Batı medyasında Esad'a bakış değişiyor mu?

Anladığım kadarıyla bu konferans, gazeteciler dahil Batılı elitlere yönelik yeni bir açılımın işareti olarak planlandı. Devlet yetkilileri de katılımcıların konferans sonrasında seyahat etmesini ve devletin belirlediği hareket ve konuşma sınırları içinde de olsa haber yapmasını kolaylaştırmayı açıkça bir öncelik olarak gördü.

Çeviri: Merve Arkan

soL'un notu: ABD düşünce kuruluşu Century Foundation’dan Sam Heller, Suriye hükümetinin desteklediği uluslararası bir konferansa katılmak üzere gittiği Suriye’deki izlenimlerini, aynı kurumdan arkadaşı Thanassis Cambanis’e anlattı. Suriye’de yıllar sonra ilk defa çok sayıda Batılı gazetecinin, analistin ve araştırmacının davet edildiği konferans dolayısıyla Şam’da bir hafta geçiren ve Esad ile de görüşen Heller, kendine daha fazla güvenen Suriye hükümetinin Batı ile uzlaşmak amacıyla yeni açılımlara hazır olduğunu belirtti. Bunun yanı sıra, bir Batılı gazetecinin ağzından, Suriye hükümetinin savaşı kazanmaya başladığına ilişkin itiraflar, Batı kamuoyunda da işlerin tersine dönmeye başlayabileceğine işaret ediyor. Yıllar sonra ilk kez çok sayıda Batılı gazeteci Beşar Esad'la mülakat yaptı ve anaakım medyadaki "şeytan Beşar"ın ve "Esad rejimi"nin yansıtılmasına, belki istenmeden de olsa, bir darbe vurulmuş oldu. soL okurlarına, röportajın biçiminden çok içeriğini bu gözle okumalarını tavsiye ediyoruz.


Suriye’den döndün, hoş geldin Sam. Seni Beyrut’ta yeniden gördüğümüze sevindik. Bu gezi öncesinde en son ne zaman Suriye’ye gitmiştin?
2009-2010 yılları arasında Suriye’de yaşadım ama daha sonra oraya gitmemiştim. Aslında Arapça dilinde 2 yıllık yüksek lisans yapmak için Suriye’den ayrılmıştım ve böylece ikinci yıl için Şam’a geri dönecektim. Ancak 2011 yılındaydık ve doğal olarak bu plan gerçekleşmedi.

2013 yılında tam zamanlı olarak Suriye üzerine çalışmaya yeniden başladığımda, vaktimin ve enerjimin büyük bölümünü Suriye muhalefetini ve muhalefetin elindeki bölgeleri araştırmaya harcadım. Rejimin elindeki batı Suriye’de ve Şam’daki koşulların, medya ve bölgede seyahat edenlerin ikinci ağızdan açıklamaları aracılığıyla filtrelendiğini anladım. Ancak İdlib’le ilgili yazdıklarım düşünüldüğünde, orada aslında gerçek anlamda yaşamamıştım. Suriye’deki gerçek ve yaşanmış deneyimlerimi yansıtan yerler Şam ve kısmen de Suriye’nin doğusundaki Haseke’ydi. Geri dönüp ülkenin en iyi bildiğim bölümündeki durumu görmek, sadece gerçek bir şeyin içine daha fazla girmiş olmam nedeniyle bile çok iyi oldu.Formun Üstü

Bu gezideki ilk izlenimin ne oldu?
Bu gezinin içerideki koşullar konusundaki düşüncelerimi altüst ettiğini sanmıyorum. Ancak olayları ilk elden görmek yararlı oldu ve rejimin işleyişi ile hükümetin kontrolündeki bölgelerde yaşam konusunda var olan izlenimlerime katkı sağladı.

