Siz Hiç Uzaya Çıkan İmam Gördünüz mü? (Okan Türkanıl / Tunca Özlen)

4+4+4 kademeli eğitim adıyla bilinen yasa Meclis’ten rüzgâr gibi geçti. AKP’nin yasayı yangından mal kaçırır gibi geçirmesi nedeniyle, düzenlemenin neler getirdiği ve yasaya karşı çıkanların neyi savunduğu kamuoyunda yeterince tartışılmadı. Başta yasaya karşı grev örgütleyen Eğitim-Sen olmak üzere, ilerici kesimler nasıl bir eğitim sistemi önerdiklerini ortaya koyacak fırsat bile bulamadılar.

Marksizm her konuya olduğu gibi eğitime de bütünlüklü yaklaşır. Eğitimi üretim süreçlerinden bağımsız olarak ele almaz ve insanın çok yönlü gelişiminin önünü açan bir alan olarak tarif eder. Bu bağlamda eğitimin maddi ve ideolojik olmak üzere iki temel işlevi vardır. Eğitim bir taraftan kişinin kendini gerçekleştirme potansiyelini açığa çıkarırken, diğer taraftan hayata hangi sınıfın penceresinden bakacağını belirler.

Sosyalist partilerde eğitim alanında sürdürülmüş tartışmalara ve reel sosyalizmin uyguladığı modellere bakıldığında, elde edilen kazanımların referans olma niteliklerini korudukları söylenebilir. Almanya Sosyal Demokrat Partisi’nin (SPD) 1906 yılında gerçekleştirdiği kongrede, Clara Zetkin ve Heinrich Schulz tarafından ortaya konulan ilkeler şaşırtıcı biçimde günceldir: Eğitimin kamusal, parasız, laik, karma olması ders plan ve programlarının sosyal demokratik [1] esasta biçimlendirilmesi ve “birlik okulu”. Bu esaslar politeknik eğitimin çerçevesini oluşturmaktadır.

Yunanca "Technicos" ve "Techne" (sanat, beceri) ile "Poli" (çok) sözcüklerini kapsayan "politeknik" terimi, çok yönlü teknik beceri anlamını taşır. Bu anlam, çok yönlü insan kavramının maddi temellere yerleştirilmiş şeklinin anlatımıdır. [2] Politeknik eğitim, öğrenme ve üretim süreçleri arasında eşgüdüm sağlamayı hedefler. İlk bakışta çok benzer görünseler de, politeknik eğitim mesleki eğitimi önceler. Bu sayede öğrenciler meslek tercihlerini, piyasanın ihtiyaçları doğrultusunda değil, edindikleri bilgi ve deneyime göre yapabilirler. Öğrencilerin eğitimin bir parçası olarak üretim süreciyle tanışmaları, teoriyle pratik arasında bağ kurmalarını kolaylaştırmakla kalmaz yaratılmak istenen ‘Yeni İnsan’ın kolektif bir biçimde öğrenmeye ve üretmeye alışmasını da beraberinde getirir. Politeknik eğitim, gelecekte işçi sınıfının bir parçası olacak gençlerin, öğrenim hayatları boyunca kendilerini sınıflar-üstü görmelerinin önüne geçer. Böylelikle gençlerin üretime, sınıfa ve topluma yabancılaşmalarının zemini ortadan kaldırılmış olur.

1917 Ekim Devrimi’nden önce, Çarlık Rusyası’nda ve Orta Asya ülkelerinde eğitim hakkından sadece ayrıcalıklı ailelerin çocukları yararlanabiliyordu. Bu durum çarpıcı verilerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Örneğin, Özbeklerin yüzde 1.7'si, Türkmenlerin yüzde 0.7'si, Kırgızların yüzde 0.6'sı, Taciklerinse sadece yüzde 0.5'i okuma-yazma biliyordu. Çarlık Rusyası’nda ise halkın 9-49 yaş arası nüfusunun yaklaşık yüzde 80'i okur-yazar bile değildi [3].

Tabloda verilen istatistikler, 9-49 yaş arası nüfusun yıllara göre okuma yazma yüzdelerini vermektedir. 1917 Devrimini de içine alan kesitte okuma yazma oranı büyük bir sıçrama göstermiştir. Asıl aydınlanma dönemi ise, toplumsal devrimin kök salmasıyla yaşanmıştır. 1959’a gelindiğinde yaşlı nüfus dışında toplumun hemen hemen tümü okuma yazma bilmektedir.

Sovyetler Birliği’nde politeknik eğitim, devrimin ihtiyaçları doğrultusunda uygulanmıştır. Eğitim-üretim birliğini sağlamak için, büyük fabrikaların yakınlarına okullar açılmış ve öğrenciler burada öğrendikleri bilgileri uygulayabilecekleri olanaklara sahip olmuşlardır. Verilen politeknik eğitim sayesinde, öğrencilerin verimliliklerinin artması ve ürettikleri ürüne yabancılaşmaması sağlanmıştır.

Türkiye’nin eğitimdeki güncel meselelerine dönersek, AKP’nin Meclis’ten geçirdiği yeni eğitim sistemi, iddia edilenin aksine mesleki eğitimi geliştirmeye yönelik atılmış bir adım değildir. Politeknik eğitim ile AKP’nin piyasacı - gerici eğitim modeli kıyaslandığında kadınların toplumsal yaşama katılımı, çocuk işçiliği ve dinin ağırlığı dikkat çeken farklılıklardır. Gericilerin kadınların toplumsal yaşamda yer almalarından anladıkları “3 çocuk” yetiştirmek, kocasına hizmet etmek, toplumsal üretime ev içi işlerle sınırlı bir katkı sunmaktır. AKP, gençleri ve kadınları kapitalizmin ihtiyaçları doğrultusunda kullanmak isterken, sosyalistler bu toplumsal kesimlerin kendilerini çok yönlü geliştirebilecekleri bir model sunar.

Eğitim sistemini olduğu gibi gericileştiren AKP, “dindar ve kindar” nesiller yetiştirme amacını gizleme gereği duymamaktadır. Sosyalistler ise Çarlık Rusyası’ndan devraldıkları geri toplumsal dokuyu, laik ve bilimsel bir eğitim sistemi sayesinde tamamen dönüştürmüşlerdir. Bir dökümhanede çıraklığa başladıktan sonra Saratov`da bulunan yüksek teknik okuluna seçilmesiyle, Yuri Gagarin’e Dünyayı uzaydan seyretme şansına ilk erişen Sovyet kozmonot olma yolu da açılmıştır. İmam hatip mezunu ilk kozmonotun tarihe adını ne zaman yazdıracağı ise merak konusu…

Okan Türkanıl / Tunca Özlen

[1] 20. yüzyılın başlarında sosyalist hareket henüz sosyal demokratlar / komünistler ayrışmasını yaşamamıştı.
[2] Gürsen Topses, "Eğitim Felsefesi Temel Sorunları", Dayanısma Yayınları, s. 172.
[3] Sosyalizmde Çok Yönlü Gelişkin Bireylerin Yaratılması: Politeknik Eğitim, Ayşe Adalet Ketenci - Şubat 1998 - Gelenek 56. Sayı