Sıkışmanın getirdiği müzakere! (Ali Gezici)

2009 Oslo görüşmelerinden sonra tekrar gündeme gelen Kürt meselesinde çözüm başlığı, son dönemde kamuoyunu epeyce meşgul ediyor. Bütün kesimlerin uzun uzun tartıştığı, tarafların görüştüğü, bütün televizyon programlarında bu meselenin ele alındığı, yani kısacası ülkenin gündemine oturan ve daha uzun süre gündemden düşmeyecek gibi görünen bir sürece/döneme girildi.

Bu ülke topraklarında 30 yılı aşkın süredir bir savaş var ve hala devam ediyor… Fakat bu ülkenin değişmez bir gerçeği olarak kabul edilen bu savaşın neden değil sonuç olduğu bir kenara not edilmeli. 30 yılı aşkın süredir bir fiili savaşın olduğu, silahların devreye girdiği doğrudur. Ancak Kürt meselesi bugünün sorunu değil, Türkiye Cumhuriyeti kurulurken, kurulduktan sonra ve günümüze kadar gelen ve hala devam eden bir sorun olduğu unutulmamalıdır. Bu yüzden geçmişte yaşanan müzakere süreçlerini iyi okumak ve değerlendirmek gerekmektedir.

Aynı zamanda, şuanda devam etmekte olan müzakere sürecini değerlendirirken Ortadoğu coğrafyasında yaşanan ve son durak olarak Suriye’de sürmekte olan sözde Arap baharı, özde ABD ve diğer emperyalist ülkelerin de desteğiyle bölgemizde bir kanlı savaşı yaşamakta olduğumuz unutulmamalıdır.

*****

Yukarıda söylediğim veriler ışığında şu anda devam etmekte olan müzakere sürecini değerlendirmeye geçebiliriz.

Oslo görüşmeleriyle anılan son müzakere süreci, AKP’nin İkinci Cumhuriyet düzenine doğru giderken (şu an İkinci Cumhuriyet düzeninde yaşadığımız unutulmamalıdır) Kürt meselesi başlığında, nasıl bir siyasal-ideolojik bütünlük sergileyeceğini göstermiştir. Bu siyasal-ideolojik formasyon siyaset sahnesinde en genel anlamıyla baskıcı ve dışlayıcı, ideolojik anlamda ise tamamen İslamcı-faşizan bir zihniyettir. Bu siyasal-ideolojik formasyon, 2009 müzakere sürecinde yaşanan bir takım gelişmelerde kendini net olarak göstermiştir. Sonunda 2009 müzakere süreci Oslo’da yapılan ve bazı maddelerde yaşanan anlaşmazlıklardan sonra (o maddelerin ne olduğu bilinmiyor) sönümlenmiştir. Sonrası ise savaş, kan ve acıdır.

Yeni müzakere sürecinin ise net olarak İkinci Cumhuriyet düzeni zemininde başladığı unutulmamalıdır. Yakın zamanda başlayan ve hala sürmekte olan yeni müzakere süreci her iki tarafın biraz daha temkinli yaklaştığı bir süreç yaşıyor. AKP açısından düşünürsek, dış siyasette, özel olarak ise Suriye başlığında yaşanan tıkanma, toplumsal anlamda yaşadığı sıkışma (son olarak ODTÜ direnişi buna örnektir) AKP için bir soluk alma ve tekrardan kendine alan açma anlamında değerlendirilebilecek, ama sadece bunla sınırlı kalmayan, bölgeyi de ilgilendiren bir müzakere süreciyle karşı karşıyayız. Suriye’de yaşanan tıkanma gözle görülür bir şekilde görünmekte. Esad direnmeye ve Suriye halkı eli kanlı İslamcı katillere teslim olmamaya devam ediyor. Suriye’nin Kürt bölgesinde kurulan özerk yapı ve başında bulunan PYD, kimi yalpalamalar yaşasa da, hala net olarak Suriyeli muhaliflerin tarafında değil. Suriye’nin yıkılması için Kürt bölgesinin önemi malum. Müzakere sürecini bir de buradan düşünmek gerekir.Ayrıca, iç siyasette, bir yandan müzakere devam ederken bir yandan KCK tutuklamalarına devam edilmesi aba altından sopa göstermeye, AKP tarafından devam demektir! Yani AKP’nin çözüm diye masaya oturduğu Kürt taraflarına açık bir biçimde, ‘’Benim çizdiğim doğrultuya göre hareket edeceksin’’ demektedir.

*****

AKP, kurucu özne. Bu anlamda Birinci Cumhuriyet’in bakiyesinden kalma olan bu sorunu çözmek için belli periyotlarda girişimlerde bulunması normal. Ancak AKP, Kürt meselesi başlığını, hem dış siyaset hem de iç siyasette yaşadığı tıkanmayı açmak olarak kullanacağını düşünüyorum. Bu çerçeve sorunu çözebilme noktasında değil, tam aksine daha fazla kanın ve gözyaşının döküleceğini anlatmakta.

Bu yazının sahibi bir Kürt yurttaşı. Bu sorunun yakıcılığını fazlasıyla hisseden birisi. Kanın durmasını, silahların susmasını en fazla isteyenlerden biri. Ancak tabloya baktığımızda ve başımızda bulunan iktidara yüzümüzü döndüğümüzde bu sorunun çözümü için umut beslemek zor görünüyor.

Çok mu karamsar olduk? Acaba liberaller gibi hemen yeni müzakere trenine mi binmeliydik? AKP’ye bu konuda kredi mi verseydik veya güvenseydik? Roboski’de ölen 34 kürt yurttaşımızın acısı hala devam ederken mi?