Öte yandan yüzeysel bir bakış açısı olabilir ancak benim gibi Şam’daki savaşın 2013 ve 2014’teki en kötü yıllarını görmemiş bir yabancı için, şehrin bu kadar değişmemiş olduğunu görmek şok edici oldu. Kent ve toplum kesinlikle militarize olmuş durumda, Şam kontrol noktaları ve üniformalı adamlarla dolu. Ve soru sorduğunuz herkesin ekonomik güçlükler, yerlerinden edilmek, dostlarının ve ailelerinin ölümü ile ilgili bir hikayesi varmış gibi görünüyor. Ancak her şey kötüye gitmiş olsa da, benim tanıdığm Şam’ın büyük bölümü hala yerinde duruyor.

Konferans, gazetecilerin katılmasına karşı çıkan Beşar Esad rejimi karşıtları arasında tartışma yarattı. Konferansla ilgili bilgi verebilir misin? Nerede düzenlendi? Suriye hükümeti neden böyle bir konferans düzenledi? Size nasıl bir mesaj vermek istediler?
Aslında teknik olarak konferansı düzenleyen Suriye hükümeti değil, Beşar Esad’ın kayınpederi Fevvaz el Akraş’ın da yer aldığı Britanya Suriye Toplumu’ydu. Yine de hükümet açıkça konferansın başarılı geçmesi için büyük bir yatırım yaptı. Sınırda vize almamızı sağlamak, Şam’a giderken kontrol noktalarından rahatça geçmemiz ve (Esad’ın danışmanı) Buseyna Şaban’ın konferansta konuşmacı ve katılımcı olan kişilerin sorularını yanıtlaması dahil bir çok konuda her türlü kolaylığı sağladılar. Suriye hükümeti önemsemeseydi iki küçük grubun Esad’la görüşmesi mümkün olmazdı.

Konferans Şam Üniversitesi’ndeki Baramke kampüsünde düzenlendi. İki gün süren yedi ayrı panelde, “Suriye Krizi Sürecinde Medya Savaşı”, “Uzlaşma Süreci, Gerçekler ve Rakamlar” ve “Yaptırımların Sıradan Suriyeliler Üzerindeki Etkisi” gibi başlılar ele alındı. Konuşmacılar arasında Suriyeli yetkililer, yerel işadamları ve seçkinler ile bazı yabancı isimler vardı. Gazeteciler ve analistlerin büyük bölümü ise sahne arkasındaydı.

Bence Suriye hükümeti, paneldeki başlıklardan da anlaşılabileceği üzere bu etkinliği, Batılı dinleyici kitlesine kendi görüşlerini sunmak, bazı önemli ve farklı tartışmalarda karşıt görüşlerini ortaya koymak için bir fırsat olarak gördü. Öyle görünüyor ki Suriye hükümeti, Batı ile kısmi bir uzlaşma sağlama konusunda artık kendisine güveniyor. Sahip olduğu şartlara rağmen, Suriyelilerin Avrupa’ya göçüne yol açabilecek terörle mücadele ve ekonomik istikrar gibi başlıklarda ortak bir zemin arıyor. Hükümet, Rusya ve İran gibi müttefiklerinin verdiği destekle, ülkenin büyük bölümünde zafer kazanma yolunda. Ancak şu anda karşısında yer alan Batılı ülkelerle bir dayanışma ve uzlaşma sağlayabilirse, hatta bazılarını ekonomik canlanma için yatırım yapmaya ikna edebilirse, bu süreç daha da hızlanabilir.

Suriye’deki böyle bir etkinlik, Washington DC’deki bir siyaset konferansından ne açıdan farklıydı?
Doğrusu Batılı katılımcıların çoğu, konferası dinlemek ve aktif olarak katılmak (örneğin konuşmacı olarak) arasındaki farklı anlayabilecek ve Esad rejiminin meşrulaştırılması konusunda suç ortağı olarak görülebileceklerini düşünebilecek durumdaydı. Büyük ihtimalle Washington’da böyle bir endişeye yer olmazdı. Sonuç olarak sanırım konferans organizatörlerin istediğinden daha düşük bir katılımla gerçekleşti. Yani ben dahil birçok Batılı katılımcı, konferansın büyük bölümünü gerçek anlamda fikir alışverisinde bulunmaktan çok konuşmacıların sununlarından faydalanmak ve onları soru yağmuruna tutmakla geçirdi. Sanırım birçok katılımcı, diyalogdan çok Şam’ın görüşlerini dinlemekle ve Suriye’den haber geçmekle ilgileniyordu.

