Örgütlü mücadelenin yan etkileri var mı? ya da somut durumun soyut tahlili olarak ''örgütsüzlük'' teorisi (Mutlu Güler)

Bahar, hazana döndü! Ya da şöyle tarif edelim Arap ülkelerindeki dönüşümü: ‘’Bahar’’ için ilk cemreyi halk atmış olsa da, hasadı emperyalizm ve uşakları topladı, topluyor. ‘’ Hadi canım, o kadar basit mi o işler’’ diyenler çıkacaktır. Haklılar. Elbette o kadar basit değil bu ‘’işler’’. Ancak, Arap ülkelerinde yaşanan süreç için, ‘’evet, gerçekleşen devrimdir’’ diyenlerin, ‘’o kadar basit mi’’ sorusunu sormaya hakları yoktur.

Tabi ki ilk çıkış noktalarıyla halkçı ayaklanmalardı, Tunus’taki, Mısır’daki eylemler. Çünkü halk, yıllardır süren yoksulluğa, baskılara karşı isyan etmiş, meydanları zaptetmişti! Ancak beklenen olmadı, olamazdı da. Diğer taraftan bakınca beklenen olmuştu: Emperyalizm, halkın öfkesini soğurmak için uğraşmış ve o ülkelerdeki siyasete kendince yön vermişti. Bu yön emperyalizmin çıkarlarıyla paraleldir. Kemal Okuyan’ın deyimiyle, devrim çalınmıştı!

Merak edilmesin, buraya kadar yazılanlar teorik bir gösteriş için yazılmadı. Bugün, örgüt ve örgütlü mücadele üzerine yazılacak bir yazıda, son zamanlarda örgütsüzlüğün kaybettiği en önemli örneği, yani ‘’Arap Baharı’’ diye güzellenen süreci hatırlamadan olmazdı. Bir musibet bin nasihattan iyidir! Kolaycılığa kaçtığım söylenebilir ama Tunus’ta, Mısır’da, Libya’da halklar örgütlü olsaydı( burda örgütten kasıt elbette sosyalist/komünist örgütlenmelerdi), biz bugün başka şeyler yazıyor ve konuşuyor oluyorduk. Ve bugün umutla, hınçla mücadele eden bir Yunan işçi sınıfı var ki kolaycılığa devam edip Yunanistan örneğini veriyoruz. Örgütsüzlüğün her şeye rağmen kaybetmediğini görüyoruz. Yazıya buradan biraz daha devam edebiliriz.

Ülkemizde bu tür örneklere rastlanmadı ama son zamanlarda bir çok ülkede, kelimenin ilk anlamıyla, ‘’kendiliğinden’’ hareketleri gördük. Yukarda bahsedilen Arap ülkelerindeki süreç buna örnektir, ‘’öfkeliler’’ buna örnektir, Occupy Wall Street buna örnektir. Peki biz, bu örneklerden ne gibi sonuçlar çıkarmalıyız? Bakalım

Bir: Kapitalizm, yeni bir krizle karşı karşıyadır. Eskiden olduğu gibi manipülasyonlara başvuracak kadar elinde enstrümanı kalmamıştır. Ve emperyalizm, korosunu daha az estrümanla yönetmek zorundadır.

İki: Bu yeni kriz dalgasına halk tepki göstermektedir.

Üç: Yaşanan krize, yıllardır süren baskılara karşı başlayan hareketlerin ortaya çıktığı ülkelerde, bu hareketlere öncülük edecek sosyalist/komünist partiler ya siyaseten güçsüzdür, mecalsizdir ya da bu hareketlere yön verebilecek güçte olmalarına rağmen, bu hareketleri sosyalizm mücadelesinin bir parçası haline getirecek ideolojik vasfını kaybetmiştir.

Ve dört: Geçmişte olduğu gibi bugün de, net bir siyasi hattı olan bir yapının öncülük etmediği hareketler yenilmeye, aldatılmaya mahkumdur.

Velhasıl, tekrar etmek gerekirse dünyada bazı şeyler tam anlamıyla eskisi gibi olamamaktadır. Fakat maalesef, ‘’eskisi gibi olamayan’’ bir şey daha var: Bulunduğu ülkede işçi sınıfının, halkın arasında kendini var etmiş ve işçi sınıfının/halkın tepkilerini, o tepkinin sahibi olarak, siyasete devşirmesi gereken sosyalist/komünist partiler... Temel bir kanundur: siyaset boşluk kabul etmez. Siyasete sen yön vermezsen, elbet bir yön veren çıkar! Anlatmak istediğimiz şeyin birazını anlatabildik umarım.

