Sürü yalnız koyun sürüsü müdür? Hani şu Yılmaz Güney’in Sürü filmindeki gibi… İronik ironik Ankara’nın ortasından dere misali akıveren...
Sürü yalnızca koyun sürüsü müdür? Nazım’ın şiirindeki gibi mağrur koşan salhaneye…
Sürü yalnızca koyun sürüsü müdür? Kapital’de Marx’ın geçerken Lancashire işçileri için yaptığı dokundurma misali...
Sürü yalnız koyun sürüsü müdür? Hani Lenin’in “koyun gibi” dediği Temmuz 1917’de Menşevik ve SR’ların elindeki Sovyetler kabilinden...
Peki sürü yalnızca koyun sürüsü müdür?
Değildir... Her mahlukatın sürüsü olur...
Vahşi köpeklerin çoğu sürü olarak gezerler...
Mesela çakal sürüleri vardır. Sinsidirler. Köpeksiz köyü basarlar... Talan ederler. Yahut yamanırlar başka avcıların avlarına. Sürünün bir kısmı oyalarken avcıyı diğer kısmı çalar avcının avından. Çakal sürüsünde numara çoktur. Taklitçidirler kah av sürüsüne sızmak için, kah avcı sürüsüne sızmak için taklit ederler onları. Mevlânâ’nın Mesnevîsi’nde bile yer bulmuştur bu huyları. Buradan yola çıkarak Tanrı olduğunu iddia eden Firavun’u eleştirir Mevlânâ. Mesnevî’de şöyle hikaye eder durumu:
Çakal’ın biri bir boya küpüne düşer bir gün. Küpten çıkınca rengarenk postuna bakar ve “Ben makamı yüce bir tavusum” der. Güneş yükseldikçe Çakal’ın üzerindeki boyalar kurur, daha da parlar. Çakal kendinden emin bir şekilde arkadaşlarının yanına gelince onlar şaşırır ve Çakal’a bu halinin, bu kasım kasım kasılmasının nedenini sorarlar. Çakal da yanıtlar:
“Nasıl kasılmayayım ki! Benim şu güzelliğime, alımlılığıma bakın namım fahr-ı dünya olsa layık, tüm çakallar bana secde etse yeri. Hem artık beni çakal filan sanmayın hangi çakalda bunca güzellik olur?”
Bunun üzerine Çakal ve arkadaşları arasındaki röportaj pardon diyalog şöyle devam eder:
- Çakal değilsen nesin peki? Seni hangi isimle çağıracağız?
- Namı yüce tavus!
- İyi ama buna delil gerek. Mesela tavuslar gül bahçesinde dolaşır, sen de mi oralarda dolaşırsın?
- Hayır.
- Peki tavus gibi ötebiliyor musun?
- Hayır!
- O halde sen tavus olamazsın. Tavusun güzelliği Hak'tandır. Hileyle iddiayla bu iş olmaz.
Şunu bir anlasa kendini tavus gibi göstermeye çalışan çakallar....
Sonra kurt sürüleri vardır... Vahşidirler. Ama sistematiktirler de. Usulca, sabırla sararlar avlarını. Sonra saldırırlar gözleri dönmüş biçimde... Aç kurt gibi deriz ya... İşte öyle.
Kurtlar da meşhurdur kalleş metodlarında. Kimi zaman kandırıverirler kırmızı başlıklı kızları alıverirler ağızlarından büyükannelerinin evinin tarifini... Sonra sızlansa da kırmızı başlıklı kızlar, “öyle demedimdi, söylemedimdi” diye kurt bu durur mu? İndiriverir büyükanneyi mideye… Yazıktır, kırmızı başlıklı kızlara.
Sonra o kadar meşhurdur ki kurtların kalleşlikleri Marx da Engels de Lenin de dileyen için Trotsky de çok kullanır bir benzetmeyi yazarken. Bu siyaset erbaplarına göre bir de kuzu postuna bürünmüş kurtlar vardır ki dikkatli olunmalıdır onlara karşı. Devrimin en yakıcı günlerinde, 1919’un Haziranı’nda Lenin boşuna şu şekilde seslenmemiştir herhalde köylülere:
“Ey köylüler! ‘Özgürlük’, ‘eşitlik’ ve ‘işçi demokrasisinin birliği’ni övüp duran, bunu yaptıkça da aslında toprak sahiplerinin köylüleri ezme ‘özgürlüğünü,’ zengin kapitalist ile işçi ve yarı aç köylünün ‘eşitliğini’, savaştan harap olmuş ülkede fazla hasatını saklayan semirmiş adamlarla açlık ve işsizlikten bitkin düşmüş işçilerin ‘eşitliğini’ savunan kuzu postuna bürünmüş kurtların maskelerini indirin. Bu kuzu postuna bürünmüş kurtlar emekçi halkın en büyük düşmanıdır. Kendilerine ne derlerse desinler (…), bunlar aslında kapitalistlerin dostlarıdır.”
Yalnız vahşi köpekler mi?
Dedik ya her mahlukatın sürüsü olur diye. Çekirge sürüleri vardır misal. Normalde korkmayız çekirgeden. Bu nedenle çekirge sürüleri sürünün gücüne de işarettir bir yandan. Zira göç ederlerken bir yerden diğerine gökyüzü görünmez olur. Moğol Ordusu gibi bırakmazlar ardlarında ekili tarla, bağ, bahçe. Arkalarında yalnızca açlık ve hastalık bırakırlar.
Bu ufacık hayvandan insanlar özellikle çok korkar kurak bölgelerde. O kadar öyle ki kulları isyan etmesin, iman yolundan şaşmasın, yalnızca şükredip biat etsin diye dinlerde bile yer bulmuştur çekirge sürüsü... Allah’ın ordusudur çekirge sürüsü İslam’da.... Allah’ın en kalabalık ordusu... Hem yine Kuran’da geçer Allah’ın ordularını ondan başka kimse bilmez.
Tayyip Erdoğan da vaktiyle kendilerini Allah’ın ordusuna benzetmişti bir şiirle de dilinden düşürmediği kısa hapisliği ile sonuçlanmıştı bu süreç.
Buradan bugüne sıçramak zor olamasa gerek...
Türkiye büyük bir ülke.
Ne yazık ki bugün ülkemizde çok sürü var.
Ankara’nın ortasından dere gibi akıveren Hamo Ağa’nın sürüsü de...
Gocuklu celep kaldırınca sopasını salhaneye mağrur koşan sürü de var...
Ne yazık.
Ama bunların yanında bir de it sürüleri, kendini kah aslan kah tavus gibi göstermeye çalışan çakal sürüleri, kurt sürüleri var.
Çekirge sürüleri var ülkemizde. Ülkemiz emekçilerinin yarattığı ne kadar zenginlik varsa hepsini kemirmeye yeminli.
Ülkemizde çok sürü var. Üstelik bir de inkar edemeyiz ki sürünün gücü var. Eski hikayede anlatılır, koyun sürüsünde kalan bir aslan bir süre sonra kendisini aslan sürüsündeki koyun gibi hisseder. Tekinsiz, ürkek, yabancı...
Sürü, Türkiye’nin, içine çekildiğimiz karanlık ortaçağın gerçekliğidir.
O nedenle “koyunlara laf söylemek istemem, hayvanseverim” diyerek akli melekelerini zaten açık edenlere inat üstümüzden bir koca çekirge sürüsü geçerken, çakal sürülerinin ve kurt sürülerinin saldırısı altındayken şimdi sürüden ayrılma zamanıdır.
Üstelik herşeyin zamanı gibi bu da gelip geçmektedir.