Tam bir yıl önce, isyancıların düzenli olarak Şam’a saldırdığı ve hükümetim başkenti zayıf bir şekilde kontrol ettiği dönemde Suriye’yi ziyaret etmiştim. Öyle görünüyor ki Beşar Esad rejimi bu günlerde en azından bazı şüpheli kesimleri kapsayan grupları ağırlama konusunda daha fazla özgüvene sahip. Hükümetin özgüveninin kapsamı ile ilgili bir izlenimin oldu mu?
Başkent için verilen mücadele şu anda nihayete ermek üzere. Şam’ın Batı Guta kırsalında kuşatma altındaki isyancı bölgeleri neredeyse tümüyle baskı altına alınmış durumda. Kentte, isyancıların güçlü olduğu Doğu Guta’daki ana cephe olan kuzeydoğudaki Cobar, büyük ölçüde aynı kalmış. Ancak Doğu Guta en uçtaki kırsal bölgeden sonra kademeli olarak yeniden ele geçirilmiş. Kentin güneyinde IŞİD’in kontol ettiği korkunç durumdaki bazı semtler olsa da, buralar neredeyse tümüyle kuşatma altında. Hükümetin kontrolü dışındaki bu bölgelerin hiçbiri, Şam merkezini tehdit etmiyor ve en önemlisi de kente her hangi bir düzenli saldırıları söz konusu değil. Yoldan geçenleri öldürebilecek ve yarı normal durumdaki sivil hayata zarar verebilecek durumda değiller. Ülkenin diğer yerlerinde savaş açıkça devam ediyor ve başkentte de hissediliyor. Ancak Şam’ın içindeki savaş neredeyse tamamen sona ermiş gibi görünüyor.

Daha geniş çerçevede ise Suriye hükümetinin kendisini iyi hisstiğini sanıyorum. Şurası açık ki önünde büyük bir savaş var ancak savaş alanında işler yolunda gidiyor. Ülkedeki toprakların ve insanların daha da büyük bir bölümünü kontrol etmek için hamle yapacak, muhalefete karşı daha fazla ilerleme sağlayabilecek durumdalar. Bence rejim yapacak daha çok işi olmasına rağmen bu mücadeleyi kazandığına inanıyor.

Rejim içindeki bu tavır değişikliğinin, sıradan Şamlılar üzerindeki etkisi nedir?
Doğrusu Şam sakinlerinin hissyatını anlamak açıkça zor. Çünkü burası normal ve özgürce konuşabileceğin bir yer değil. Sokakta insanlarla konuştuğumda genelde yanı başımda Enformasyon Bakanlığı’nın atadığı bir mihmandar vardı. O yüzden konuştuğum kişiler her şeyin ne kadar iyi ve normal olduğunu söylediğinde bunu kendi çıkarları için yapıp yapmadıklarını anlayamadım. Yine de bazen bir mihmandarın yanımda olması, insanların bana açılmasına yardım etti. Arapça konuşuyorum ama Arapçam aldığım kafeinin miktarına göre iyiyle işe yarar düzey arasında, bu nedenle bir yabancı olduğum çok açık. Mihmandar en azından Bakanlıktan görüşmeler için izin alabildi, insanların rahatlamasına ve iki Suriyeli sohbet edip şakalaşıyormuş gibi konuşmasına yardımcı oldu. Elbette bazen araya girip ordunun ne kadar harika bir iş yaptığını herkese hatırlatması gerekti. Bu nedenle bana söylenenlerin dürüstçe ve özgürce söylendiğini anlamak mümkün değil. Bu gerçek anlamda aynalarla dolu bir yer.

