TKP’den barış ve kardeşlik açılımı

Türkiye Komünist Partisi, yayınladığı “Barış, kardeşlik ve birlik bildirgesi”nde "Kürt açılımı"nın, insanları ayrıştırmakta ve daha derin çatışmalara çanak tutmakta olduğunu belirterek Türkiyeli bir çözüm gerektiğini açıkladı.

Türkiye Komünist Partisi, Kürt sorununda “tarihi fırsat” tartışmalarının yaşandığı günlerde “Barış, kardeşlik ve birlik bildirgesi”ni yayımlayarak, ABD’nin bölgedeki hegemonya tasarımının, çözüm olarak yutturulmak istendiğini belirtti.

Masaya yatırılanın “Kürt sorunu değil” Türkiye olduğu söylenen bildirgede “Emperyalizm dünya egemenliğini derinleştirirken eski dönemden kalma yapıları kesip biçip yeniden şekillendirmektedir. Türkiye’nin uzun bir süre önce anlamını yitirse bile hâlâ temel belgelerinde durmaya devam eden bağımsızlık, laiklik, cumhuriyet gibi tarihsel ilerleme öğeleri artık birer yük sayılmaktadır. Emperyalizmin biçimlendirdiği Ortadoğu’ya uygun bir Türkiye, karar yetkileri emperyalist merkezlere devredilmiş, toplumsal yaşamı cemaatlere teslim edilmiş, Osmanlı’ya öykünen bir Türkiye’dir” denildi.

Açılımla birlikte bölgesel eşitsizliklerin giderilmeyeceği vurgulanan bildirgede alınan yolun farklı halkları din ile birleştirmek iddiasında olduğu hatırlatılarak “Toplumsal, siyasal yapının şekillenmesinde dine görev vermek demek, insanların kader karşısında çaresiz ilan edilmesi, tevekkül göstermeleri, tarikat ve cemaat hiyerarşilerinin insanların elini, kolunu, aklını bağlaması demektir” ifadeleri kullanıldı.

Tehlikelerin gerçekleşmesinin önlenebileceği ancak bunun yolunun, bir süre önceye kadar var olan durumu korumaya çalışarak değil, yeni bir cumhuriyeti tartışmaya başlayarak döşeneceği belirtilen bildirgede “Türkiyeli çözüm” vurgusu yapıldı.

“Türkiyeli çözüm istiyoruz”
Türkiyeli bir çözümün Türkiye’nin yeniden ayağa kalkmasıyla mümkün olduğu açıklanan bildirgede, farklı köken, kültür ve dillerin, toplumları, bileşenlerinin birbirine yabancılaşmasına sürükleyeceği yolunda bir kural tanınmadığı, farklılıkların parçalanmaya götürmesinin temel nedeni halklar değil, kendi dar çıkarları doğrultusunda davranan yerli ve yabancı egemen güçler olduğu vurgulandı.

Türkiye’nin bu güçleri alt edebilecek toplumsal kaynaklara sahip olduğu hatırlatılarak Bu kaynaklar ya harekete geçecek ya da ülkemiz “demokratikleşme”, “çözüm” gibi albenili sözcüklerin eşliğinde yıkıma sürüklenecektir. İşte bu koşullarda, ülkemizin dil ve kültür zenginliğinin üzerine kardeşliğin kurulabileceğine inanan bizler, gerçek bir çözüm için yukarıdaki yaklaşımları savunduğumuzu, bu yaklaşımları önümüzdeki süreçte kamuoyunda tartışmaya açmak için çeşitli adımlar atacağımızı duyuruyoruz” denildi.

Bildirgede ayrıca aşağıdaki maddelere yer verildi

• 1999 öncesinde Kürt sorununu manipüle eden Avrupa Birliği’ydi. Abdullah Öcalan’ın yakalanıp İmralı’ya hapsedilmesinde rol üstlenen ABD o tarihten bu yana konunun hâkimi olmuştur. Bu durumun değiştirilmesi, emperyalistlerin Türkiye’nin Kürt sorunundan dışlanması temel koşuldur. Dış etkilere kapılar kapanmadan adım atılamaz.

• Emperyalizm Ortadoğu haritasıyla oynamaya devam etmektedir. Amacın emperyalist merkezlerin dışında herkesi güçsüzleştirmek olduğu açıktır. Bu anlamda Ortadoğu’da kurulacak yeni devletçikler halkların özgürleşmesine yardımcı olmayacaktır. Ortadoğu’nun kaderine Ortadoğu halkları karar vermelidir. Bunun yolu emperyalizme karşı mücadeleden geçer. Emperyalizmin belirlediği yeni girişimlere karşı uluslararası anlaşmalara dayalı sınırlar korunmalıdır.

