İhmal ve İhtilal* (Kağan Öksüz)

Pek kısa sayılamayacak bir süredir, Türkiye solunun kendi ülkesi ile sağlıklı bir ilişkilenmeyi gerçekleştirmesi ve genç bir devrimci kuşağın ortaya çıkması/çıkarılması gibi hayati öneme sahip iki mesele üzerine yazıp çizmekteyiz. Bana göre ikincisi başarılmadan ilkini başarmak mümkün değildir. Türkiye solu genç bir devrimci kuşağı ortaya çıkarmadıkça memleketin dinamiklerine de uzak kalacak, ihtiyacı olan devrim stratejisini üretemeyecektir. Bunun sebebi de esas olarak biri Türkiye sosyalist hareketinin, diğeri de tüm dünyada sosyalist hareketin üzerinden silindir gibi geçen, yepyeni bir toplumsallığı ortaya çıkaran, etkileri ihmal edilemeyecek iki büyük yıkımdır: "12 Eylül" ve "Sosyalizmin çözülüşü". Yazının devamında bu görüşümüzü temellendirmeye çalışacağız.

Toplumsal bellekten bize düşen
Meselenin bir yönü, bugün solun toplumsal bellekten ne bekleyeceğidir. Örneğin reel sosyalizm deneyimi, bugünkü emekçi sınıflar nezdinde ne ifade etmektedir? Ya da 1980 öncesinde işçi sınıfımızın örgütlülük düzeyinin ve bununla ilişkili olarak hak arama pratiklerinin bugünkü durumla kıyaslanması ve bu kıyaslamanın emekçileri mücadeleye sevk etmesini beklemek gerçekçi bir uğraş mıdır? Baştan söyleyelim: değildir. Peki neden?

Tarihin darwinist olduğunu Gelenek dergisinin 101. sayısında Galip Munzam dile getirmişti. Tarih, darwinist olduğu gibi arkasında kalanlara karşı da cömert değildir. Maddi gerçekliğin toplumsal bellekte ne şekilde yer edineceğini ise ideoloji belirler. İdeolojik mücadelede kaybettiğiniz oranda kendi reel deneyimleriniz adına toplumsal bellekten beslenme imkanınız azalır. "O eski güzel günleri nasıl hatırlamazsınız" diye feryad etmenin kimseye faydası yok. Sosyalizm ideolojik mücadelede yenilmiş, reel olarak ortadan kalkmıştır. Şu saatten sonra toplumun neyi nasıl hatırlayacağı ideolojiler alanındaki mücadelede karara bağlanır.

Solu halkla, halkı solla buluşturmak
Demek ki toplumsal belleğe bel bağlayabilmek için de önce ideolojik mücadelede yol almamız gerekiyor. İdeolojik mücadelede yol almanın (bugün için) topluma nüfuz etme ve bir seslenme paradigmasının oluşturulması gibi görevleri önümüze koyduğunu artık biliyoruz. İşte burada biz devreye giriyoruz.** Genç bir devrimci kuşak ağırlığını koymadığı müddetçe Türkiye solu bu görevini yerine getiremeyecektir. Açıklamama izin verin. Mesut Odman'ın soL Portal'da yayımlanan "İki İhmal" başlıklı yazısından bir alıntı yapıyorum:

"Bu iki yerle bir oluşun ("12 Eylül" ve "Sosyalizmin çözülüşü" -K.Ö) ve onların önemli ölçüde etkilediği toplumsal ortamın nasıl insanlar yarattığı ihmal edilerek yapılmış herhangi bir çözümlemenin ve ona dayalı gelecek öngörüsü ile hedeflerin gerçeklikle, gerçekçilikle ne kadar ilgisi olabilir?"

Mesele budur. Bu iki yerle bir oluş, ve onların önemli ölçüde etkilediği toplumsal ortam "yıkılmamış ama ayakta solcular" ile "hayatları sürünmekten ibaret insancıklar" yaratmıştır. Bu ikisi aradan geçen uzun yıllar boyunca birbirinden uzaklaşmıştır. Bugün geldiğimiz noktada mücadelecilik referansları, yukarıda değindiğimiz, Türkiye toplumunun belleğinde yeri olmayan kimi olgular, olaylar, deneyimler olan bir toplamdır Türkiye solu. Ve artık, verili haliyle bu ikisini, yani solumuz ile halkımızı birbirine bağlamanın sınırları vardır.