Mihmandar yanımdayken ya da o yokken söylenenlerden anladığım kadarıyla, Şam’ın büyük bölümü istisnalar dışında büyük ölçüde normale dönmüş durumda. Güvenlik daha iyi, kalabalığın yoğun olduğu saatlerde önemli noktalara saldırılar yaşanmıyor. Ancak bu insanların ölen dostlarını ve akrabalarını geri getirmiyor. İnsanlar Şam’dakilerin çoğunun barbar sürüsü olarak gördüğü isyancılardan korkuyor ve onlara öfkeli. Döviz kurundaki kötüye gidiş, insanların birikim ve maaşlarının savaş öncesine göre azalması anlamına geliyor ve bu nedenle halk kendilerine ve ailelerine bakabilmek için iki ya da üç işte birden çalışıyor. Bazıları bu yolla belli bir rahatlama sağlıyor. İnsanlar savaştan dolayı yorgun ve savaşın sona ermesini istiyor. Kent yaşababilir durumda olsa da pekiyi durumda değil, dahası zaferiyle övünmekten çok uzakta.

Eğlenmeye vaktin oldu mu? Yemek yemek ve içmek için nereye gittin?
Çoğunlukla Şam’daki Eski Kent’te ve Şaalan’daki lüks bölgede bulunan lokanta ve barlara gittim. Sheraton’ın alt katında İngiltere’deki pub’lara benzeyen barda içki içerek biraz zaman geçirdim. Yine de eğlenmek için uygun bir ruh haline sahip olduğumdan emin değilim. Vaktimi daha çok buzlu votka içip etrafa bakarak harcadım ve doğrusu bardaki genel halim buydu.

Kentteki son gecemizde, Eski Kent’te bulunan Bab Şarki semtindeki klasik küçük bir bar olan Abu George’a gittik. Şam’da yaşadığım dönemde tanıştığım ve elbette sevdiğim eski bir arkadaşım barın dışında birlikte fotoğraf çektirmek istedi ama ben özür dileyerek reddettim. Kuşatma altındaki Doğu Guta’da Cobar cephesinin diğer tarafındaki insanlarla en azından son dönemde daha fazla konuşmuştum ve şu anda onlar savaşı kaybediyordu. O yüzden Eski Kent’teki bir kutlamadan onlara kadeh kadırıyormuş gibi görünme konusunda temkinliydim, bu konuda kendimi iyi hissetmezdim.

Beşar Esad’la tanıştın.
Pazartesi gecesini tam olarak böyle geçirmek istemiştim.

Ziyaretin önemli anlarından bahsedebilir misiniz? Esad’la ilgili fikir verebilecek genel ortam, konuşmalar ve diğer sıradan şeyler. Herkesin görüşmelerle ilgili resmi açıklamalarında yer almayan ayrıntılar nelerdi?
Esad Malki’deki evinde merdivenlerin başında bizi bekliyordu. Daha sonra bizi küçük bir oturma odasına aldı ve ziyaretimize ne kadar büyük önem verdiğini kısaca anlattı. Sorularımızı sormamızı istedi. Genel olarak mutevazı ve samimiydi. İyi bir müsabakada olduğu gibi, video oyunlarını çok sevdiği yönünde bazı katılımcılardan gelen açıkça isabetsiz çıkışlara da uygun cevaplar verdi. 

Ancak dost canlısı ve temkinli Esad’ın yumuşak bir tonla ve zaman zaman tutuk bir İngilizceyle en sert retoriklerini aynı şekilde tekrar etmesi açıkça çelişkili bir durum. Arada “savaş suçunun” teknik açıdan hukuki bir terim olduğunu söylemeyi ve Anne Barnard’ın barışçıl tutuklular listesini “doğrulanmamış” diyerek reddetmeyi de ihmal etmedi. ??