Şimdi gelelim yazının amacına bu yazıyı yazanın amacı örgüt, örgütlü mücadele üzerine yapılan tartışmaya, ‘’örgütlü’’ bir üniversite öğrencisi olarak cevap vermektir. Bir şeyi daha belirterek geçelim: Örgütsüzlüğü savunmak, örgütlü mücadeleyi anlamsız bulmak veya somut durumun soyut tahlilini yaparak,’’örgütsüz de olur’’u teorize etmeye çalışmak başlı başına bir hastalıktır. Uzak durulması gerekir!

Böyle elzem bir tavsiyede bulunduktan sonra artık gönül rahatlığıyla, sorumuza cevap bulmaya çalışabiliriz. Herkesin malumudur, egemenler örgütten, örgütlü halk laflarından bile hazzetmezler. Bundan dolayıdır ki örgütlü kimliğine dört koldan(ve hiç bir fırsatı kaçırmadan) saldırırlar. Çünkü karşılarına çıkan her türlü sorunu hemencecik halletmek isterler ve örgütlü bir gücün, bunun önünde engel olduğunu bilirler. Bir de yıllardır ‘’örgüt’’ için yapılan eleştirilere bakalım:

‘’Örgüt, bireyin özgürlüğünü elinde alır’’

‘’Örgüt, tektipleştirir’’

‘’Örgüt, gençliğin dinamizmini kullanır’’

‘’Örgüt,...’’

Listeyi uzatmaya gerek yok. Hepsine tek tek cevap vermeye de... Söyleyelim yine de, bugün örgütsüzlüğün güzellendiği bir dünyada bizi, aklımızı, yüreğimizi özgürleştirecek olan örgütlülüktür. Bunun farkındalar. Onun için bugün, örgüt lafının bile öcü gibi anılması için ellerinden geleni yapıyorlar. Bu eleştirinin başka bir sebebi yoktur. Çünkü yeni bir dünyayı kurmaya soyunanların sorgulamaması, özgür düşünmemesi ihtimal dahilinde değildir. Bu anlamıyla örgütlülüğün ‘’yan etkileri’’ bile yoktur. Toparlamak gerekirse örgütlülüğe dair yapılan bu eleştirilerin temel sebebi korkudur. Bireyin elinden özgürlüğünün alınışı, tektipleştirme gibi eleştiriler ise örgütün olumlu yanlarıyla mücadele etmek için yapılan eleştirilerdendir. Açıkça söyleyelim: Tektipleştirme eleştirisinin kendisi örgütün kollektif bir akılla hareket edeceğine dair bir iç korkuyu barındırıyor. Eleştiri bu iç korkunun sonucudur. Olumludur.

Yazının bu noktasında bir soru da biz soralım: Mademki Türkiye’de sol halkla bağ kuramıyor, o zaman neden hala liberalleriyle, gericileriyle örgütlü sola saldırmak için hiç bir fırsatı kaçırmıyorlar? Cevabını da biz verelim: Çünkü örgütlülüğün ölçütü nicelikle değil nitelikle belirlenir. Bugün toplumumuzda hala umutlu olanların örgütlü insanlar olduklarını unutmayalım. Çünkü bu ülkenin egemenleri, bunu unutmuyorlar. Bugün AKP karşısında diri duran yegane gücün komünistlerin olduğunu görüp bundan endişeleniyorlar. Halkları birbirine düşman etmeye çalışırken, bunu toplumda ifşa edenleri görüp daha fazla hırçınlaşıyorlar.

Anlatmak istediğimiz şeyi biraz daha somutlayalım: Bugün Türkiye’de AKP’nin aleni bir stratejisi var: Toplumda kendi yanında durmayan toplumsal, siyasal özneleri her seferinde şiddete, baskıya başvurarak, hapsederek ya karşısına geçmesini engelliyor ya da yanına çekmeye çalışıyor. Bununla amaç siyasal/toplumsal alanın dışına itilen özneleri sindirerek kapsamaktır. Bu stratejinin toplumda tutmasının önündeki tek engel halkın örgütlü mücadele etme ihtimalidir. Alın size, örgütlü mücadeleye saldırmaları için bir neden daha. Çünkü örgütlü olmayan bir halkın korkup sineceğini çok iyi biliyorlar.

Bitirirken söyleyelim geçmişte olduğu gibi günümüzde de örgütlülüğe saldırılar devam edecektir. Saldırıların sebebi aşikardır ve burada bize düşen görev ise mücadeleyi yükseltmektir. Bu bir tercih değil, zorunluluktur.

Mutlu Güler

[email protected]