Yunanistan seçimleri KKE’yi haksız mı çıkardı? (Ahmet Şahin)

-

6 Mayıstaki seçimlerden sonra Yunanistan solunda, dahası dünya solunda ve tabi Türkiye solunda bir tartışma başladı. Yunanistan’da solun oyları yükselmişti. Bu büyük bir fırsattı. Ama ne yazık ki şu sekter Yunanistan Komünist Partisi (KKE) oyunbozanlık ediyor, Syriza’yla ittifaka yanaşmıyordu. Yunan komünistleri programlarını uygulayamayacakları bir hükümete girmeyi reddettiler. Avrupa birlikçiliği zaten yıllardır belirgin kimliği olan bir oluşumla, liberal solun Yunanistan’daki temsilcisiyle hiç bir konuda uzlaşamazlardı, KKE’nin çözüm önerileri netti. Derhal AB’den çıkılmasını, borçların iptalini ve sosyalist devrimi savunuyordu. Syriza’nın ise hiç o taraklarda bezi olmadığı zaten biliniyor. KKE’nin çok açık olan gerekçeleri nedense önemli sayıda solcu tarafından ikna edici bulunmadı. Bunun neden böyle olduğu üzerine sayfalarca yazmak gerekiyor, ama yerim dar, hem de konu dağılır. Yalnızca özet niteliğindeki şu nedenleri sıralamakla yetineceğim. Aşamacılığın izlerinin silinememiş olmasından. İttifak meselesinin bir saplantı haline gelmesinden. Kimileri için devrim kelimesi artık sosyalist devrim anlamına değil, daha genel ve muğlak bir anlama geldiği için. Kimileri için devrimin hiç bir anlamı kalmadığı için. Devrimden sosyalist devrimi anlayan kimileri ise program kelimesinin önemini bir türlü kavrayamadığından... Sonuç olarak KKE’nin gerekçeleri önemsenmedi. O zaten öyleydi. Sekterdi, Sovyetikti. Bir de neye dayandığını hiç anlayamadığım pasifistlik suçlaması yöneltildi bu partiye. İkameciliğinden de dem vuruldu. Bir çuval inciri berbat edecekti KKE. Hani bir ele geçse bir kaşık suda boğulabilirdi. Yunan komünistleri bu yoğun ideolojik basıncı cesaretle göğüsledi. Sonuçlarını göze aldı. Ve Türkiye’de KKE’nin konumu neredeyse yalnızca Sol Portal’da savunuldu. Şimdi 17 Haziran seçimlerinden sonra ne söylenebilir? Dünyaya pozitivist bir yöntemle bakıyorsanız başlıktaki sorunun yanıtı açıktır. Syriza birinci parti çıkamadı. Eğer KKE destek vermiş olsaydı belki PASOK’tan da 2-3 vekil uydurulup hükümet kurulabilirdi. Şimdi fırsat kaçırılmış oldu. Üstelik KKE’nin oyları 6 Mayıs seçimlerinde sekiz buçuktu, 17 Haziranda dört buçuk oldu. KKE seçmeninin yarısı Syriza’ya gitti. Hesap ortada. KKE sekter tavrının cezasını çekti. Ama eğer pozitivist değil de marksist bir yöntemle bakıyorsanız, yalnızca sonuçlardan yola çıkarak karar veremezsiniz. Marksist yöntem ilk bakışta görülebilen somut verilerin sınırlılığından, daha derinlikli ve gelişkin bir soyutlama çerçevesi kullanarak kurtulur. Olanı biteni teorinin ışığında ve tarihsel bir bağlama yerleştirerek anlar. Yoksa seçmen cezalandırdı türünden araştırma şirketi geyiklerinin marksizm açısından bir anlamı yoktur. Ve KKE’nin oylarının azalması sürpriz değildir. Bunu önceden tahmin etmek için fazla zeki olmaya gerek yoktu. Bir komünist partinin haklılığı ne zamandır aldığı oy sayısıyla ölçülür oldu? Halktan en çok oyu en doğru politikayı izleyen mi alır? Seçmenin sağduyusu her türlü teoriden daha mı fazla yol göstericidir? KKE’nin yanlış bir politika izlediğine kanıt olarak oylarının azalmasını öne sürenler aklını başına devşirmelidir. Yunan emekçileri büyük oranda reformistler tarafından, düzen solu tarafından kandırılmıştır. Olan budur. Seçim sandığının çoğunlukla devrimci atılımları boğduğu zaten bilinmiyor mu? Sokakları doldurduklarında devrimcilerin sözüne daha açık hale gelen kitlelerin sandığa gittiklerinde “sağduyulu” davrandıklarına ilk kez mi şahit oluyoruz? Elbette Yunan emekçileri KKE’nin sözünü yeri geldiğinde hatırlayacak. Yunan komünistleri bugün yoğun bir ideolojik basınç altında bağımsızlıklarını ve netliklerini koruyarak Yunanistan devriminin geleceğini (bu gününü değil) kurtardılar. Eğer Syriza birinci parti çıkabilmiş olsaydı, ak koyun kara koyun kısa zamanda belli olacaktı. Şimdi anlaşılan o ki, yunan komünistleri bundan böyle yeni sürüm bir PASOK’la uğraşmak zorunda kalacak. Yukarıda sözünü ettiğim, komünist politikayı seçmenin tavrına göre yargılama talihsizliğine düşenler arasında ne yazık ki Ergin Yıldızoğlu da bulunuyor. KKE’nin iki bileşeni bulunan bir korku ile davrandığını savunan Yıldızoğlu şöyle açıklıyor. “Birincisi, günlük politikada SYRIZA ile olan rekabetinden hareketle, “beni eritmeye çalışıyorlar”, bağımsızlığımı koruyamazsam, işçi sınıfının çıkarlarının, mücadelesinin bağımsızlığını koruyamam korkusu. İkinci de, devrim koşulları yok, hükümeti alırsak yönetemeyiz, faşizm gelir korkusu. Bu tutum, KKE’ye seçmeninin yarıya yakınını kaybettirdi.” Yıldızoğlu’nun KKE’nin sunduğu gerekçeleri fazla tartışmadan, partinin tutumunu yalnızca gündelik, sekter bir rekabet duygusuna indirgemesini anlayamıyorum. İşçi sınıfı partisinin bağımsızlığı sorunu daha fazla üzerinde durulmayı hak etmiyor mu? Dünya komünist hareketinin bu güne kadar bu konuda edindiği birikimin bir anlamı yok mu? Ayrıca ikinci neden olarak sunduğu, KKE’nin faşizm gelir korkusuyla iktidarı istememesi durumunu neye dayandırdığını da açıklamalıydı. Ben partiden yapılan hiç bir açıklamada böyle bir düşüncenin izine rastlamadım. Ergin Yıldızoğlu’nun, KKE’nin bu nedenlerle oy kaybettiğini yazması ise korkunç ve yukarıda açıklamaya çalıştığım gibi marksistçe olmayan bir yaklaşım. Yunanistan Komünist Partisi 3-5 bakanlık için devrimi satsaydı bu, uzun vadede telafisi çok daha zor kayıplara neden olurdu. Biliyoruz ki her yerde devrimleri gerçekleştirebilenler, konformistler değil “sekterler” olmuştur.