Bence Esad’ın insanları kendisine çekmek, onların kendilerini ülkenin en önemli insanına özel olarak ulaşma ayrıcalığına sahipmiş ve onunla bir samimiyet kurmuş gibi hissetmelerini sağlamak gibi bir yeteneği var. Halk arasındaki desteğinin gerçek boyutu ve çevresinde kendisiyle ilgili bir kişi kültü yaratılması konusunda bazı zorlu ve eleştirel olduğunu düşündüğüm soruların yönünü değiştirirken dahi ilgili ve dostane bir üslüp kullanmaya devam etti.

Soğukkanlı ve deneyimli biri. Ne söylediğini iyi bildiği için Esad’la yapılan röportajlarda onun ne söylediği genelde daha az haber değeri taşıyor. Bu durum, söylediklerinin ve düşündüklerinin önemsiz olduğu anlamına gelmiyor. Şam’daki herkesin ve her şeyin hatırlattığı üzere o, ülkedeki tek en önemli kişilik ve karar verici. Ayrıca ülkenin en önemli sözcüsü, uluslararası basına sürekli röportaj veriyor. Tanıştığımız günün gecesinde bir Sırp gazetesine konuştu ve çoğunlukla aynı şeylere vurgu yaptı.

Bahsettiği belirli konular ve karşı argümanları var. İster hatalarını ortaya çıkarmak isteyin, ister sadece röportaja iştirak etmeye çalışın; hazırladığınız zorlu soruların önünü kesmeye hazır. Kendisi gerçek bir profesyonel.

Bana bahsettiğin kadarıyla ortaya çıkan en önemli ayrıntılar hükümet yetkililerinin söyledikleriyle değil kendilerini ortaya koyma biçimleriyle ilgiliydi. Dışişleri Bakanı Velid Muallim, konferansa katılanlarla konuşmaya nasıl başladı?
Dışişleri Bakanlığı’nda konferans masasının başına oturdu ve gelen gazetecilere sorularını sorabileceklerini söyledi. “Ama önce benim size bir sorum var” diyerek, “Halep’le ilgili bu histerinin nedenini kim bana anlatabilir?” diye sordu.

Bu soruyu şaşırtıcı olmayan bir şekilde garip bir sessizlik izledi. Bir buzkıran gemisinin çıkardığı sesin tam tersi neyse, durum oydu.

Sence bu ne anlama geliyordu?
BBC’den Owen Bennett-Jones, Halep’in neden önemli olmadığını sordu. Muallim, Halep’in de tıpkı Musul gibi önemli olduğunu, ancak dünyanın Musul’a yönelik operasyon konusunda sessiz kaldığını çünkü ABD’nin bu operasyona katıldığını söyleyerek yanıt verdi.

Suriye hükümeti ve temsilcileri, katlanılması zor bir çifte standart olarak gördükleri şeyler konusunda düzenli olarak şikayette bulunuyor. Ülkede büyük bir alanı, Halep gibi en büyük kentlerin bir kısmını ele geçiren isyancılara karşı uygun ve gerekli yöntemleri kullandıklarını, isyancıların büyük bölümünün aşırı unsurlardan oluştuğunu ve başka bir çatışmada böyle bir şeyin tümüyle kabul edilemez olarak görüleceğini söylüyorlar.

Muallim, Suriye hükümetinin bazı hatalar yaptığını kabul etti ve savaşın zorluklarından bahsetti. Ancak daha sonra devam eden tartışmada bu hataların neler olduğunun sorulması üzerine Muallim, hatırlayamadığını söyledi. Muallim’in üslubu temelde gazetecilerin ciddi sorularını soğukkanlı bir şekilde geçiştirmek üzerine kuruluydu. Sık sık espri yaptı. Bir noktada toplantıya ara vererek “Burası Suriye” dedi ve sigara içeceğini söyledi. Bir sigara yaktı. Suriyelilerin çoğu ve bazı gazeteciler de onu izleyerek sigaralarını yaktı. İngiliz Channel 4 kanalından Krishnan Guru-Murthy üçüncü ya da dördüncü zorlu sorusunda yeniden kendisini tanıttığında, Muallim sözünü keserek ifadesiz bir şekilde “Seni asla unutmayacağım” dedi.