• Irak Kürdistanı'ndaki özerk devlet yapılanması emperyalizmin bölgemizi yeniden şekillendirmeye dönük operasyonlarının tipik bir örneğidir. Bunun da ötesinde Irak Kürdistanı, bir yandan Türkiye Kürtlerini emperyalizm ve gericilik yanında taraflaştırmakta, milliyetçiliği körüklemekte ve başta Türkler ve Kürtlerden oluşan emekçi halkımızın birliğini dağıtıcı etki yaratmakta, diğer yandan ise Türkiye'de yayılmacı/Osmanlıcı perspektifler için zemin oluşturmaktadır. Türkiyeli bir çözüm ancak bunları gözeterek geliştirilebilir.

Silahsız çözüm istiyoruz

• Kürt sorununda emperyalist manipülasyona zemin sunan, halklar arasında diyalogu olanaksız hale getiren, derin etnik/ulusal boğazlaşmaların bir tehdit olarak canlı tutulmasına neden olan silahlı mücadeleye son verilmelidir. Genel af çıkarılmalı, PKK silah bırakmalı, eşzamanlı olarak TSK operasyonları durdurulmalı, koruculuk sistemi lağvedilmeli, korucular silahsızlandırılmalı, köye dönüş isteyenler için olanaklı hale getirilmeli, kontrgerilla örgütleri tarafından gerçekleştirildiği belli faili meçhul cinayetler ve katliamlar yeniden kovuşturulmalı, gerçekler açığa çıkarılmalıdır.

• Eşzamanlı olarak ülke çapında sivil halkın silahsızlandırılmasına yönelik önlemler alınmalıdır.

• Diğer halkları, milliyetleri, etnik grupları ve dilleri aşağılayıcı propaganda cezalandırılmalıdır.

Yerelleşme tuzağı değil eşitlik ve paylaşım istiyoruz

• Yerelleşme bir demokratikleşme projesi değildir. Demokratikleşme eşitlik ilkesinin hayata geçirilmesini dışlayarak gerçekleşemez. Oysa yerelleşme, bütün vatandaşlar ve bütün bölgelerde aynı yönetsel standartların ve hukuksal yapının bir kenara bırakılması, yerel ve uluslararası sermayenin lehine ve halkın aleyhine düzenlemelerin serbest ve meşru hale gelmesidir.

• Merkezi devlet bütçesinin bölgesel ve yerel gereksinimler doğrultusunda paylaşılması, vatandaşlar arası eşitliğin en sağlam yoludur. Oysa yerel yönetimleri güçlendirmek adı altında toplumun bütününün, devlet bütçesi aracılığıyla her bir parçaya sahip çıkması ve dayanışması yaklaşımı terk edilmektedir. Yerel yönetimlerin merkezle ve bütünle bağları zayıflatılırsa sermayeye bağımlılığı perçinlenir. Yabancı ve yerli sermaye (doğrudan veya uluslararası fonlar aracılığıyla dolaylı) girişlerinin amacı kârdır. Oysa yerel yönetim kâr amaçlı bir ticari faaliyet alanı değil, kamusal bir işlem, kamusal hizmetlerin bütünüdür. Kâr amaçlı faaliyet, halkın soyulması anlamına gelir.

• Merkezi bütçe bugün hükümetlerce yerel yönetimleri ya siyasal terbiye veya tasfiye etmek amacıyla veya yerellikleri kaynak ararken piyasaya ve sermayeye mahkum etmek için kullanılmaktadır. Yerel yönetimlerin merkezi bütçeden pay alma kriterleri, hükümetlere bırakılmamalı, hakkaniyete uygun nesnel ölçütler geliştirilmelidir.

• Yer üstü ve yer altı kaynakları toplumun bütününe aittir. Yerel halkın bu toplumsal değerleri kullanmasında söz konusu saptama dikkate alınmalıdır. Bütün topluma ait zenginliklerin bölgesel ve yerel çıkarlar için kullanımının önünün açılması, eşitsizlikleri artıracağı gibi, yeni çatışmaları tetikleyecektir.

• Sermayeye ve piyasa kurallarına teslim olan yerel yönetim halktan uzak düşer. Soygundan demokrasi çıktığı görülmemiştir.

• Yerelleşme özel olarak yabancı sermayenin ve emperyalist denetimin maddi temellerini oluşturur hale gelecektir. Bu, Türklerin ve Kürtlerin birbirlerine karşı kışkırtılmasının olanaklarını artıracak ve anahtarı emperyalizme teslim edecektir. Türkler ve Kürtler sorunlarının çözümü adına emperyalistlere yaranmaya mecbur edileceklerdir.

• Bugün emperyalizm, kendi egemenliğini güçlendirmek, ulusal, bölgesel düzeydeki güçleri kendine mahkûm etmek için sürekli ölçek küçültmekte, toplumları cemaatlere, etnisitelere bölmektedir. Yerelliklerin yetkilerinin artırılmasının bu sürecin parçası olmasını engellemek mümkün olmayacaktır. Dolayısıyla yerel yönetimlerin güçlendirilmesinden istikrar, refah ve huzur değil, bölücülük çıkacaktır.

