Sol nereye bakar? (Faruk Çidem)

İktidarı isteyen, arayan, yöntem geliştiren sol’dan bahsediyorum.

Hakkını defalarca verdik, her fırsatta veriyoruz da… Devrimcilerin ülkelerine bakarken dünyada kazanılmış şanlı zaferlerden dersler çıkarmaması mümkün değildir.

Kronolojik sıralamayı göz ardı ederek 1789 Fransız devrimi, Paris Komünü, Bolşevik devrimi…

Bize bakınca yani Türkiye topraklarında hep az kalmıştı denilecek evrelerden bahsederiz. Türkiye İşçi Partisi deneyimi, yüzbinlerin bir araya geldiği 1 Mayıs’lar, 15-16 Haziran büyük işçi eylemleri…

Yani biz Türkiye’li devrimciler adım atarken, arkamızda, ülkemizde olmayan zaferlerin bizlere kazandırdığı güven ve bilgiyle, aynı zamanda faşizmin defalarca ülkemizde kazandığı zaferlerin hıncıyla hareket ettik.

Bugünlere kadar…

2013 Haziran ayı toprağa bir buğday attı. Türkiye sol’unun yıllardır beklediği, onu artık ergenlik döneminden çıkaracak bir ayaklanma yaşadık. Neler yapabildik ya da neler yapamadık meselesini onlarca kez konuştuk, yazanlar oldu. Neredeyse herkesin yapılan ya da yapılamayanları okuyup doyduğunu düşünerek başka bir meseleyi ele almak istiyorum.

Sol nereye bakar?

Girişte sınırlamıştım, iktidarı arayan sol’un baktığı yeri söylüyorum.

Eğer bir ülkede siyaset yapıyorsanız, hele ki devrimci bir siyaset gütmekteyseniz önce ülkenize bakarsınız. Sonra kendinize bakarsınız, daha sonra dünyaya bakarsınız. Eğer ülkenizde siyaset A noktasından ilerliyor, siz B noktasında ülkeyi bekliyorsanız daha çok beklemeye devam edersiniz. Niçin söylüyorum bunu, iktidarı almanın derdinde olan devrimci bir özne ülke siyasetinden kopuk, devrimci dinamiklerden uzak, kendisini toplumun neredeyse tamamının üzerinde hemfikir olduğu konu ya da sembollerden soyutlayamaz. Onu siyasi hedeflerinden uzaklaştırmayacak şekilde diğerlerine yakınlaştırmanın illa ki bir yolunu bulmak zorundadır. Onun için diyorum, kendinize bakarsınız.

Uzun yıllardır omuz omuza mücadele ettiğim birkaç arkadaşımdan bayrak (ay yıldızlı bayrak) meselesi üzerinden ciddi eleştiriler aldım. Bazı noktalarda eleştiri sınırını zorlayacak cümlelerle karşılaşmış olsam da ne düşündüğümü anlatmamak kaçmak olurdu sanırım.

İlk aklıma gelen şey eleştirilere karşı verilecek bir cevap olmadı. Kendi kendime ”acaba neden Türkiye sol’u bayrağa neden bu kadar düşman?” diye sordum. Sonra ikinci soru şu oldu “neden sadece devrimci siyaset yapan kişilerden bu konuda soru alıyorum?”

Şimdiye kadar neredeyse bir elin parmağını geçmeyecek normal insandan duymuşumdur bayrakla ilgili bir soru ya da eleştiri…

Öfkeyle yazmadığımı, ders falan da vermek derdinde olmadığımı belirterek, belki zihin açmaya yardımcı olur diyerek söylüyorum.

Bayrak korkusu ve düşmanlığı, Türkiye sol’una önce faşizm (darbeler, işkenceler vb) daha sonra Kürt siyaseti tarafından empoze edilmiştir.

Ne demek istiyorum?

Şöyle ki, Türkiye’de devrimci hareket 1960’larla birlikte yükselişe geçtiğinde, hatta daha da geri alıyorum Mustafa Suphi’ler Türkiye topraklarına dönerlerken bir bayrak korkuları yoktu. Hatta herhangi bir sembolden de korkmuyorlardı. Tek dertleri Türkiye’de bir devrimi gerçekleştirmekten ve tarihi bir adım daha ileri attırmaktan başka bir şey değildi.

Türkiye’de darbe dönemleriyle birlikte Türkiye solunda bir bayrak düşmanlığı belirdi. Tamamen haksızlardı kesinlikle demiyorum. Faşizm, işkencehanelerde devrimcileri katlederken eline aldığı bir sembolü kirletti.

İkincisi Türkiye sol’u içinde beslediği ve büyüttüğü Kürt siyasi öznelerinin içine hapsoldu. Son darbeden sonra bir daha kendini toparlayamayan, Sovyetlerin çözülmesiyle birlikte kendini inkar edecek hale gelen Türkiye sol’u kendisini herkes bitmişken yeni bir enerjiyle ülkeye damgasını vuran Kürt siyasi hareketine teslim etti. Bir süre sistemle mücadeleyi ön planda tutan siyasi hareket daha sonra tek düşman olarak karşısına T.C.’yi alınca diğer bütün sol, Kürt siyasi öznesinin düşmanlaştırdığı her şeye cephe aldı.

Faşizm Türkiyeli devrimcileri her şeyleriyle bu topraklara yabancılaştırmayı başarmışken üzerine sol’un kendisini kendisinde bulamaması işin tuzu biberi oldu.

Özet olarak Türkiye sol’unun bayrak düşmanlığı bir tercih değil yönlendirmedir.

Tekrarlıyorum, iktidarı isteyen sol kendisine bakar!

Haziran günlerine kadar mesele buydu. Bu kötü kabullenilmişliği yıkamamak sanırım tüm Türkiyeli devrimcilere ağır bedellere mal oldu.

Sol, Haziran direnişinde büyük bir fırsat yakaladı. Kendisini direnişin asıl aktörü olan halka yaklaştırmanın bir fırsatıydı bu. Kullanmamak ahmaklık olurdu. Ve faşizmin kirlettiği bir şeyi temizlemek başka bir zaman asla mümkün olamazdı. Türkiye sol’unun bir öznesi, sırtında ağır bir yük olarak taşıdığı korkuyu silkelenip atmasını bildi.

İktidarı istiyordu, başkasına değil, ülkesine ve kendisine baktı!