kaya gibidir gibi bir karamsarlık var. Kısa sürede bu olumsuzluk kendini umuda bırakmıştır. 30 Mart seçim sonuçlarını şöyle değerlendirmiştim: balkon konuşması yapacak kadar güven verici, saldırgan ve sivri olacak şekilde de kaygı vericidir. 30 Mart’tan kaynaklı kısa süreli karamsarlık dalgası dağılıyor. Özellikle önümüzdeki üç ay önemlidir.

Bir adam ben cumhurbaşkanı olacağım diye rest çekiyor. Bir ülkede cumhurbaşkanında olmaması gereken on özellik nedir diye sorsanız onunu da gösteriyor Tayyip. Adam sanki inadına ben cumhurbaşkanı olurum ve böyle olurum diyor. Bunu yaparken ciddi bir siyasi bilgiden yola çıkarak da bunu yapıyor. Aslında şunu diyor: “ey sermaye, bugün benim üzerime gelenler yarın senin de egemenliğini sarsacak bir yere doğru gidiyor.”
Sermaye sınıfı da bu mesajı almış ve bize böyle bir lider lazım demektedir. Sermaye sınıfına gözümüzü fazla dikmeyelim. Bu resti görelim. Bu reste göre oynayalım. Ama zarlar hileli. Biz bu reste karşı anayasal bir şekilde mücadele edelim sınırları içerisine hapsolduğumuz anda hileli zarlarla oynamış ve onların belirlediği çizgide kalmış oluruz. Sahafa iki takım mücadelesinde biri hakeme yürüyor hakem değişsin diyor sonra da bariz ofsayttan gol atıyor ve hakem kabul ediyor. Biz o sahada oynamayacağız. Ama o sahada mutlaka bizden insanlar olacaktır. Biz o zemin dışında mücadeleyi kütleselleştiremezsek o mecralarda mücadele verenlerin de imkanları kısıtlanmış olacak. Yalnızca sokaktan bahsetmiyorum. Evlerinde, okullarda, hastaneler ve iş yerlerinde bizler Sol Cephe üyeleri olarak sürekli politik angajman içerisinde olmalıyız. Biz mücadelemizi içinde bulunduğumuz her alanda realize etmek ve yeniden üretmek zorundayız. Erdoğan’a bu ülkeyi hangi mevkide olursa olsun yönetemeyeceğini gösterelim.

Merdan Yanardağ: Bana güç verdiniz teşekkür ederim. Zindanlarda sizlerin desteğiyle ayakta kaldık. Çulhaoğlu’nun konuşmasındaki bir yan çok önemli. Hayatın her alanında mücadele etmek. Toplumu bir kez daha görmemiz gerek. 60lı yıllarda hayatın her alanında mücadele vardı. Polis dediğin zaman Pol-Der vardı ve biz onların afişlerini birlikte asardık. Ya da genç subaylar vardı. Ya da benimle birlikte Enternasyonal söyledikleri için yargılanan işçiler vardı.

