Ölümünün 30’uncu yıldönümünde Necdet Pişmişler - Bir sır sahibi (Belkıs Önal Pişmişler)

Bir hayatı verip, ne alır devrimciler?

Bir ölüm yıldönümünde, önce özgül anlardan söz etmek gerekecek.

Geri çekilmeyi reddeden bozguncular olarak, devrimcilerin ölüm yıldönümlerinden.

Hiçbir dil oyunu, kurnazlık gibi silahları yoktur yanlarında o günlerin.

Kendilerine her zaman müdahale edilebileceği bilinir ve teskin edici hiçbir alet ve edevat tanımaz. Aşina gibi gelir de değildir işte.

Bir dilin müellifi olarak pes etmez. ĺç sıkıcı bir tayin ediciliğin aksine imkansız ihtimalleri yeniler. Kendinden başka bir yere yönelir, gözden kaybolabilecek bir duruma işaret eder.

Başına buyruk nadirlikler içinde hiçbir kaçışın sonunu getiremediği kesintisizliklerin arasında kaybolunur önce.

Kendi başına bırakılma ayrıcalığı kazanmış hikayelerin içinde uluorta çok bildik bir yüz olurlar.

Bu soruyu tam o sıra sorarız: Bir hayatı verip, ne alır devrimciler?

Bunun evrensel bir yanıtı olmalı.

Tam o an, yurdun bir kadın olup eğilerek, ölmekte olan devrimciye bir şey fısıldamasındadır yanıt.

Memleket, evladına tam bu sırada bir sır verir.

Bir devrimcinin ölüm yıldönümü bu sır ve onu hak ediş üzerinedir.

Yurtlarının gönül hikayesi olarak devrimciler, ölüm anlarında, denizden karaya atlayan rengarenk bir rüzgardırlar.

Onlar, denizden karaya atlarken eğilir kadın ülke. Devrimcilerin aldıkları o sır delirtici, koparılamaz, ele geçmez, baş döndürücü bereketli kökler taşıdığından, devlet yoktur ki bu anı kıskanmasın, korkmasın.

Bu sırrın mümkünü yok engellenemeyeceğinden, imkanı yok çözüleceğinden haberlidirler, şairlerin cebinden çıkan kibritlerden korkan saraylar dahildir bu bilgiye.

Böyle bir yıldönümü olarak, tam otuz yıl önce bir güz ayında Karadeniz ormanlarında vurulan sır sahibi bizim Necdet Pişmişler’in dolaştığı Bursa Heykel Önü caddelerinde, büyüdüğü Konakardı sokağında, Bursa Erkek Lisesi’nin sıralarında, ĺTÜ’nün inşaat fakültesi anfilerinde, ilkgençliğinin yaz günlerinin Trilye’sinde, sorgu odalarında, Sağmalcılar’ın malta kapılarında, Aybastı patikalarında izlerini düşledik. Keskin muhalif zekasının yirmibeş yaş gençliğine denk gelen cesaret ve aydınlık, sükunet ve kararlılık marifetinden ötürü sırrına mutlak bir nezaket yakıştırdık en cömertinden. Sarı kehribar tenli bu oğlana, genç kalan bütün arkadaşları gibi zerafetle taşıdığı sırları, asi çuha çiçeklerinin dibinde verildiğini varsaydık.

Ülkenin devrimci hareket tarihinde yakından bakıldığında, birbirinin tekrarı olmayan zengin benlik ve karakter özelliklerinin taşıyanlardan birisi olarak da, tüm klişe ve şablonları boşa çıkarıcı özgünlüğünü ülkesinin yaşına yüksünmeden ekleyişini de andık.

Necdet’in ĺstanbul ve Bursa’da faşist saldırganlığa karşı, özgürleşme mücadelesinin tarih boyu süren deneyimlerine kattığı hayatın karşılığında aldığı sırra gelince...

Devrimciler ezilenlerin eşitlik talebinin, insan onuru ve bağımsızlığının mutlak uğraklarında neler görmezler ki?

Yenilgiler, yanılgılar, imha oluşlar, karanlık ve hüzün dolu sokaklardan geçen arkadaşların yanan gözleri, ve ille de aslolanı arayan, yok oluşa geçit vermeyen inandırıcılıklar.

Sokakların yazgısını değiştirmekle, devrimciliğin şaşkınlık verici gözükaralığının ittifakındaki inandırıcılık, dünün hayalini bugünün lafına tercümedeki inandırıcılık, ne varsa hani, ortaya sürme fedakarlığından sözgelimi, değerliliği hiçbir alçaklığın sonsuza dek esir alamayacağına ilişkin inandırıcılık , sözgelimi hiçbir acının boşuna yaşanmadığını bilmedeki dayanıklılık...

Necdet’i verilen bu mücadelenin değer ve inandırıcılığına dair bir sır sahibi olmaya ne çok yakıştırıp, Bursa ovasında çilek toplayan gözleri yanık işçi kızlar, ustabaşları, ipek gibi fışkıran gençliğin arasından diyelim ki, geçtiğin şehirlerden Karadeniz ormanlarına uzanan sonsuzluğuna, niyetlenmiş yağmurlar kana kana yağsın...

Belkıs Önal Pişmişler