Kendisinin üslubunu “kafası karışık” birine özgü bir tarz olarak olarak tanımlayabilirim. Kesinlikle dinleyicilerinin hassasiyetlerine uygun bir üslubu yoktu.

Bir yıl önce hükümetin verdiği vizeyle 10 gün boyunca Şam, Humus, Lazkiye ve Tartus’tan haber yapmıştım. Bazıları hükümet yanlısı, bazıları ise hükümete fazla destek vermeyen Suriyelilerin izlenimleriyle ilgili raporlar kaleme aldım. Rejimin savaşındaki beklenmedik gönüllülerle ilgili de yazdım. O dönemden beri yazdıklarımla ilgili herhangi bir Suriyeli yetkiliden yanıt almadım. Katıldığın konferansa ben de davetliydim ancak son anda organizatörler katılım için bana izin verilmediğini bildirdi, nedenine dair herhangi bir açıklama da yapılmadı. Konferansa katılan kişilerin tümü gördüklerini kaleme alsa, Suriye hükümeti bu kişilerin ülkeye girmesine yeniden izin verir mi sence?
Doğrusu emin değilim. Dürüst olmam gerekirse, sınırda pasaportuma damga vuruluncaya dek aldığım vizenin işe yarayacağına inanmıyordum. Suriye Enformasyon Bakanlığı’ndan gerekli izinleri alıncaya dek de orada kalıp haber yapabileceğime inanmamıştım. O nedenle söylediğin şeye inanmam için insanların yeniden ülkeye girdiğini görmem gerek.

Anladığım kadarıyla bu konferans, gazeteciler dahil Batılı elitlere yönelik yeni bir açılımın işareti olarak planlandı. Devlet yetkilileri de katılımcıların konferans sonrasında seyahat etmesini ve devletin belirlediği hareket ve konuşma sınırları içinde de olsa haber yapmasını kolaylaştırmayı açıkça bir öncelik olarak gördü.

Enformasyon Bakanlığı tüm mihmandarlarını aniden gelen gazetecileri ağırlamak için görevlendirdi. Ayrıca bakanlık, bazı gecikmeler ve hükümet yetkilileri arasındaki temassızlık sonucu zaman zaman yaşanan tekrarlara rağmen, gazetecilerin istediği belirli izinleri çıkardı. Batı Guta’daki bazı kasabalara girmem için gereken onayı, otobüsüm Beyrut’a hareket etmeden 15 dakika önce aldım ve bu iyi bir zamanlama değildi. Yine de çaba göstermelerini takdir ettim.

Bazılarımızın mı yoksa hepimizin mi geri dönmemize izin verileceği konusunda sanırım bekleyip görmemiz gerekiyor. Bazı gazetecilerin bir kısmını Suriye’den göndedikleri yazıları provokatifti. Özellike Anne Barnard’ın Esad’la yapılan görüşmeye dair yazdıkları, açıkça eleştirel ve olumsuz bir içeriğe sahipti. (Bir yandan da bence adildi.)

Ama genel olarak sanırım hükümet görmek istediği bazı hikayeler elde etti. Bu nedenle geziyi başarılı olarak değerlendirecektir. Uluslararası medyanın, sivil mahallelerin isyancılar tarafından ayrım gözetmeksizin bombalandığı ve daha kalabalık olan hükümet kontrolündeki batı Halep’ten ziyade isyancıların elindeki doğu Halep’le ilgilenmesi, açık ki konferansa katılan Suriyeliler arasında bir öfke nedeniydi. Konferans sonrasında Halepli sanayicilerin ve milletvekili Faris el Şebabi’nin öncülüğünde, hükümet güçlerinin yardımıyla batı Halep’e düzenlenen gezi, buradaki koşulların uluslararası basında yer almasını ve batı Halep’te yaşayanların acılarının uluslararası kamuoyuna ulaşmasını sağladı. Benzer şekilde hükümetin ülkeye yönelik uluslararası ekonomik “kuşatma” olarak nitelediği, Batı’nın sıradan vatandaşların ekonomik zorluk yaşamasına yol açan yaptırımları da uluslararası medyanın daha fazla ilgisini çekecek gibi görünüyor.