Önümüzde bir seçim var. Bu seçimde solun tavrını göstermesi gerekiyor. Biz nasıl bir cumhurbaşkanı istiyoruz buna önce karar vermeliyiz. Boykot bir avantajdır. Meclis’te 20 milletvekili imzası bulunabilirse bir aday da çıkarılabilir. Ülke genel olarak sağa savrulduğu için genel olarak sol da sağa kayıyor. Yapılan cumhurbaşkanlığı aday tanıtımlarında hep sağcı aday vurgusu yapılıyor. CHP'ye eleştiriyi, soldan eleştiriyi yükseltmeliyiz. Çünkü CHP kadrolarının çoğu eskinin sosyalist kadrolarından oluşuyor. Fakat öyle olmasına karşı CHP yerel seçimlerindeki adaylar ise her seferinde daha sağ, liberal ve dinci bir çizgiye geçiyor. Dindarların sağcıların oylarını alarak seçimi kazanacağını düşünüyor. Fakat burada bir küstahlık var. Dönüp sosyalistlere bakan yok. Diğer güç ise HDP'dir. Kürt siyasal hareketinin vesayetinden kurtulmadan asla güç olamayız. HDP bu vesayetin örgütlü bir karakter kazanmış halidir. BDP ya da PKK ne yaparsa yapsın onları her seferinde sosyalist bir çerçevede hoş görmemiz gerekiyor. 30 yıldır yapıyoruz bunu. Her gerici söyleme sessiz kalalım istiyorlar . Artık Kürt hareketine biçtiğimiz bu kredi bitmiştir. Önümüzde seçimlerde AKP'nin Kürt hareketinin desteğini almadan seçilmesi hemen hemen imkansız. Seçimlerden hemen sonra Demirtaş “çözüm için uygun şartlar oluştu” dedi. Dinci faşist bir liderle uzlaşmak imkanlı değildir. Bunu kategorik olarak reddetmeliyiz. Muhtemelen ilk turda solun onayını alabilecek bir aday çıkaracaklar ve ikinci turda ise muhtemelen serbest bırakacaklar. Emek hareketini yüzüstü bırakacaklar. Kürdistan devriminin ülkedeki devrime gebe olacağını düşünenleri biliyorum ama bugün ortada bir devrim isteği yoktur. Biz bu eleştiriyi eleştirirsek, solun eleştirisini onların üzerinden çekersek Türkiye’nin muhafazakarlaşmasına oradan gelen katkıya engel olamayacağız.
Haziran’da sokağa çıkan ve İçişleri Bakanlığı’nın verdiği rakamlara göre 11 milyon insanın kucaklanmasını içeren politik bir perspektife sahip olarak hareket etmek gerekiyor. HDP’ye yönelik sol ve devrimci eleştirimizi yükseltmemiz ve tekrar güncellememiz gerekmektedir. Sol Cephe için bir öneri, kendi gibi büyük ya da küçük yapılarla birleşmesi lazım. Birleşik muhalefet gibi yapılarla bir arada olmalı, görüşmeli kapımızı açmalı ve onlarla görüşerek büyümenin yollarını görüşmeliyiz. Kalıcılaşabilmek için bu şarttır.

Aydemir Güler: Siyasi gündemin merkezinde cumhurbaşkanlığı seçimleri olmalı. Bu seçimi sadece bir cumhurbaşkanlığı seçimi olarak görmek zorunda değiliz. Muhalefetin yaptığı stratejik hata tam da budur. Krizin öne çıktığı bir dayatma var, bunun farkında olmalıyız. Bu seçimleri önemsizleştirmek değildir. Sadece bir parlamenter seçim yapılıyor algısının ötesine geçmemeliyiz.

Onu bunu idare edebilecek, katliamlara karşı ayaklanmaları idare edebilecek bir cumhurbaşkanından ne kazanabiliriz biz? Bu, ülkeye hiç bir şey kazandırmaz. Buna rıza gösteren bir muhalefet çürümeye yüz tutmuştur. Haziran direnişinden sonra da başka durumlar ortaya çıktı ancak Haziran’dan önce pek çok şey yoktu. İnsanlar yoksulluklarıyla ilgilenmiyorlardı. Hiçbir şeye karşı ses etmiyorlardı. Eğer bu durumun bütünlüklü bir problem teşkil ettiği tespitini yapamazsak Haziran önceki sessizliğe mahkum oluruz. Türkiye’deki toplumsal muhalefet hareketinin mutlaka ama mutlaka örgütsel bir akla ihtiyacı var.

Sol Cephe’nin sürekli ülke gündemine müdahale etme refleksinin gelişmesi önemlidir. Madem böyle bir ülkedeyiz hızla gündem değişen ülkeye refleks geliştirmek zorundayız. Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığına aday olarak gösterilmesinin engellenmesi bu ülkede asla imkansız değildir. Haziran’da sokağa dökülen insanlar en başta bunu reddediyor. Türkiye’de böyle bir halk gücü vardır bunun politik hedefe aktarılması ve her gün daha çok örgütlü hale gelmesine ihtiyaç vardır. Bu gerici diktatörlük Tayyip Erdoğan’ın karakterinde vücut bulmuştur. Bizim buraya vurmamız gerekir.