• Türkiye'nin eyaletlere bölünmesi ve bölgesel özerkliğin geliştirilmesi, toplumsal parçalanmayı derinleştirir. Merkezi yapının bugüne dek anti-demokratik, baskıcı ve zorla asimilasyonu hedefleyen bir karakter taşımış olması, ademi merkeziyetçiliğin doğru seçenek olması için yeterli değildir. Eyaletleşme yeni, sağlıklı, üzerinde iradi birlikteliğin tesis edileceği bir zemin değil, parçalanmanın bir evresi olacaktır.

Emekçilerin haklarını ve birliğini merkez alan bir çözüm istiyoruz

• Eşitsizlikler, içinde yaşadığımız ekonomik-toplumsal sistemin kuralı durumundadır. Rejim, toplumun bu eşitsizliklerin bütününe karşı çıkmasını önlemek için, farklı mağdur gruplarını birbirinin karşısına iter. Bu oyuna izin verilmemesi için işsizliğin ülke çapında yok edilmesine, yoksul kesimlerin ulusal gelirden aldıkları payın artırılmasına yönelik politikalar geliştirilmelidir.

• Yine aynı sorunla bağlantılı olarak bazı düşük nitelikli işlerin, örneğin Kürt veya Roman kökenli yurttaşlara yaptırılması türünden uygulama ve durumlara karşı çıkılmalı, tüm ekonomik etkinliklerin insan onuruna yaraşır koşullara kavuşturulması hedeflenmelidir.

• Ülkemizin birliğinin korunması ve güçlendirilmesinin yolu, aynı sorunları yaşayan emekçilerin birlikte örgütlenmesinden geçer. Toplumda örgütlenmeyi zorlaştıran bütün hukuki, siyasi, fiili, ideolojik engeller tasfiye edilmelidir. Kayıtsız çalışmaya karşı kampanya açılmalı, bütün çalışanlar toplu sözleşme ve grev hakkını içeren sendikalarda örgütlenmelidir. Örgütlenmeyi ve birlikte davranmayı tehlikeli veya piyasanın verimliliğini düşüren yollar olarak gösteren yaklaşımlara karşı mücadele edilmelidir. İradi birliğin ve kardeşliğin gerçek güvencesi Türklerin, Kürtlerin ve diğer kökenlerden insanlarımızın ekonomik, toplumsal ve siyasal düzeyde birlikte örgütlenmeleridir.

Dillerimizi, kültürlerimizi istiyoruz

• Ülkemizde çok sayıda yerli dil konuşulmaktadır. Başta Türkçeden sonraki en yaygın dil olan Kürtçe olmak üzere bu dillerin her birinin yaşatılması, zenginleştirilmesi, eğitim ve kültür dili olarak gelişmeleri devletin güvencesi altına alınmalıdır.

• Eğitim çağına gelen çocukların ailelerinde öğrendikleri dille eğitimlerini sürdürmeleri temel bir hak olarak güvence altına alınmalıdır.

• Vatandaşların ülkemizin farklı dillerini öğrenmeleri teşvik edilmeli, kolaylaştırılmalıdır.

• Türkçe dışında bir anadili olan vatandaşların toplumun temel ve ortak iletişim dili olan Türkçeyi öğrenmesi temin edilirken, her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının ülkemizin diğer bir dilini öğrenmesi orta öğretimin parçası haline getirilmelidir.

• Devlet üniversitelerinde bütün dillerimizi ve ilgili halkların kültür ve tarihlerini konu alan bölümler, enstitüler açılmalıdır.

• Ülkemizde batı dilleri eğitim, kültür ve iletişim dili olarak teşvik edilirken halkımızın anadillerinin üstünün örtülmesi utancından kurtulunmalıdır.

• Türkçe devletin resmi dili ve toplumun temel ortak iletişim dili olarak korunmalıdır. Yerel yönetimler dâhil olmak üzere, bölgesel düzeyde ikincil dillerin kullanımının önü açık olmalıdır.

• Siyasal partiler Türkçe dışındaki ülke dillerinde çalışma yürütebilmelidir. Aslında siyasal partilerin belgelerini batı dillerine çevirmeleri, bu dillerde yayın yapmaları, görüşlerini açıklamaları ve iletmelerinde herhangi bir kısıtlama yoktur. Hal böyleyken kendi halkımızın konuştuğu dillerin siyasetin dışına itilmesi utanç vericidir.

• Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları, nerede, hangi görevde, hangi konumda olurlarsa olsunlar, Türkçe dışında bir dille kendilerini daha rahat ifade edeceklerini beyan etmeleri durumunda söz konusu dili özgürce kullanabilmelidirler. İlgili kurum çeviri hizmetini temin etmekle yükümlü olmalıdır.