İki büyük yıkımın ardından geliştirilen teori ise, ihtilalden çok ayakta kalmanın teorisidir. Reel sosyalizm deneyimine sahip çıkmak, soldaki savrulmalara karşı direnç örmek, Leninist örgüt teorisindeki tahrifata karşı durmak vs. bunlar çoğaltılabilir, ve hepsi de en fazla ayakta kalma çabasının ürünüdür. İki büyük yıkım, belki de Türkiye sosyalist hareketinin gördüğünü en üretken ve en verimli kuşağı ayakta kalmanın teorisini üretmeye icbar etmiştir.

Tam da bu yüzden bugün, arkasına değil önüne bakan solculardan, mücadelecilik referansları toplum açısından gerçek, "kendi gerçekliğinin içinden" olan solculardan, yani bugünün genç solcularından, yeni bir devrimci kuşak ortaya çıkmalıdır.

Kuruculuk misyonu ve gençlik
Maddi gerçekliğin toplumsal bellekte ne şekilde yer edineceğini son tahlilde ideolojik mücadele tayin eder demiştik. Ütopya ise maddesel değildir. "Sömürünün olmadığı, eşit ve özgür bir dünya" hayali siyasetimizde mutlaka önemli bir yer işgal etmelidir. Kuruculuk misyonunun siyasetimizin içine işlemesi de ütopyanın siyasete tercümesi ile mümkündür. Tercümanlık için en az iki dil ve yöntem bilmek gerekir. Demek ki ütopyayı siyasete tercüme edebilmek için de toplumun gerçekliğinin bilincinde ve onun içinden olmanız gerekmektedir. (Burada kastettiğimizin basit bir "söylem" meselesi olmadığını belirtmeliyiz.) Bu da önümüze tekrar aynı görevi, genç bir devrimci kuşağın ortaya çıkarılması, ve Türkiye sosyalist hareketine ve Türkiye siyasetine ağırlığını koyması görevini koymaktadır.

Bize düşen
Neticede biri Türkiye sosyalist hareketinin, diğeri de tüm dünya sosyalist hareketinin üzerinden silindir gibi geçen iki büyük yıkımın etkilerinin bertaraf edilebilmesi için, hem toplum üzerindeki etkilerinin hem de solumuz üzerindeki etkilerinin bertaraf edilebilmesi için, bugün gençliğe yol vermek lazımdır. Bu iki büyük yıkımı yok saymak için değil, bunların etkilerini ihmal ettiğimiz için değil, tam da bu iki büyük yıkım ve bunların etkileri yüzünden.

Bugün sosyalist hareketimizin genç kuşaklarının böyle bir iddia taşıyıp taşımadıkları ve taşımıyorlarsa bunun sebeplerinin neler olabileceği ayrı bir meseledir. Fakat önümüzde duran en önemli görev bu ise ve bunu gerçekleştireceksek bir hak teslimi gerekeceği açıktır. O teslim şudur: Mevzubahis iki büyük yıkımın ardından sağlam bir ideolojik hattı oluşturan, dik durmayı başaran, yol açıcı bir öncülük teorisini geliştiren öncüllerimizin hakkıdır. Bugün daha az arkasına, ama en fazla önüne bakacak bir devrimci kuşağın ortaya çıkması için gereken zemini hazırlayanların, arkamızı sağlama alanların hakkıdır. Ve ihtiyacımız olan ise kuşkusuz yol arkadaşlıklarıdır.

Ve son olarak şunu söylemeliyiz: genç bir devrimci kuşak ortaya çıkarken asla yaşlılar ile gençler arasında bir saflaşma oluşmayacaktır. Saflaşma genç, dinamik, halkçı sosyalistler ile yaşlı, köhnemiş halk düşmanları arasında gerçekleşecektir. Unutulmamalıdır ki, köhne ve yaşlı olan kapitalizm her daim haklılığını yeniden ve yeniden ispatlayan, genç ve dinamik olan ise sosyalizmdir. Kaldı ki tarihte ayrım noktası "yaş" olan bir taraflaşmada, yani gençler ile yaşlılar arasındaki bir taraflaşmada, yaşlıların galebe çaldığı görülmüş şey değildir. Gençliğin sözü her zaman daha meşrudur.

Kağan Öksüz

* Bu yazı Mesut Odman'ın soL Portal'da yayınlanan "İki İhmal" başlıklı yazısı vesilesiyle kaleme alınmıştır.
** Bu satırları yazan 21 yaşında bir devrimcidir.