Cumhurbaşkanlığı meselesi boykotçuluğa indirgendiğinde zordur. Bu işi sesiz sedasız değil, en aktif en yaygın en politik en cesur sloganlarla yürütmeyen bir boykot çalışması apolitizasyonla birleşir. Boykot bu değildir. Bizim boykotu bambaşka bir zemine taşımamız gerekir.
Haziran direnişinin yıldönümünün arifesindeyiz. Haziran direnişi binlerce kez anılmayı hak eden bir halk hareketidir. Bunun patlak vermesine neden olan AKP saldırısına karşı bu direnci güncellemeli ve silahlar geliştirmeliyiz. Örneğin Sol Cephe bu politik güncellemeyleT ürkiye’nin yerinde sokağa çıkıyor. Birinci yıl dönümünde AKP diktatörlüğüne son verme çağrısını güncellemeliyiz. Halk hareketini yeniden ayağa kaldırmak ve siyasetle donatmak görevimizdir.

Birçok girişim var Türkiye’de ancak Sol Cephe'nin bir farkı var. Dayanışmacılığı herkesi kucaklayan, kapsayıcı bir kimliğe sahip Sol Cephe’nin bu bağlamda güçlendirilmesi lazım. Sol Cephe’nin kapsayıcılığında olmayan girişimler var, bunların olması iyidir. Ancak, şu anda ne yazıkki ittifak yapacak koşulda değiliz.

Haziran’la birlikte politize olmuş toplamların yanında örgütlü toplam da patlama yapmalıdır. Bu iş 1980’den beri yapılamayan ama yapılabilecek bir şeyi gösterir. Türkiye toplumunun öncelikle örgütlenmeme kilidinin açılması lazım. Bu konuda Sol Cephe’nin biricik olduğunu düşünüyorum. Türkiye’nin hızla örgütlü topluma döneceğini umuyorum.

Can Soyer: Sol Cephe, Haziran’ın ertesinde kuruldu. Haziran’ın gösterdikleri ve yarattıklarıyla Haziran’da ortaya çıkan gerçeklerle ortaya çıktı. Türkiye’nin AKP’ye boyun eğmeyeceği gerçekliğiyle ortaya çıktı ve Haziran için kuruldu. Haziran dinamiklerinin kolay kolay ortadan kaldırılamayacağını bilen insanlar tarafından kuruldu. Ben Sol Cephe’nin bakış kaynağının burası olduğunu düşünüyorum. Yani Sol Cephe Haziran’ı örgütlemelidir zaten bunun için kurulmuştur.

Haziran bir tek Haziran ayından ibaret değildir. Değişik zamanlarda ve yerlerde taleplerini dile getirdi. Buna örnek acı da olsa Berkin Elvan cenazesi ve Soma’dır. Bu tepkiler Haziran’ın sayesindedir. Haziran sadece bir mazi olarak değerlendirilemez hala devam eden Türkiye siyasetinde kalıcı etkiler yaratan bir direniştir. Fakat Haziran hedefine ulaşamamıştır, AKP hala iktidardadır. Haziran’ın hedefine ulaşamamasının en büyük nedeni örgütsüz kalmasıdır. Burada siyasal partileri kastetmiyorum. Zaten bir siyasal partinin, öznenin kapasayacağından çok daha fazlasıydı Haziran. Sol Cephe bunun için var oldu. Haziran’ı örgütleyecek bir alana ihtiyaç vardır. Bu güç Sol Cephe’de vardır. Bunu sürdürmeye devam etmelidir. Önümüzde cumhurbaşkanlığı seçimleri var. Bu basitçe bir ismin cumhurbaşkanı olmasından ibaret değildir. AKP reijiminin biraz daha bu ülkede kalıcılaşması demektir. Biz AKP’ nin bu ülkeyi yönetemeyeceğini ve bu halka boyun eğdiremeyeceğini bilerek bu çalışmayı yapıyoruz. Bugün halkın değerleriyle uyumlu olan aday tarifi yalandır. .Bu seçim halk ve halk düşmanları arasında olacaktır.