Türkiye Solunun Yurtseverlik Sınavı (Ogün Eratalay)

Kemal Okuyan’ın Yazılama Yayınlarından Eylül ayı içinde basılan eseri hem çok güncel hem de tarihsel olayları içerdiği içeriyor. Yurtseverlikle milliyetçilikle arasındaki farklar kitabın ilk bölümlerinde irdelenmiş. Dünyaya tek bir ulusun penceresinden bakarak, sermaye lehine sınıf uzlaşmacılığı anlamına gelen milliyetçiliğin karşısına, kökünü ayaklarını bastığı ülkeye salmış olan ve güzele dair bir değiştirme iradesi olan yurtseverlik konulmuş. Son dönemde gerçekleşen toplumsal dönüşüm projesi arayışında olan iktidar sahiplerinin karşısına çıkan Haziran Direnişi süreci, emekçi halka giydirilmeye çalışılan deli gömleğini giymeyeceğini göstermiş oldu. Yazar özellikle böylesi bir dönemde yurtseverliğin işçi sınıfının elinde emperyalizm karşıtı bir sosyalist siyasetin olmazsa olmazı olduğunu vurgulayarak başlıyor.

Kitabın güncelden kimi zaman geçmişe uzanan kurgusu oldukça başarılı. Özellikle Marx döneminde marksizmin neden yurtseverlik başlığına eğilmediği konusu. Ulusal soruna sürekli olarak devrimin genel çıkarları açısından bakan Marx, önceliğini Avrupa’daki gelişkin işçi sınıfının mücadelesi olarak belirlemişti. Gözden kaçırdığı emperyalizm faktörü Lenin tarafından düzeltilecekti. Buna rağmen Marx’ın partisi Alman işçi sınıfının öncü örgütü sosyal demokrat parti yanlış tasniflerle çoktan emperyalizmin istediği rotaya girmişti. Milliyetçi ve emperyalist baskının altındaki Alman işçi sınıfı hareketi Birinci Dünya Savaşına kendi emperyalistlerini destekleyerek girecektir. Günümüzdeki Avrupa solunun reformcu geçmişinin kökleri buraya dayanıyor.

Türkiye’deki milliyetçi akıma da ilk dönemlerden bakan yazar Türk milliyetçiliğinin köksüz ve sentetik olduğunu vurguluyor. Köksüzlük ve emperyalizme bağlanma histerisi çok iyi tahlil edilmiş. Burada özellikle Kurtuluş Savaşı yıllarda yaşananlara dair önemli tahliller bulacak okurlar. Ancak herhalde bu döneme dair en ilginç tespit Yunanlıların büyük askeri kütleler olarak Anadolu’ya çıkmadan önce ülkede hiçbir bağımsızlık direnişinin filizlenmemiş olması. Ekim Devrimini yeni yapmış olan genç Sovyet Devleti ile kurulmakta olan Türkiye Cumhuriyetinin birbirlerine çaresiz olarak bağlanmışlıkları da oldukça iyi detaylandırılmış.

Yurtseverliğin milliyetçiliğin aksine sınıf uzlaşısının reddi ve yurdu temizleme iradesi olduğu, sosyalizmi ve iktidarı hedeflemeden yurtsever olunamayacağı da yazarın önemli katkılarından. Yazarın dünya tarihinden verdiği çok sayıda örnek oldukça açıklayıcı olsa da özellikle Küba ile ilgili örnekte anılan Frank Pais daha fazla övgüyü hak ediyor sanki. 26 Temmuz hareketinin şehir örgütlenmesinin sorumlusu olan ve daha 23 yaşında sokak ortasında infaz edilen Pais’i uğurlamak için yapılan 30 Temmuz 1957 Santiago genel grevi ülkedeki devrimci yükselişte önemli bir nokta olmuştur.

Geçerken ulusal soruna dair ve önceki bölümlere atıfla katkıda bulunan Kemal Okuyan, ulusal sorunda kriterin devrim olduğunu ve her ulusal hareketin desteklenmek zorunda olmadığını yinelemiş.

Emperyalizmin artık iç siyasette de önemli bir belirleyen olduğu günümüzde sol siyasetin olmazsa olmazı yurtseverlik kuşkusuz. Bunu algılayıp ideolojik alanda kendisini geliştirmek isteyenlere bu kitabı tavsiye ediyorum. Elbette hala sadece “İşçilerin vatanı yoktur!” diyerek küresel mücadeleye çağrı yapanlar da okumalı. Yokluğun bir erdem, övünülecek bir şey olmadığını algılamaları, iktidarı ve ülke yönetimini ele alarak “Bu memleket bizim!” diyecek işçileri anlamaları için…