Ortadoğu çıkmazı ve Türkiye solu (Kıvanç Yakut)

Gündem yoğun, meseleler derinleşiyor, bu kadar fazla mesele ve gündem üzerinde düşünüp fikir geliştirmek, yorum yapmak oldukça zor. Birini düşünürken öbürü patlak veriyor, ilk bakışta dezavantaj gibi görünüyor ama aslında bir avantaj durumu yaratmaya da fırsat veriyor. Verdiği avantaj konuşacak çok şey, tartışacak çok şey, haykırmak için çok neden, hesap sormak için çok neden... Yani hem mesele çok hem yapılacak şeyler çok.

Suriye meselesi ABD’nin Ortadoğu politikaları, Avrupa içinde yaşanan ekonomik kriz, barış süreci,''Diyarbakır'',Türkiye Solu ve daha onlarca başlık var. Suriye meselesinden başlayalım sıcağı sıcağına. İki yıl önce patlak veren şaibeli olaylar doğrultusunda bir takım cihatçı terör örgütlerinin silahlı saldırılarıyla birlikte Suriye’de binaları, tarihi güzellikleri ve yaşam alanlarını yerle bir etmiş ama buna karşılık Suriye halkı birbirine daha da kenetlenmiş elini bu açıdan daha da güçlendirmiştir. Tabi Ortadoğu’da işler biraz farklı yürüyor. Bölgede büyük etki uyandıran sorunlar var ve bu sorunlar birbirleriyle ilişkili, mesela Suriye meselesini konuşurken Kürt meselesine ve barış sürecine gelmezseniz olmuyor, ABD’nin ve Avrupa’nın yaşadığı ekonomik kriz bu sorunların derinleşmesine zemin hazırlıyor ve işin içinden çıkılmaz hale sokuyor. Bunların yanında Filistin’i, Lübnan’ı, İsrail’i de koyduğumuzda oldukça zor bir denklem ortaya çıkıyor.

Bir başka tarafta da Türkiye’deki solun Ortadoğu’da olanlarla ilgili algısı ve değerlendirmesi var. Mesela bir kesim Suriye’deki El Faruk Tugayı’nın halkın gerçek temsilcisi olduğunu söylüyor, oradaki bazı liberal kesimlerin meşruluğundan bahsediyor. Başka bir taraf valinin TKP’ ye 1 Mayısı Kadıköy’de kutladığı için teşekkür etmesini eleştiriyor yani Türkiye Solu’nun siyasi algısı bu yönde ilerliyor. Kimileri akıl tutulması yaşayıp gazetesinde FKF aleyhine haber yapıyor, kimisi ne diyeceğini şaşırıp hükümetin yanındayız diyor öbürü hala demokrasi demokrasi diye anlamını açıklayamadığı bir talebi dile getirmeye çalışıyor, yani oradan bakılınca durum vahim görünüyor. Türkiye Solu problemleri bu açıdan tartışılmamalı çünkü bizi geriye götürmekten başka bir işe yaramıyor. Artık bu tür sol içi tartışmaların sol açısından bir getirisi yok. Türkiye’deki bazı sol kesimlerin siyasi algısı maalesef kapitalizmin istediği gibi şekilleniyor.

Bir yanda da halkın çok politik olduğu, ülkedeki siyasette payı olan Diyarbakır ise çok acayip, açlık grevlerinde insan hayatının ne denli değerli olduğunu vurgulayan halkın, sanki Reyhanlı'dan hiç haberi yokmuş gibi görünüyor. Dilencilik yapmak zorunda kalan Suriyeliler bir başlarına bırakılmış koca şehirde, hayat normal herkes işine gücüne bakıyor yani genel görünüm o yönde yediden yetmişe herkesin konuştuğu tek konu Kürt sorunu ve barış diye adlandırılan süreç ama bu sürece ikna olmamış kişiler de yok değil. Kürt ulusal sorunundan kaynaklı farklı siyasi düşüncelerin kendisini fazla gösteremediği bu şehirde halk AKP ve Kürt hareketi arasında sıkışmış gibi görünüyor. Ne Suriye ne Reyhanlı ne de emek-sermaye sorunu buralarda pek gündem değil.

Diyarbakır’da sol görüşlü arkadaşlarla yaptığımız tartışmalardaki genel algı ABD'nin Suriye'nin ve İran'ın sonunu getireceği ve PKK'nin de buna destek vereceğini hatta destek vermesi gerektiği söyleniyordu. Buna destek verilmesinin yanlış olduğunu söylediğimizde de Esad’çı ya da Kürt taleplerinin karşısında duran bir aktör olarak görülüyorduk. İllaki bir taraf olmak zorunda değiliz ortada bir ABD emperyalizmi gerçeği var, her ne kadar emperyalist saldırılarla Esad ya da Ahmedinejat gidecek olsa da orada ölecek milyonlarca masum insan var, asıl olan bunların karsısında durmak diyoruz ama anlatabilene aşk olsun… İşin özü Diyarbakır’da durum birçok kişi tarafından böyle algılansa da en azından orta vadede bu halkın asıl meselesi emek-sermaye çatışması olacağına dair, emek eksenli düşünen Kürt halkının kendini göstereceğine ve Kürtlerin haklı taleplerinin ancak ve ancak sosyalist bir ülkede karşılık bulacağı fikri umut vermiyor değil. Anlatmak istediğim bu sorun çözüldükten sonra sınıf mücadelesinin yükseleceği değil. Evet, Kürt meselesinden kaynaklı sosyalizmi bölgede örgütlemek oldukça zor ama sınıf mücadelesinin geleceği ya da Kürt halkının özgürlüğü, Kürt işçisinin, emekçisinin haklarını elde etmesinin barış süreci denilen durumla pek bir alakası yok.

Yani mesele çok, yorum çok, yapılacak şeyler çok diyoruz fakat bunlar bir değerlendirmeden ibaret. Değerlendirmek, yorum yapmak kolay bir de işin pratiği var. Bütün değerlendirmeler ve tartışmaların sonunda karşımıza çok kilit bir soru çıkıyor ''ee ne yapacağız'' ... Mücadeleyi geniş bir alana yaymak gerekiyor. Türkiye'de AKP ye, emperyalizme, barış sürecinin gidişatına ikna olmamış kesimler var buralara hitap etmek ve bu kesimleri etkilemek, içimize katmak zorundayız. Gençlik anlamında FKF bulunmaz bir nimet, geriye işçiler, emekçiler, aydınlar, üniversite hocaları kalıyor oldukça geniş bir kesim hatta emperyalizmin bölgede ve ülke içinde belini kıracak, sermayeye geçit vermeyecek genişlikte bir kesim...

Sanırım hala yerimizde durmanın, sol içi tartışmalara girmenin birbirimizi eleştirmenin, ona buna laf yetiştirmenin bir anlamı yok. Konuşacak, haykıracak, tartışacak onca şeyimiz varken bu kadar suskun olmak niye? Sorun belli,çözüm belli,yol belli..!