Türkiye solunun özgüven problemi (İbrahim Kurban)

SoL yazarı Metin Çulhaoğlu, "müktesebat" kavramını yazılarında oldukça sık kullanıyor. Müktesebat edinilmiş, kazanılan bilgi anlamına geliyor. Türkiye solu, 1920'lerden bugünlere kadar belli bir müktesebata ulaşmış durumda. Ancak Türkiye solunun bazı kesimlerinin, bu müktesebatı, sınıfsal bir perspektifle yorumlayabilmesinin önünde çeşitli problemler var. Bu yazıda Türkiye solunun müktesebatını etkileyen özgüven eksikliği ve özgüven fazlalığından bahsedeceğim.

***

Özgüven eksikliğinin belirtileri, kendine ait olanı beğenmeme onu reddetme, kendine bir dayanak arayışı içerisinde olma şeklinde yuvarlakça tanımlanabilir.* Türkiye solunun önemli bir kesimi, 1971 darbesinin ardından yaşanan dönemde özgüven eksikliği taşımıştır. Önemli öğrenci liderlerinin ardı ardına ölümü sola güçsüzlük katsa da mücadele büyütülüp, 1980 darbesine kadar devam ettirilmiştir. Bahsettiğimiz özgüven eksikliğini bugüne taşıyan olay 1980 darbesi olmuştur. Ancak 90'lı yıllar bu özgüven eksikliğinin doğrultusu açısından önemli bir uğraktır. 90'lı yıllarda dünya siyasetinde yaşanan önemli gelişmelerle birlikte özgüven eksikliğinin ortaya çıkardığı, sınıf mücadelesinden uzaklaşmak olmuştur.

80'li yıllarda yaşanan büyük yıkım, işkenceler, kaybedilen büyük toplumsal destek bu kesimi, direnmeye devam eden bir halkın mücadelesine yakınlaştırmıştır. Bahsettiğimiz halk ve onu temsil eden siyasal çizgi 80'li yıllarda sosyalist olsa da ve sözünü ettiğimiz solcuların o dönemde bu harekete destek vermesinde büyük problemler olmasa da, 1980 dönemi baskılarına direnen halkın siyasal çizgisi, 1990'larla birlikte Dünya siyasetinde yaşanan değişikliklerle birlikte konumunu değiştirmiştir. Ağalarla, halka zulmedenlerle, gericilerle mücadele eden tarzdan, onlarla birlikte ulusal bir mücadele veren tarza geçmiştir. Bu tarzın günümüzdeki adı demokratik modernitedir.**

Özgüven eksikliği taşıyan Türkiye solcusunun özgüven eksikliği, bahsini ettiğimiz tarz değişikliği sırasında gözlemlenmeye başlamıştır. Teorik olarak sınıf mücadelesini terk etmemesi gerekenler, ulusal bir mücadelenin peşine takılarak, "demokrasi devrimden daha önce gelmeli" demeye başlamışlardır. Burjuva demokrasisinin en ilerisini, devrime tercih etmişlerdir. Anadolu coğrafyasını ileriye taşıyan cumhuriyetçiliği, Kemalizme terk etmişlerdir. Kemalist kadroların işlediği suçları cumhuriyete mal etmişlerdir. Sınıfsal mücadelede güçsüz kaldıkları için güçlü kalan bir harekete yamanarak kendi siyasetlerini var etmeye çalışmışlardır ve bu var etme mücadelesi sırasında, yamanılan siyasetin sapmaları da sahiplenilmiştir. Bu durumun sonucu, sınıf mücadelesini unutmak ya da arka plana atmak olmuştur. Bu sonuç, sınıfsal açıdan bakılması gereken müktesebatın, ulusal açıdan bakılmasına sebebiyet vermiştir.

***

Özgüven fazlalığının belirlisi, geçmişte yaptıklarıyla sürekli övünmek, bugünlerde kendini eski yaptıklarıyla var etmeye çalışmak olarak yorumlanabilir.* Türkiye solunun özgüven eksikliği taşıyan kesimi dışında kalan bir diğer önemli kesim de özgüven fazlalığı taşıyan Türkiye solcusudur. Bu kesim, eski yaptıklarına o kadar güvenmiştir ki kendi ideolojisinin kurduğu cumhuriyet tasfiye edilirken söz bile edemez hale gelmişlerdir. Dayandıkları ideolojinin ve bu ideolojinin kadrolarının hatalarını bile körü körüne sahiplenmişler, cumhuriyetin kurucu öznelerinden biri olan Kürtlere dışlayıcı bir şekilde yaklaşmışlardır. Bu durum, özgüven eksikliği ve özgüven fazlalığı taşıyan iki kesimi birbiriyle karşı karşıya getirmiş aralarında bitmek bilmeyen bir çatışma ortaya çıkmıştır. Cumhuriyeti kuran kadroların, sınıfları reddetme fikrini, bugün bile sahiplenmiş ve etkisiz hale gelmişlerdir. Sınıfları reddetme fikrini sahiplenmeyenler ise var olan nesnelliğe sınıfsal olarak yaklaşmamış ve sınıfları reddedenler gibi etkisiz hale gelmişlerdir.

***

İki kesim de hatalıdır ve hatalarını düzeltebilmelerinin yolu sınıfsal perspektife sahip olan, ne az ne de fazla bir özgüvene sahip olmaktır. Özgüven eksikliği olan kesim, sınıfları reddetmemektedir. Ancak sınıfsal mücadeleye öncelik vermemektedir. Özgüven fazlalığı taşıyan kesim ise, bugün bile sınıf kavramına yabancıdır.

Peki bugün, Türkiye solunda, özgüven konusunda sıkıntısı olmayan ve sınıfsal bir perspektife sahip olan özne yok mudur? Kuşkusuz vardır. Bu öznenin güçlenmesinin yolu, özgüven problemi yaşayan diğer özneleri siyaseten etkisiz hale getirmektir. Bu durum, güçlü bir ideolojik hesaplaşmadan geçmektedir. Türkiye'deki siyasal gelişmelere sınıfsal olarak yaklaşan sol ile sınıfsal mücadeleden uzak kalan solun hesaplaşmasının ardından Türkiye solu, pratik ve teorik olarak büyük bir atılım gerçekleştirecek, özgüven problemleri yaşayan Türkiye solcularının sayısı azalacaktır. İşte o zaman, özgüven sıkıntısı olmayanlar, müktesebatını doğru yorumlayacak ve onları hiç kimse tutamayacak...

*Psikoloji öğrencisi olsaydım bu cümleyi, daha kesin bir yargıyla kurabilirdim ancak iktisat öğrencisiyim.

**Demokratik modernite başka bir yazının konusu. Notumun sebebi modernite kelimesine değinmek. Ne yazık ki, demokratik moderniteyi sahiplenenler bile modernitenin anlamına tam olarak hakim değil. Modernite, bir nesnelliği olumlu ve olumsuz tüm yanlarıyla kapsamak anlamına geliyor. Aydınlanmacı olanın, olumluyu sahiplenmesini anlamak normal olsa da, olumsuzu sahiplenmesini anlamak bu sebepten dolayı güç. Dolayısıyla demokratik modernite diyenlerin aydınlanmadan, ileriden yana olduklarını söyleyebilmek ne yazık ki mümkün değil.