Türkiye, Ukrayna ve Venezuela'dan dersler/notlar(Nevzat Evrim Önal)

Son haftalarda Ukrayna ve Venezuela’da yaşanan ayaklanma deneyimlerinin ardından genel anlamda son yılların sokağa kolaylıkla çıkan toplumsal hareketleri ve bu hareketlerin gerek ülke iktidarları, gerek emperyalizm, gerekse halkın çıkarları açısından ne gibi olanak ve tehditler barındırdığına dair daha çok söz söyleyebileceğimizi düşünüyorum. Aşağıda, bu konuya dair bir dizi tez ya da tartışma başlığı sunmaya çalışacağım.

1- Çalkantılı ve durulacak gibi görünmeyen bir döneme giriyoruz. Çalkantının sebebi, emperyalist hiyerarşinin genel anlamda tıkanmış olması. Özetle, emperyalist ülkelerde sermaye birikimini sürdürmek için eskiden bağımlı ülkelerden yalnızca "kupon kesmek" gerekiyordu bugün gelinen noktada bağımlı ülkeleri toptan batırmak ve yağmalamak gerekiyor (ör: Yunanistan).

2- Bu tıkanıklığın temel sebeplerinden biri emperyalist genişlemenin Rusya sınırına dayanmış olması. Rusya emperyalist olamıyor (bunun için yeterli gelişkinlikte sermaye birikimi yok) ancak büyük ve güçlü olduğu için (nükleer silahlar ve doğal kaynaklar) emperyalizm tarafından kontrol altına alınamıyor. Emperyalizmin güncel meselesi Rusya'yı tahakküm altına almak, belki parçalamak.

3- Ukrayna bu açıdan kritik ve Ukrayna aynı zamanda Rusya'nın yumuşak karnı. Ukrayna'nın Rusçu-Batıcı olarak bölünmesi durumunda ortaya yeni bir denge değil, süreklileşmiş çatışma çıkar. Bu da Rusya'yı yıpratacak uluslararası provokasyonların (örneğin Karadeniz'de süreklileşmiş ABD varlığı) önünü açar.

4- Pek çok şeyin yanı sıra, bizim bildiğimiz anlamda gelişkin burjuva demokrasisi de çift kutuplu dünyanın bir ürünüydü. Bu demokrasi, muhafazakar sağ ile sosyal demokrat sol arasında hangisinin burjuvazinin tarihsel çıkarlarına daha iyi hizmet edeceğine göre değişen bir dengeye dayanıyordu. Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla beraber, örgütlü işçi hareketini kontrol altında tutmak için sosyal demokrasiye ihtiyaç kalmadı. Bu bağlamda, dünyanın her yerinde tekil, mutlak ve eskisine göre çok daha çürümüş iktidarların önü açılırken, bu iktidarların devrilme yolu da burjuva demokrasisinin sandık manevraları olmaktan çıktı. Emperyalizm, bu bağlamda sivil toplumculuk üzerinden hamle üstüne hamle yaptı ve iktidara karşı eylemleri manipüle etme konusunda hatırı sayılır bir deneyim ve bu deneyime dayalı beceri geliştirdi.

5- Yeni halk hareketleri bu açıdan solcular için iki tarafı keskin bir bıçak. Bir tarafta iktidar değişikliklerinin başlıca yöntemi bunlar haline gelirken, diğer yanda iktidarın buharlaştığı ve yeniden tesis edildiği dönemler emperyalist müdahalelere çok açık, ayrıca halk hareketleri pekala sağcıları da içeriyor ve hatta sağcı odakların kontrolünde olabiliyor (ör. Ukrayna ve Venezuela).

6- Burada herhangi bir hareket içindeki unsurları tahlil ederken çok temel bir turnusol kağıdına ihtiyaç var: Harekette sol-sağ skalası emperyalist hiyerarşideki çıkarlara referansla kurulmalı. Bir hareket içinde en sağcı unsur, emperyalist hiyerarşi içerisindeki en yüksek çıkarlara uygun davranan unsurdur (ABD). En sol unsur ise işçi sınıfının tarihsel çıkarlarına uygun davranan olmaya devam etmektedir.

7- "İşçi" hiçbir şart altında salt sanayi proletaryasını kast etmemektedir. Sanayi proletaryasının kapitalist sistemin anahtarını elinde tuttuğu, şalteri indirdi mi herşeyi durduracağı savı mutlak geçerliliğini yitirmiştir. Bugün sistemin anahtarı eğitimli, profesyonel beyaz yakalı işçilerin eline geçmiş durumdadır. Bankacılar, yazılımcılar, avukatlar, doktorlar, öğretmenler, basın emekçileri... anahtar bunların elindedir. Üstelik bu kesim, aynı zamanda halkın geri kalanına ideolojik öncülük yapabilecek entelektüel derinliğe de sahiptir.

8- Ne mutlu ki Türkiye'de bu kesim belirgin biçimde, düzenin tamamına göre solda durmakta, aydınlanma değerlerine, ülkenin bağımsızlığına, kadın erkek eşitliğine, laikliğe vb. sahip çıkmaktadır. Başka örneklerde (ör. Venezuela) bu kesimin basbayağı sağcı olduğunu, Amerikan emperyalizminin çıkarlarına hizmet ettiğini gözlemek mümkün.

9- Tüm örneklerde "profesyonel aktivizm" giderek toptan bir provokatörlük müessesesine dönüşmektedir. Sokak eylemlerini kazandıran hiç ama hiçbir şart altında polise karşı taktik geliştirmek, çantana neler koyacağını bilmek vb. değil, dirayetli ve cesur kitleselliktir. Dirayet ve cesaret çantadaki talsitli sudan değil, mücadele hedeflerine inançtan gelir biraz da canına tak etmiş olmasından.

10- Bu bağlamda anarşizm ve radikal demokrat-çatışmacı hareketler şu veya bu düzen aktörü tarafından olmasa da, düzenin bütünü açısından araçsallaşmaktadır. Molotof kokteyli atanlar, bir yerde eylemlerin meşruiyetine zarar vermeye yararken (Türkiye), bir başka yerde eylemlerin kontrolsüz bir kaosa dönüşmesine hizmet etmektedir (Venezuela).

11- Toptancı, ezberci tüm yaklaşımların (dikkat, ilkelerin değil!) ömrü artık saatlerle sınırlıdır. "Polise direnen iyidir" dediğiniz anda karşınıza polisleri ve eylemcilerin içindeki sivil ve ılımlı unsurları öldürerek iktidarı destabilize etmeye çalışan Ukraynalı faşistler çıkmaktadır. "Bir yerde halk eyleme geçtiyse bunun halkçı sebepleri vardır" dediğinizde karşınıza Venezuela'daki iktidarı yıkıp, Chavez öncesi Venezuela'daki ayrıcalıklarını geri almaya çalışan orta sınıf özentisi beyaz yakalılar çıkmaktadır. Her ülkenin devrimcileri, her ayaklanma örneğini yakından izlemeli, yargılar geliştirmeli ve kendi ülkelerinde gelecekteki ayaklanmaları nasıl emperyalizme değil de halkın çıkarına hizmet etmesini garanti altına alabileceklerinin hesabını yapmalıdır.