Bunların çoğu hükümetin kapıyı açmasıyla yaşanabilirdi. Bazı hikayeler hükümete hizmet etse bile, aynı zamanda açıkça gerçekler ve haber değeri taşıyorlar. Gazeteciler, hükümetin kendilerine ülkeye giriş izni vermesi halinde bunları haber yapmaya hazır ve istekli. 

Kazandıklarını düşünüyorlarsa ve söylediğin gibi kendi çıkarlarına uygun ve satabilecekleri bir hikayeleri olduğuna inanıyorlarsa, sahadaki durum ne olursa olsun, belli bir ölçüde, en azından 2011’den beri bahsettikleri bazı noktaları tekrarlayacak kadar açılabilirler. Yakın zamanda Suriye’ye dönmek ister misin?
Hükümetin dayattığı sınırlar içinde de olsa sahada yapılması gereken çok daha fazla ve değerli haber olduğu açık. Rejimin stratejisinden telefon için yedek parça bulmanın zor hale gelmesine dek birçok konuda, Şam’da ve rejimin kontrolündeki batıda yaşayan insanları, yetkililer ve seçkinlerden taksi şoförlerine ve yoldan geçenlere toplumun farklı kesimlerini dinlemek çok yararlı. Bir analist olarak siyasetiniz ne olursa olsun, Suriyelilerin savaşı nasıl anladığına ilişkin daha geniş bir anlayışa sahip olmak önemli. Ve açık konuşmak gerekirse, Suriyeliler arasında iletişim kurduğun kişiler muhalefete sempati duyanlarla sınırlı kalırsa, Suriye ile ilgili söylem ve tartışmalarda ciddi anlamda çarpıtılmış fikirlere sahip olma olasılığın artar. Ağırlık noktası tümüyle hatalı olur.

Elbette ki temelde özgür olmayan bir ortamda çalıştığın ve muhataplarının kendi gündemleri olduğu gerçeğini hesaba katmalısın. İnsanların kendilerini ifade etmesine yönelik sınırlar ve ikiyüzlülük inanılmaz boyutlarda olsa da, tüm taraflardan konuştuğum hemen hemen herkesin bir art niyeti, ya da en azında bir bakış açısı var. İsyancı, aktivist ya da Batılı yetkili de olsalar herkes kısmen güvenilmez. Tek yapabileceğin insanlarla konuşmak, gerçeği anlamaya çalışmak, olguları birlikte ele alarak haberde bazı uyarılara yer vermek olabilir.

Bu nedenle eğer yapabilirsem geri döneceğim. Suriye’ye geri dönmek için gerekli bağları kurma konusunda her zaman o kadar iyi değilim. Cesurca doğruları anlatan biri olduğumu söylemiyorum ama bazen olumsuz şeyler yazıyorum. Son dönemde olumsuz şeylerin çoğu Suriyeli isyancılarla ilgiliydi, çünkü hikayelerde bu bölümler ilgimi çekmişti. Ancak sürekli olarak Reyhanlı’da tetikte olmak zorunda kalsam da,  isyancı komutanlar ve gruplar Türkiye’ye girip girmeyeceğime karar veremez. Bu yüzden bir hükümetle ilgili benzer şeyler yazarsam giriş vizemin iptal edilip edilmeyeceğini göreceğiz.

Geri dönmen harika. Geziyle ilgili daha fazla analiz ve yazını okumak için sabırsızlanıyoruz.