Yetti Ama Halil Berktay (Onur Tezel)

Huyumdur, Taraf gazetesini okuyacaksam genellikle haberlere şöyle bir göz atar, iki köşe yazısı okur, çıkar giderim. O iki köşe yazısından biri, Ahmet Altan’ın yazısı olur, diğeri de moralim bozulmasın diye fotoğrafına bakmadan okumaya çalıştığım Roni Margulies.

Taraf, biraz da bu iki kafadardır çünkü.

Bir de Halil Berktay adlı bir yazarı vardır bu gazetenin. Okuyunca kendinizi linç edilmiş gibi hissettiğiniz, gerekli-gereksiz parantez yoğunluklu, daldan dala uçan görüşlerle dolu yazılardır bunlar. Taraf’ta geride, gölgededir Halil Berktay.

Arada bir hak geçmesin diye onun da yazılarını okumaya çalışırım. Bilen bilir, Berktay’ın yazılarının en, belki de tek ilginç yanı, başlığının köşeli parantezin içine tıkıştırılmasıdır.

Geçen gün bir baktım Berktay’ın yazısına, bizim canım köşeli parantez uçmuş gitmiş! Son birkaç yazısında kullanmaz olmuş o gereksizce kullandığına inandığım işareti. Yazısının içine de baktım, tövbe, yok!

Köşeli parantezi kaldırması, “işte ben bu Taraf’ın üzerime kilitlediği köşeli parantezi yıktım, özgürce düşünebiliyorum, görüyorum, ey özgürlüüük!” anlamına geliyor olabilir diye safça bir umutla okudum “Aslına rücu” başlıklı yazısını.

Okudum ve gördüm ki şu çok işlevli köşeli parantez gitmiş, ama zihniyet aynı zihniyet, “düzey” aynı “düzey”, “yaratıcılık” desen… Deme!

12 Eylül’de referandum olmuş, oylar “fazla fazla” kullanılmış, sonuçlar gelmiş, analizler yapılmış ama bizim köşeli parantezli Halil Abi, kuramlarını ancak saçabilmiş ortalığa. (25 Eylül tarihli “Fırtınadan sonra” başlıklı yazıda da referanduma değinmek istemiş ama neylersin ki “teğet geçmiş.” Onu referandum yazısından saymamız olanaksız.)

Yazıyı okumayanlar merak ediyor olabilir “yine ne cin fikirlerle karşı karşıyayız?” diye, yok öyle bir şey! Hepsi “bildiğimiz” şeyler. Halil Bey, sağ olsun, kendinden önceki yazılanlarla yetinmemiş, bir de o yazmış “yetmez ama…” deyip. Eee, ağanın eli tutulmaz!

Ne var ki DSİPsever Halil Bey, önceki yazılanlardan, her anlamda daha iyisini yazamıyorsan bu da yutulmaz! Yıllar önce bir köşe yazarının dediği gibi “Maradona’dan daha iyi bir gerekçeniz yoksa elle gol atmayın!” Atma Halil Bey!

Atmış, hem de eliyle. Demiş ki örneğin Halil Bey: “Tipik olarak ÖDP-TKP benzeri ‘sol’un, 12 Eylül referandumunda hayır’cı (veya hayır’cı-boykotçu) tavır alması, hiç de tesadüf değildi. Çünkü Kemalist Devrimle onun vekili veya ikamesi olarak Atatürkçülük ya da neo-Atatürkçülükle onun vekili, ikamesi olarak CHP ile kendini aynı safta görmek, Türk Solunun içine işlemiş bulunuyor.”

İçimize işim işim işledi be abi, haklısın. Sırılsıklam olduk. Jakobenizm yağdı tepemize tepemize. (Tepeden inmeci zihniyet işte!) Gök gürültülü ulusalcı yağışlıyız. Mutlu musun! Tamam oldu mu eşsiz kuramın! (“Hayır’cı” derken kesme işareti kullanman ise, en masum hatan oluyor Halil Bey. Olur öyle, zamanla öğrenilir.)

Halil Bey, tuhafına gidecek ama yineleyeyim, senden önce o küfürler, üstelik çok daha “yaratıcı” olanları, liberal ağızlardan defalarca edildi. Kimlerden “solculuk” öğrenmedik ki!

Küflenmiş “aslına rücu” edebiyatıyla sola küfür kondusuna kat mı çıktın sanki Halil Bey! Ekim ayındayız, minare, kılıf, hepsi hazır, hala ne üzüyorsun kendini “referandum”, “ÖDP-TKP” diye!

Gecikmiş ufacık yazısının sonunda “Bu ‘sol’ öldü. Kopmaz bağlarla bağlı olduğu Atatürkçülük ana damarının öldüğü gibi” diyen Halil Bey, belli ki DSİP gibi ufacık tefecik yapamadığı sol özneleri, bir kaşık suda boğmayı pek bir istiyor.

Amerikancı faşist darbeler, işkencehaneler, senin bol parantezli kompozisyon ödevlerinden çok daha etkili liberal bombardımanlar öldürmeyi başaramamış. Sen, senden önceki referandum sonrası sola küfür yazılarından doldurduğun su tabancanla mı öldüreceksin solu! Yapma, güldüreceksin solu!

Peki, siz nasıl bir “sol” arzu ederdiniz Halil Paşam?

Dün 12 Eylül’ün şakşakçılığını yapıp bugün sözüm ona “darbe karşıtlığı”na soyunan liberalle, dönekle, “nazlı”yla, “gazlı”yla kol kola mı girseydik!

Afişlerimizi solcuların can dostu(!) AKP mi ısmarlasaydı! Yetmese miydi ama!

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın teşekkür konuşmasında “okyanus ötesi”nden virgülle mi ayrılsaydık! DSİP’in adını bile öğrenmeye gerek duymayan Erdoğan, bize de yalan yanlış teşekkür ederken yerin dibine mi girseydik: “Türkiye Emekçilerinin Komünist Dayanışma Evi’ne teşekkür ediy…” Etme! Etme Halil Bey, sol tabii ki bu değil.

" Gömüldükten sonra hatırlanmak istiyorsanız, ya okunacak şeyler yapın ya da okunmaya değer şeyler yazın" demiş ya Benjamin Franklin, beni dinlemezsen bari ona kulak kabart Halil Bey. 20 gün bekleyip de senden öncekilerin ayak izlerinden hareket ederek sola akıl öğretme.

Akıl öğreteceksen bari senin aklın olsun. Orijinal olsun. Varsın köşeli parantezli olsun!

Bak, memlekette sol var, solcu var, Serbest Kürsü var… Haberin olsun!